Yaşlı adam ve deniz

16 Kasım 2013

Okyanusta tek başına mücadele veren bir adamı konu alan “Sona Doğru”da Robert Redford oyunculuk, J.C. Chandor yönetmenlik şovu yapıyor. Redford’a Oscar mı? Neden olmasın?

Saf bir sinema anlayışına dayanan “Sona Doğru / All is Lost”, sezonun
en büyük sürprizlerinden biri. Aynı zamanda sezonun çok konuşulan diğer hayatta kalma hikayesi “Yer Çekimi / Gravity”den daha ilgi çekici ve takdiri hak eden bir yapım.
Lüks bir yatta Hint Okyanusu’nda tek başına yolculuk yapan bir adam (karakterin ismi yok), uyurken yata dolan sularla uyanır. Yat, bir yük gemisinden düşmüş spor ayakkabılar içeren bir konteynere çarpmıştır. Adam bu kazanın açtığı deliği denizcilik tecrübesiyle kapatsa da radyosu ve yön bulma cihazları bozulur. Çıkan şiddetli fırtınada adam tecrübesiyle hayatta kalabilecek midir?
Filmin girişindeki Redford’un sesiyle dinlediğimiz kısa mektup ve aradaki haklı isyan kelimeleri dışında diyalogsuz bir filmle karşı karşıyayız. İlk filmi “Margin Call”la dikkat çeken J.C. Chandor, ikinci filmi “Sona Doğru”da işleri basitleştirmek için elinden geleni yapıyor. Müzik az seviyede, Redford tek bir mekanda, okyanusla baş başa... Bütün bu eksiltmelerden soluk soluğa takip edilen

Yazının Devamı

DENiZDE GEÇEN FiLMLER

15 Kasım 2013

Bu hafta gösterime giren filmlerden biri “Sona Doğru/All Is Lost”. Filmde, Robert Redford’un canlandırdığı ana karakterin yatıyla Hint Okyanusu’nda deniz kazaları geçirmesini ve kurtulma çabalarını izliyoruz. J. D. Chandor’ın yönettiği film, sezonun en başarılı ABD yapımlarından biri olarak dikkat çekiyor. “Sona Doğru”, sinemanın denizde geçen filmler zincirine yeni bir yapım eklemişken, benzer şekilde denizde geçen filmleri hatırlayalım.

Tahlisiye Sandalı-Yaşamak istiyoruzLifeboat” (1944)
Alfred Hitchcock’un ilk anda akla gelmeyen yapımlarından olan filmin senaryosu John Steinbeck’in bir öyküsüne dayanıyordu. “Lifeboat”, Polanski gibi kariyerinin ilerleyen döneminde tek mekanda geçen filmlerle (“İp/Rope”, “Arka Pencere/Rear Window”) alkış alacak Hitchcock’un tek mekandaki ilk denemesiydi. 2. Dünya Savaşı sırasında geçen hikayede, batan bir gemiden kendilerini sandala atabilen, değişik sosyal sınıflardan insanlar, gemiyi batıran denizaltıdan bir Alman askerini de yanlarına alıyor, gerilim yükseliyordu. Üç dalda Akademi Ödülü adayı olan film, Hitchcock’un yönetmenlik dehasının ortaya çıktığı pek çok yapımdan biri.

Mukaddes VazifeDas Boot (1981)
Wolfgang Petersen’in

Yazının Devamı

Farklı sınıfların insanları

9 Kasım 2013

Bu yıl Cannes’dan Altın Palmiye ile dönen “Mavi En Sıcak Renktir”, Adele adlı karakteri ve Emma ile yaşadığı aşkı tüm evreleriyle mercek altına alıyor

Mavi En Sıcak Renktir”, bu yıl Cannes Film Festivali’nde Steven Spielberg başkanlığındaki jüriden hakkı olan Altın Palmiye’yi kazandı, üstelik festival tarihinde ilk kez ödül, yönetmenle birlikte filmin iki başrol oyuncusuna birlikte sunuldu.
Tunus kökenli Fransız yönetmen Abdellatif Kechiche’in imzasını taşıyan film, Adele adlı genç kızı lise döneminden yirmilerinin ortalarına kadar takip ediyor. Lisedeyken yolda gördüğü Emma’dan ilk görüşte etkilenen Adele, onunla birkaç yıl sonra bir lezbiyen barında karşılaşır. Birbirlerine âşık olan Emma ve Adele, tutkulu bir ilişki yaşamaya başlarlar. Ancak işçi sınıfına mensup Adele ve üst sınıftan Emma aralarındaki cinsel uyuma rağmen uzaklaşırlar.

Unutulmaz bir kadın karakter yarattı
Julie Maroh’un çizgi romanından uyarlanan film, Kechiche’in önceki filmlerindeki sosyal gözlem ve detay gözünün yanı sıra diyaloglardaki başarısını sonuna kadar yansıtan bir yapım. Üç saatlik seyir süresinde kamerayı bir an bile üzerinden ayırmadığı Adele Exarchopoulos’un yanı sıra Lea Seydoux’dan

Yazının Devamı

HOLLYWOOD’UN KORKU DAMARI

8 Kasım 2013

Stephen King, sinemanın en çok uyarladığı yazarlardan biri. Onun kitapları 1970 sonlarından bu yana onlarca uyarlamayla sinemayı, Hollywood’u, özellikle de korku türünü besliyor ve bu böyle de devam edecek. 1976’da sinemaya aktarılan ünlü “Carrie”, bu hafta ikinci sinema uyarlamasıyla karşımızda. Kimberly Peirce’ın yönettiği, Carrie’yi ise Chloe Grace Moretz’in canlandırdığı bu film vesilesiyle, Stephen King uyarlamalarını ve elbette orijinal “Carrie”yi hatırladık.

Günah TohumuCarrie (1976)

Brian De Palma’nın altın çağındayken çektiği film, kesinlikle korku sinemasının klasikleri arasındaki yerini aldı. Telekinetik güçleri, sevimsiz lise arkadaşları ve koyu Hristiyan bir annesi olan Carrie’nin kontrolünü kaybetmesini konu alan roman, De Palma’nın elinde müthiş bir korku filmine dönüştü. Başroldeki Sissy Spacek’in performansı da akıllardan çıkmaz.

The Dead Zone(1983)

David Cronenberg’ün ilk dönem filmlerinden biri olan “The Dead Zone”, komadan uyandıktan sonra medyum güçlerine sahip olduğunu keşfeden bir adamın hikayesini konu alıyordu. “The Dead Zone”, adı çok sık anılmayan bir Stephen King uyarlaması olsa da Cronenberg’ün yönetmenliğinin de etkisiyle gizli bir

Yazının Devamı

Evren barışı Thor‘a emanet

2 Kasım 2013

2011’de ilk filmiyle sinemaya giriş yapan Şimşek Tanrısı Thor, şimdi yeni bir macerayla izleyicilerinin karşısında

Mitolojik kökenli Şimşek Tanrısı Thor, iki yıl önce ilk filmi “Thor”la karşımıza çıkmış ve çizgi roman uyarlamaları arasında farklı bir yer edinmişti. Yönetmen koltuğunda Shakespeare uyarlamalarıyla tanınan, İngiliz yönetmen Kenneth Branagh’ın oturması bu farkın en önemli nedeniydi. Mizah, karakter dramı, B tipi havası Branagh’ın eseriydi ve “Thor”u yönetmenin görünmez olduğu stüdyo filmlerinden ayırıyordu. Arada Marvel kahramanları toplaması “Avengers”da da endamını sergileyen Thor, şimdi yeniden kendi filmiyle karşımızda.

Tom Hiddleston filmin avantajlarından biri

İlk filmde babası Odin tarafından dünyaya gönderilen
ve burada olgunlaşan Thor, yeni film “Thor: Karanlık Dünya / Thor: The Dark World”de evrene barış getirmeye çalışıyor. Bu arada dünyadaki sevgilisi Jane Foster’ı özleyen Thor’un barışı sağlama planı evrene karanlık getirmeye çalışan kötü niyetli elfler tarafından bozuluyor. Thor işleri toparlamak için hapisteki kötü kardeşi Loki’nin de yardımını almak zorunda kalıyor.

Yazının Devamı

Çocuk yaşta ünlü oldu

1 Kasım 2013

Şöhreti çok erken yaşta yakalayan Natalie Portman, neslinin yıldız isimlerinden biri. Ama hemen ünün cazibesine kapılmayıp, liseyi bitirmek için ısrar etmesiyle ve sınavları nedeniyle rol aldığı “Yıldız Savaşları”nın galasına katılmamasıyla da tanınıyor. 32 yaşındaki aktris, ana akım sinemada çalışmasına rağmen bağımsız filmleri de ihmal etmeyen dengeli seçimler yapmaya özen gösteriyor gibi gözüküyor. Portman’ı bu hafta ilk filminde de rol aldığı Thor’un ikincisi “Thor: Karanlık Dünya”da, Thor’un dünyalı sevgilisi olarak izleyeceğiz. Bu film vesilesiyle Portman’ın kariyerinin köşe taşlarına bakalım.

Daha YaklaşCloser (2004)
Mike Nichols’ın tiyatro oyunundan uyarladığı, dört kişi arasındaki ilişkilere odaklanan filmin başrollerinde Portman’ın yanı sıra Julia Roberts, JudeLaw ve Clive Owen bulunuyordu. Filmde Londra’ya yeni gelmiş, striptiz yaparak geçinen Amerikalı rolü Natalie Portman’a En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Oscar adaylığı kazandırdı. Filmde dört oyuncunun performansı da övülürken, Portman’ın karakterine kattığı gizem filmin sürükleyiciliğinin önemli nedenlerinden biriydi.

Sevginin GücüLèon: The Professional (1994)
13 yaşındayken rol aldığı bu

Yazının Devamı

Somalili korsanların kaçırdığı kaptan

26 Ekim 2013

Gerçek bir hikayeden yola çıkan “Kaptan Phillips”, korsanlar tarafından rehin alınan bir kaptanın kurtulma mücadelesini, Amerikan yanlısı bir üslupla gösteriyor

Gemisi korsanların saldırısına uğrayan Phillips rolünde Tom Hanks var.

Somalili korsanlar tarafından kaçırılan ticari gemi kaptanı Phillips’in anılarından yola çıkan yönetmen Paul Greengrass, “Kaptan Phillips”te politik açıdan sorunlu bir film ortaya koyuyor.
Somali’ye yakın sularda seyreden ticari bir Amerikan gemisine, Somali’deki köylerinden savaş lordu tarafından göreve çağrılan korsanlar saldırır. Geminin aldığı tüm önlemlere rağmen küçük bir sandalla yanaşıp içeri girmeyi başaran Sıska lakaplı Muse önderliğindeki silahlı dört Somalili korsan, geminin kontrolünü bir türlü tam anlamıyla ele geçiremez. Ancak Phillips’i rehin almayı başarırlar. Bu noktada fazlasıyla mantıklı, duygusuz bir adam olan Phillips’in yaşam mücadelesi başlar.

Amerika’dan övgü

Yazının Devamı

Hollywood’un dünyanın sonuyla imtihanı

19 Ekim 2013

Aktörler bir arada bir partideyken kıyamet koparsa neler olabileceği sorusu “Buraya Kadar”ın çıkış noktası

Hollywood komedilerinin genç ve parlak isimlerinden Seth Rogen, yanına yönetmen ve senarist olarak Evan Goldberg’i alıp kağıt üzerinde eğlenceli bir fikri filme dönüştürüyor. James Franco, Jonah Hill ve Emma Watson’ın da aralarında olduğu ünlü isimlerin kendisi olarak karşımıza çıktığı “Buraya Kadar / This is the End” filminde, Jay Baruchel eski arkadaşı Seth Rogen’ı Los Angeles’ta ziyarete geliyor.
İkili, Jay hiç istemediği halde James Franco’nun evindeki bir partiye gidiyor. Ünlüler geçidi kıvamındaki partiyi kıyamet kopması mahvediyor. Hayatta kalan bir avuç aktör, dünya sona ererken bile egolarını bir kenara bırakmadan, hayatta kalmaya çalışıyor.
“Buraya Kadar”, mizah malzemesi olarak genellikle oyuncuların kendi personalarıyla dalga geçmelerini kullanıyor. Filmin bu alanda çok başarılı olduğu anlar yok değil; James Franco’nun sanat koleksiyonu gibi konularda eğlenceli bir seyirlik haline geliyor. Yer alan aktörlerin filmografilerine hakimseniz, filmdeki esprilerin bir bölümü daha sizlere bir şey ifade ediyor. Ama bazı bölümlerde aktörler kendi aralarında

Yazının Devamı