1992 tarihli Disney animasyonunun yeniden çevrimi “Aladdin”, bilindik hikayeyi bir kez daha izleyiciyle buluşturuyor
Hollywood’un dönem dönem eski defterleri açıp yeniden çevrimlerle eski malzemeleri yeniden sinemaya uyarlaması sıklıkla karşılaşılan bir eğilim. Bu furyadan son nasibini alan ise bilindik “Aladdin”. Filmin yönetmen koltuğunda “Snatch” ve yeni “Sherlock Holmes” filmlerinin İngiliz yönetmeni Guy Ritchie oturuyor. Filmde Cin’i Will Smith canlandırırken, Aladdin rolünde Mena Massoud karşımıza çıkıyor. Filmin özgün öyküye eklediği bir şey yok. Aladdin, sihirli lambayı buluyor ve lambadaki Cin ona dileklerini gerçekleştireceğini söylüyor. Aladdin, dileklerini prenses Jasmine’e ulaşmak ve kötü niyetli Jafar’ı alt etmek için kullanıyor. 1992 yapımı Disney animasyonunu baz alan film, bu animasyonun sadık bir uyarlaması. Ancak filmin aldığı eleştiriler bu yeniden çevrimin pek de gerekli olmadığı yönünde. Oyuncu performansları ve teknik yönleri takdir edilse de, animasyonun üzerine fazla bir şey katamamış olması, filmin heyecan yaratmamasıyla sonuçlanmış gibi gözüküyor.
Haftanın diğerleri
Geçen yıl Cannes Film Festivali’nin Belirli Bir Bakış’taki büyük ödülünü kazanan “Sınır /
Keanu Reeves’i başrolünde izlediğimiz John Wick’in üçüncü macerasında kahramanımız başına konan 14 milyon dolar para ödülüne karşı hayatta kalmaya çalışıyor.
Dublörlük çıkışlı yönetmen Chad Stahelski ve oyuncu Keanu Reeves’in iş birliği 2014 yılında son yılların en heyecan verici aksiyon filmlerinden birini yarattı: “John Wick”. Köpeğinin intikamını almak için dönen bu kiralık katil, nefes kesen kavga koreografileriyle izleyiciyi etkiledi ve 2017 yılında devam filmi kaçınılmaz oldu. Çoğu başarılı ilk filmi takip etmenin talihsizliğini yaşamayan ve ilki kadar beğenilen ikinci filmi şimdi John Wick’in üçüncü macerası “John Wick 3: Parabellum / John Wick: Chapter 3 - Parabellum”, takip ediyor.
Yönetmen Chad Stahelski, ikinci filmde olduğu gibi üçüncü filmde de yönetmen koltuğunda. Reeves, bir kez daha John Wick olarak dönüyor. Filmin çekildiği mekanlarsa New York City, Montreal ve Fas olarak sıralanıyor.
Hikayede John Wick, bu kez peşindeki işinin ustası çok sayıda suikastçıyla uğraşıyor. Suikastçılar derneğinin bir üyesini ikinci filmde izinsiz öldürmüş olması, John Wick’i öldürmek için 14 milyon dolar para ödülü konmasına sebebiyet veriyor. Wick bu kez canını kurtarmaya gayret ediyor.
S
Amerikan sinemasının yakın dönemki sert filmlerinin yönetmeni S. Craig Zahler, yeni filmi “Adaletsiz”de dengeli ve ağır ilerleyen bir suç filmine imza atıyor
S. Craig Zahler, aralarında “Bone Tomahawk” ve “Brawl in Cell Block 99”ın da olduğu filmleriyle Amerikan sinemasının yeni neslinin şiddet ve sertlik konusundaki dikkat çeken isimlerinden birine dönüştü. “Adaletsiz / Dragged Across Concrete”de ise önceki filmlerindeki ton yerli yerinde olmasına rağmen dengeli ve ağır ilerleyen bir filme imza atıyor. Filmde bir tutukluya şiddet uygulayan iki polis Brett ve Anthony, görevlerinden bir süre uzaklaştırılıyor. Yoz bir yolla para bulmak için bir suçlunun vurgununun peşine düşüyorlar. Ancak işler beklediklerinden çok daha sert bir hal alıyor.
Zahler, biri uygun bir şekilde Mel Gibson tarafından canlandırılan ırkçı polis memurlarıyla sevimli karakterler yaratma derdinde değil. Hatta bilerek siyaseten doğruculuğa arkasını dönen bir tavrı var ve bu, rahatsız edici bulunabilir. Ancak bu durumu ve tek tipleştirdiği karakterleri bir yana bırakmaya razıysanız “Adaletsiz”de usta bir yönetmenlik, ağır kaynayan bir hikaye ve bu dengenin hiç bozulmadığı bir zanaat görmek mümkün.
HAFTANIN DİĞERLERİ
Se
Fransız sinemasının en önemli yaratıcılarından Claire Denis, “High Life”da hem politik düzen hem de insan doğası üzerine derinlikli analizler sunarken bilim kurgu türüne eşi benzeri olmayan bir yapıt da armağan ediyor .
Dünya sinemasının önde gelen yaratıcılarından Claire Denis, başrolüne popüler oyuncu Robert Pattinson’ı yerleştirdiği yeni filmi “High Life”da bilimkurgu türünden besleniyor. Ancak yine insan varoluşunun karanlık ve aydınlık yönleri üzerine etkileyici bir hikâye sunuyor. Film, bir adam ve bebeğin yalnız olduğu bir uzay gemisinde açılıyor. Geri dönüşlerle suçluların uzaya gönderildiği bir düzeni öğreniyor ve şiddetin ortaya çıkışına tanıklık ediyoruz. Pattinson’ın başarılı bir performansla dikkat çektiği film, Denis’in eşsiz sinema dilinin daha önce denemediği bir türde mükemmel işlediği bir yapım. Geçen yıl San Sebastian Film Festivali’nde yarışan filmde, Denis hem politik düzen hem de insan doğası üzerine derinlikli analizler sunarken bilim kurgu türüne eşi benzeri olmayan özgün bir yapıt da armağan ediyor.
HAFTANIN DİĞERLERİ
Olivier Assayas’ın geçen yıl Venedik Film Festivali’nde yarışan yeni filmi “Non-Fiction / Çifte Hayatlar”ın başrollerini Guillaume Canet,
“Avengers” filmlerinin dördüncüsü ve “Infinity” serisinin final filmi “Avengers: Endgame”, Marvel evreni takipçilerinin ödülü gibi.
Marvel’ın süper kahramanlarının yıldızlar geçidi yaptığı “Avengers” filmlerinin dördüncüsü ve “Infinity” serisinin final filmi “Avengers: Endgame”, Marvel evreni takipçilerinin ödülü gibi. Aynı zamanda Marvel uyarlamalarının 22. filminde, bu filmin kahramanlarına zamanlarını ayıran izleyiciyi memnun etmek için oynanabilecek tüm kartlar oynanmış.
Anthony ve Joe Russo’nun yönettiği film, “Avengers: Infinity War”un bittiği yerde başlıyor. Yani kötü adam Thanos’un nüfusun yarısını katlettiği yerde. Kahramanlarımız kayıplarıyla baş etmeye çalışırken, Thanos’un yaptığını geri döndürmenin bir yolu olup olmadığını ortaya çıkarmaya çalışıyor.
Bu filme kadar süper kahramanlar arasında kurulan tüm ilişkilerin ve seri içi şakaların düğümlendiği filmde, bir yas ve melankoli duygusu da eksik değil. Aslında ağır bir şekilde ve bireysel yolculuklarla başlayan film, epik finalin etkileyiciliği için büyük bir yatırım yapıyor ve bekleneni veriyor. Hem duygusal hem karanlık hem de ümit dolu bu film, Marvel’ın bitmek bilmeyen bir evrende peşlerinden giden izleyicilere ettiği
Karyn Kusama’nın yeni filmi “Destroyer”ın merkezinde çok farklı bir fizikle karşımıza çıkan Nicole Kidman var
Sinema izleyicileri arasında 2000 yapımı “Girlfight”la dikkat çeken Karyn Kusama’nın yeni filmi “Destroyer”, farklı bir fizikle izlediğimiz Nicole Kidman’ın merkezinde olduğu bir film. Kidman’ın canlandırdığı Erin, sert bir dedektif.
Kariyerinin başlarında gizli bir kimlikle dahil olduğu bir görev yıllar sonra yeniden gündeme gelir. Erin, geçmişine bir yolculukla eskiden tanıdığı suçluların peşine düşer. Kusama, filminde geçmiş ve bugün arasında sürekli gidip gelen, hikayenin gizemlerinin yavaş yavaş ortaya döküldüğü bir yapıyı tercih ediyor. Ancak bu çabanın sonucu hedeflenen duygusal etkiyi yaratmıyor. İki zaman örgülü filmde Kidman’ın Erin’ın bugününü fiziksel olarak tanınmayacak, maske düzeyinde bir makyajla canlandırması uzaklaştırıcı bir etki yaratıyor. “Destroyer”, hem kurgu hem oyunculuk anlamında iddiasının altını pek dolduramayan, karakterini yeterince işleyemeyen bir polisiye olarak kalıyor.
Haftanın diğerleri
Michael Chaves’in yönettiği ABD yapımı korku filmi “Lanetli Gözyaşları / The Curse of La Llorona” doğaüstü olaylarla karşılaşan bir sosyal yardım görevlisine
Fatih Akın “Altın Eldiven”de bilerek çirkin gözüken, izleyiciye kendisini kirlenmiş hissettiren bir film kuruyor. Ancak bu denemenin amacına ulaştığını söylemek güç
En son Altın Küre ödüllü “Paramparça”yı yöneten Fatih Akın bu yıl Berlin Film Festivali’nde yarışan yeni filmi “Altın Eldiven / Der Goldene Handschuh”ta Heinz Strunk’un romanından yola çıkıyor ve gerçek olaylara dayanan bir seri katil hikayesini anlatıyor. Akın daha önce “Duvara Karşı”yla Berlin’den büyük ödül Altın Ayı ile dönmüştü.
“Altın Eldiven”de 1970’lerde ve Hamburg’dayız. Altın Eldiven adlı döküntü bir barda takılan seri katil Fritz Honka, oradan tanıştığı kadınları öldürür ve cesetleri evine gizler.
Akın, bilerek çirkin gözüken, izleyiciye kendisini kirlenmiş hissettiren bir film kuruyor. Ancak bu denemenin amacına ulaştığını söylemek güç. Ana karakteri Honka’yı ağır bir makyajın altına gizleyen, dönemin Almanyası’nı plastik ve kirli bir dünya olarak resmeden Akın, Almanya hakkındaki eleştirilerini de bu yolla göstermeye çalışıyor. Ancak filmin bu bilinçli çirkinliği izleyiciyi uzaklaştırıp eleştiri oklarının doğru yerlere gitmesinin de önüne geçiyor.
HAFTANIN DİĞERLERİ
Sean Anders’ın yönettiği başrollerini Mark
Yönetmen Tim Burton’ın kendisini kaptırdığı karnaval, bu hikayenin duygusallığına alan bırakmıyor ve iz bırakmayan bir “Dumbo” uyarlaması ortaya çıkıyor.
Helen Aberson ve Harold Pearl’ün romanı, kulakları büyük olduğu için dalga konusu olan, sonradan uçabildiği anlaşılan bir fil yavrusunun, Dumbo’nun maceralarına odaklanıyordu. Bu hikaye, 1941 yapımı Disney uyarlamasından sonra bu kez gitgide kendini tekrarlayan yönetmen Tim Burton tarafından sinemaya aktarıldı.
Aralarında Colin Farrell, Michael Keaton, Danny DeVito, Eva Green ve Alan Arkin’in olduğu güçlü bir oyuncu kadrosunu bir araya getiren film, mütevazı bir sirkte açılıyor ve Dumbo’nun annesinden ayrılmasıyla devam ediyor. Daha zengin bir adam tarafından satın alınan sirk ve Dumbo’nun çektikleriyle ilerliyor.
Burton’ın abartılı tarzı, yine karnaval havasında ve karambol içinde geçen bir hikayeye yol açıyor. Dumbo’nun görselleşmesi yerli yerinde olsa da onun kalp kıran öyküsü arada kayboluyor. Burton’ın kendisini kaptırdığı karnaval, bu hikayenin duygusallığına alan açmıyor ve iz bırakmayan bir “Dumbo” uyarlaması ortaya çıkıyor.
Haftanın diğerleri
Çok sevilen “Hababam Sınıfı” serisinin yeniden çevrimi “Hababam Sınıfı Yeniden”,