Çoğumuz hayat amacımızı öğrenmeyi, içimizdeki “ Gerçek Ben”i keşfetmeyi dört gözle bekleriz. Acaba şu meşhur “Ben” nerededir? Şu “ Ben” dedikleri beyninizin mi? yoksa kalbinizin mi içindedir?. Nereye bakarsanız bakın“Ben”i bir türlü bulamazsınız. “Ben” kimdir? Ben; Arkadaşına, eşine ya da oğluna destek veren mi? Yoksa çok güzel resimler yapan mı? Dost canlısı olan mı? Her zaman dürüst ve cömert olan mı?
Aslında “Ben” daha başarılı, daha mutlu, daha neşeli, daha sevgi dolu, daha huzurlu, daha barışçıl, daha yardımsever, daha alçakgönüllü, daha dürüst, daha cömert, daha kızgın, daha kibirli, daha açgözlü, daha bencil olma halleri ve bunun gibi evrendeki birçok hal potansiyelinin bileşkesidir. Zira istediğiniz her şey olabilme potansiyeliniz vardır. Şu an bildiğinizden daha farklı bir “Ben” içinizde daimi olacaktır. Dolayısı ile bu hallerden sizi kısıtlayacak olanları seçerseniz hayatınız da kısıtlayıcı olacaktır. Örneğin; hem iyi bir anne hem de işinde başarılı “ Ben”i benimsediniz diyelim. Günlerden bir gün hem iyi bir anne hem de işinde başarılı olan “Ben”in başına tatsız bir olay gelir. İşinde başarılı, yetenekli ve iyi bir anne olan “Ben” arzuladığı terfiyi
Gün içinde sürekli bir şeyleri yapma ve bir an evvel bir şeyleri sonuçlandırma hali içindeyiz. Bir süreliğine şöyle bir durup “Şu an bende neler oluyor?” demek aklımızın ucundan bile geçmiyor. Hatta yapma halinin yan etkilerinden biri olan “Kendimizden Uzaklaşma” halini yaşıyor, “Kendimiz Olma” halinden uzaklaşıyoruz.
Peki “Kendimiz Olmak” neden bu kadar önemli?
Çünkü gerçekten kim olduğumuzu ve hayatımızda olanların ne anlama geldiğini ancak kendimiz olduğumuzda fark edebilirsiniz. Örneğin 5 yıl süren ilişkiniz birden bire bitmiştir. Ve en yakın dostunuz “Bu hale nasıl geldiniz?” diye sorar. Siz de “Ben de bilmiyorum. Oldu işte” şeklinde yanıtlarsınız. Verdiğiniz bu yanıta ne kadar inanıyorsunuz? Bilmiyorum ama 5 yıl süren bir ilişkinin bir anda bitiyor olması çok inandırıcı değildir. Eminim geçmişte bu aşamaya gelene kadar bir sürü işaret olmuştur, ancak hiç biri fark edilmemiştir. Benzer durumlarla karşılaşmamak adına yapılacak tek şey farkındalık geliştirmektir. Farkındalık geliştirerek sadece hayatınızda olanları değil ileride nelerin olacağını önceden fark etme becerisini kazanabilirsiniz.
Şimdi iki dakikalığına sırtınız dik bir şekilde oturmanızı ve
Zaman zaman mümkün olsa da Matrix filmindeki Leo’nun yaptığı gibi kırmızı hapı seçip gerçeğe ulaşsam, arzu ve isteklerimi engelleyen bakış açılarımı, inançlarımı bir kenara bırakabilsem hatta mümkünse kendiliğinden yok oluverseler diye düşünürüm. Peki, arzularımızın gerçekleşmesini engelleyen inançları fark etmek neden bu kadar zor?
Öncelikle inançlarımızın var oluş hikâyesinden bahsetmek istiyorum. Doğduğumuzda ihtiyaçlarımızı tek başımıza karşılayamadığımızdan bakıma ihtiyaç duyarız. Tüm ihtiyaçlarımız ailemiz tarafından karşılanır. Sonra etki tepki yasasını keşfederiz. Örneğin güldüğümüzde tezahürat yapılacağını öğreniriz. Artık show hayatımız başlamıştır. Mızırdanır mızırdanmaz aileden birisi yanımıza gelmektedir. Bu şekilde ağlamanın yarattığı katma değere şahit oluruz. Bir de bakmışız ki her şeyin merkezi olmuşuz. Bu durum okula başlayıncaya kadar devam eder. Okula başlayıp dış dünyaya adım attığımızda, evdeki statümüzün burada geçerli olmadığını fark ederiz. Etraf bizim gibi dünyanın merkezi olduğuna inanan bir sürü çocuk vardır. Dünyanın merkezi olma hali evdeyken çok iyi çalıştığı halde dışarıda aynı performansı gösterememektedir. Bu durum bizi şaşırtır. Ne
“Önce Siz” köşesine başlarken arada sırada bireysel farkındalığınızı arttırmanıza ve kendinizi tanımanıza yardımcı olacak bazı yöntemlerden bahsedeceğimi yazmıştım. Bu yazımda ilerlemenizi sağlayacak yöntemlerden bir olan “Yaşam Koçluğu Nedir, Ne Değildir?” den bahsetmek istiyorum
Koçluk’untanımını yapmadan önce, Koçluk ne değildir? sorusunun cevabını vermek istiyorum. Bu şekilde, zihinlerdeki yanlış bilgileri silerek doğrularla ilerleyebilir ve bu sistemden maksimum şekilde yararlanabiliriz. Öncelikle belirtmek isterim ki Koçluk, psiko-terapiden, danışmanlıktan ve mentorluktan farklı bir uzmanlık alanıdır. Bahsedilen bu alanlarda dünyada ve ülkemizde değerli akademisyenler ve çalışanlar hizmet vermektedir. Ancak Koçluk, tüm bunlardan farklı düşünülmesi gereken bir uzmanlık alanıdır. Bu alanın diğer uzmanlık alanları ile karıştırılması adı geçen uzmanlıkların benzer amaçlara hizmet etmelerinden kaynaklanıyor olabilir. Zira tamamında danışan, yardım isteyen kimsenin çeşitli şekillerde iyi yönde gelişimini amaçlanmakla birlikte, hepsinin uyguladığı teknik ve yaklaşım birbirinden farklıdır. Şöyle ki;
Psikoterapiruhsal hastalıklarla uğraşır ve varsa bu rahatsızlıkları tedavi
Bazen düşüncelerimiz bizi acı ve üzüntüye götürür. Böyle durumlarda geçmişin deneyimleri düşüncelerimize yansımış demektir. Çünkü daha henüz gerçekleşmemiş olan bizi nasıl acı ve üzüntüye götürebilir ki! İşte böyle durumlarda neler yapabiliriz? İçerisinde sevgi olmayan düşüncelerin sadece geçmişten gelen bir haberci olduğuna inanmalı, tereddüde düştüğümüz durumlarda ise “Gelen düşüncenin şu an için doğru olup olmadığından emin olabilir miyim? “ sorusunu ısrarla kendimize sormalıyız. Israrla diyorum çünkü her zaman farklı bir alternatifin olduğuna inanmanın, negatifte bir pozitiflik bulmanın bize doğru yolu göstereceğine inanıyorum. Ve bugünkü yazımda yaşamda her zaman bizi ileriye götürecek değişik alternatiflerin olabileceğine inanan küçük tavşan Sait’in hikâyesini sizlerle paylaşmak istiyorum. Bakalım küçük tavşan Sait’in keşfettiği hayat oyununu sevecek misiniz?
Tavşanlar âleminin başkanı Bedrettin Bey, o günkü komite toplantısı öncesinde çok heyecanlıydı. Ailesi ile ilgili güzel bir haberi komitedeki dostları ile paylaşacaktı. Bedrettin Bey, uzun zamandır hep bu anı bekliyordu. Sevgili eşi Yumoş Hanım, hamileydi. Artık gerçek bir aile olabileceklerdi. Bedrettin
Evet, çevrenizdeki her şey sizi size anlatır. Seçimleriniz, bakış açınız, okuduğunuz kitaplar, dikkatinizi çeken haberler, seçtiğiniz filmler, yaptığınız sporlar, sevdiğiniz yemekler, hemen hemen hepsi. “Hadi canım ne demek oluyor, şimdi bu” demeyin. Ne demek istediğimi kendi yemek seçimlerimden örnek vererek açıklamak istiyorum.
Kendimi tanıma yolunda ilerlerken yemek seçimlerimin de buna paralel değiştiğini fark ettim. Örneğin; eskiden sebze yeme alışkanlığım yoktu. Bu alışkanlığın yaşam tarzım ile bağlantısı ise enteresandı. Eskiden evde çiçek yetiştiremezdim. Hemen solarlardı. Şimdi ise birçok sebze çeşidi hayatıma girmiş durumda ve evdeki bitkilerim solmuyor. Hatta çiçek açmaz dedikleri bitkinin çiçekleri açıyor. Eskiden sadece bilinen yemekleri yeni yemek türlerini denemeye her zaman “ HAYIR” derdim. Örneğin hint yemekleri, bana çok ağır ve kokulu gelirdi. Şimdi ise değişik yemek lezzetleri tatmak benim için zevk haline geldi. Ve bu seçimime paralel olarak yeni şeyleri denemenin, yeni insanlarla tanışmanın tadını çıkartmaya başladım. Kontrolü bıraktıkça yeniyi hayatıma almak kolaylaştı.
Baharatlarla olan ilişkim ise bambaşka bir hikâye.
Mutlu olmayı ve hissetmeyi hepimiz isteriz. Peki, bu arzumuzu gerçekleştirmekte neden bu kadar çok zorlanıyoruz?
Çünkü ilişkilerimizde mutlu olup olmadığımızı ihtiyaçların karşılanmasına bağlıyoruz. Durum böyle olunca da taraflardan biri kendi arzu ve isteklerini erteleyerek diğerinin ihtiyaçlarını karşılamaya yöneliyor ve kişisel özgürlüğünden feragat ediyor. Fedakârlığı yapan kişi bu fedakârlığının karşılığını alamadığında ise, buraya kadar geliş sürecinde atmış olduğu adımların kendi özgür iradesinin ürünü olduğunu unutup, karşısındakini suçlamaya başlıyor. Sonunda ilişkinin yürümeyeceğine karar veriliyor. Ve ilişki bitiyor. İlişki bitmesine bitiyor da geçmiş hikâye yeni ilişkide adeta bir hayalet gibi hortluyor. Önceki ilişkide her neyi istemişsek ve bu gerçekleşmemiş ise bir sonraki ilişkimizde bu isteğin karşılanmasını bekliyoruz. Hâlbuki hayatımızdaki yeni kişinin bu beklentiden haberi yoktur ve benzer durum bu yeni ilişkide de kendini gösterir.
Peki bu döngüden kendimizi nasıl kurtarabiliriz? Bu döngüden kurtulmanın tek yolu; sizi nelerin mutlu edeceğini tespit etmektir. Bu durumu şöyle de anlatabilirim. Bir mecmuada resmini gördüğünüz bir yemeği, dünyaca ünlü bir
Bugünlerde her sene yaptığım gibi 2012 yılının hedeflerini belirlemeye, 2011’in değerlendirmesini yapmaya başladım. Hedef belirleme işine ilk defa Sevgili Hocam Fatoş Ayvaz’ın koçluk eğitimi sırasında başladım. 2007 yılı hedef listem bayağı kalabalıktı. Listemde 95 adet hedef vardı. Allah ne verdiyse her şeyi eklemiştim. 2007 yılı sonunda bu hedeflerin ancak %70’ ini tamamlayabildim. 2008 yılı hedeflerimin sayısı 50, 2009 yılındakiler 25, 2010 yılındakiler 21, 2011 yılındakiler ise 18 adetti. Kesin olan bir şey vardı ki, belirlediğim hedeflerin %10’u yıl içinde kendiliğinden eleniyordu. İşin doğrusu elenenler laf olsun diye belirlenmiş olanlardı. Ne yapalım bu kadar hata kadı kısmında da olurdu.
Bu çalışmayı her yapışımda geçmiş yıl hedeflerime göz atıp o sene neleri öğrendiğim konusunda durum değerlendirmesi yaparım ve bakış açımın yıllar içindeki değişimine tanık olurum. Size de tavsiye ederim, mutlaka deneyin. Çok keyif alacaksınız. Şimdi gelelim asıl konuya yani 2011 yılında neler öğrendiğime;
1- Üç yıldır Sevgili Ebru Hocam Hikmet Barutçugil’in derslerine gidiyorum. Sevgili Hikmet hoca arada sırada bizlere bilgece laflar söyler ve ilginç hikâyeler