En Çok Hangi Hikâyemi Beğeniyorum…

Çoğumuz hayat amacımızı öğrenmeyi, içimizdeki “ Gerçek Ben”i keşfetmeyi dört gözle bekleriz. Acaba şu meşhur “Ben” nerededir? Şu “ Ben” dedikleri beyninizin mi? yoksa kalbinizin mi içindedir?. Nereye bakarsanız bakın“Ben”i bir türlü bulamazsınız. “Ben” kimdir? Ben; Arkadaşına, eşine ya da oğluna destek veren mi? Yoksa çok güzel resimler yapan mı? Dost canlısı olan mı? Her zaman dürüst ve cömert olan mı?

Aslında “Ben” daha başarılı, daha mutlu, daha neşeli, daha sevgi dolu, daha huzurlu, daha barışçıl, daha yardımsever, daha alçakgönüllü, daha dürüst, daha cömert, daha kızgın, daha kibirli, daha açgözlü, daha bencil olma halleri ve bunun gibi evrendeki birçok hal potansiyelinin bileşkesidir. Zira istediğiniz her şey olabilme potansiyeliniz vardır. Şu an bildiğinizden daha farklı bir “Ben” içinizde daimi olacaktır. Dolayısı ile bu hallerden sizi kısıtlayacak olanları seçerseniz hayatınız da kısıtlayıcı olacaktır. Örneğin; hem iyi bir anne hem de işinde başarılı “ Ben”i benimsediniz diyelim. Günlerden bir gün hem iyi bir anne hem de işinde başarılı olan “Ben”in başına tatsız bir olay gelir. İşinde başarılı, yetenekli ve iyi bir anne olan “Ben” arzuladığı terfiyi alamaz. Başarılı, yetenekli “Ben”’e ne olmuştur? Aynı “Ben” bu sefer ya yeteneksiz ve başarısız olduğu konusunda kendisini suçlar ya da yeteneğini fark etmedikleri için diğerlerini suçlar. Gün gelir, her zaman yanında olduğunu düşündüğü arkadaşları ona haber vermeden hep birlikte kahve içmeye giderler. Belki de arkadaşları geçmişte birçok kez geri çevrildikleri için bu seferkine gelmeyeceğini düşünmüş olabilirler. Ama o “Ben” bir önceki hikâyesine sadık kalarak dostlarının onu unuttuğuna dair bir hikâye yazar. Sonraki gün iş yerindeki bir toplantıya çağrılmadığını duyar. Belki de toplantı gündemi ona ihtiyaç duyulmayacak derecede basittir. Ama o “Ben” bir önceki hikâyesine uygun olan temayı seçerek çaptan düştüğüne dair başka bir hikâye yazar. Ve gittikçe huysuzlaşmaya başlar. Öyle ki çevresindeki insanlar onu sinirlendirmemek adına mümkünse ondan uzak dururlar. Bu sefer “Artık beni kimse tercih etmiyor” hikâyesi yazılır. Olumsuz olan her şey, “Ben” tarafından zekice başka bir hikâyeye dönüşmüştür artık.

Haberin Devamı

Aslında her şey “Ben”i nasıl kodladığımız ile ilgilidir. Çok başarılı, çok yetenekli ve mükemmel bir Ben hikâyesi… Bu hikâyeye öyle bir inanırız ki hikâyemize uymayan her ne ise “Ben”i parçalamaya yeter. Gerçekten de başarısız olmuş olabilirsiniz. Yanlış olan, başarısızlığı hikâyenin ana teması olarak kabul etmektir. Bu durum kendisine gelen yeni senaryo tekliflerini elinin tersi ile kenara itip, geçmişteki başarısını referans alarak durmadan aynı temalı senaryoları yazmakta ısrar eden film yönetmeninin hikâyesine benzer. Senaryoların özü aynı olduğundan sinema salonları çoğunlukla boştur. Artık sadece film ile ilgili güzel anısı olanlar her şeye rağmen filmi seyretmeye gelmektedir.

Haberin Devamı

Ben de günün birinde kendi hikâyelerimi fark ettiğimde; hikâyelerim olmadan nasıl yaşayacağım konusu kafamı kurcalamıştı. Aslında korkutmuştu desem daha doğru olur.

Haberin Devamı

- Bu hikâyeler olmadan var olabilmem mümkün müydü?

-Yoksa hikâye oluşturmaya devam etmek mi daha hayırlısıydı? gibi garip sorular aklıma geliyordu. Sonra sadece iyi hikâyeler oluşturabileceğim fikri geldi. Fikir güzel de olsa hikâyelerin içinde kaybolma riskim vardı. Sonra olanı olduğu gibi hikâye üretmeden yaşayabileceğim fikri geldi. Bu çok daha iyi idi. İyi veya kötü olsa her ne ise yarattığım hikâyeleri fark edip gülümseyerek yoluma devam edebilirdim. Peki ya yarattığım hikâyeyi fark edemezsem ne olacaktı? Bu endişe de başka bir hikâye değil miydi? Arzu ve isteklerimi gerçekleştirme yolunda gecikmelerimin olması çok doğaldı. İlla bir hikâyem olacak ise değişik bir şey olmalıydı beni şu andakinden daha ileriye götürmeli, daha mutlu etmeli ve daha keyif vermeliydi.

Unutmayın hayatımızdaki hikâyelerin yazarı da, rol dağıtıcısı da biziz. Hikâyenizde rol alanlar sizin senaryonuza uygun rol yapmak zorundalar, çünkü algılarınız onları sadece sizin istediğiniz rolde oynamalarına izin veriyor. Çünkü güçlü bir ikna kabiliyetiniz var. Kendinize bir iyilik yapın ve film sektöründeki bu gücünüzü göz ardı etmeyin. Hikâye yazacaksanız en azından keyifli, neşeli olsun. Ve sizi daha iyi götürecek temaları seçin. Ve hikaye yazmakta ısrarcıysanız en azından bu hikayelerinizin sorumluluğunu alın!

Yukarıda anlattıklarımı özetleyen güzel bir hikâye ile yazımı sonlandırmak istiyorum.

TUZ TANECİKLERİ VE MUTLU OLMA SANATI...

“Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli her şeyden şikâyet etmesinden bıkmıştı. Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu küçük bir testi suya atıp içmesini söyledi. Çırak yaşlı adamın dediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı.“Tadı nasıl” diye soran yaşlı adama öfkeyle “çok tuzlu” diye cevap verdi. Usta gülümsedi ve bu defa çırağını kolundan tuttuğu gibi dışarı çıkardı. Sessizce az ilerideki gölün kıyısına doğru götürdü ve bir avuç tuzu bu defa göle atıp, gölden su içmesini söyledi.

Söyleneni yapan çırak ağzının kenarından akan suyu silerken mutlu görünüyordu...

Usta yine sordu; “Tadı nasıl?”

-”Ferahlatıcı” diye yanıtladı genç çırak bu defa.

-”Tuzun tadını aldın mı yine?” diye sordu usta...

-”Hayır” diye cevapladı çırağı...

Bunun üzerine yaşlı usta suyun yanına diz çöktü ve genç çırağını yanına oturttu;“Hayattaki ızdıraplar da tuz gibidir. Ne azdır, ne de çok. Izdırabın miktarı hep aynıdır. Ancak bu ızdırabın acılığı, neyin içerisine koyduğuna bağlıdır. Izdırabın olduğunda yapman gereken tek şey, ızdırabı veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya, hatta derya olmaya çalış...”

Kaynak:Anonim

Sevgiler

Arzu ve İstekleriniz Gerçeğinizi Oluşturur.

www.yourwishisyourreality.com