Çocukken etrafımda o kadar çok negatif enerji vardı ki, insanlara mutlu olmanın mümkün olduğunu ispatlamayı misyon haline getirmiştim. Okul, iş hayatı derken olgunluk dönemine geldiğimde nefes ve meditasyonla tanıştım. Bu çalışmalarla mutluluk yüzdem artsa başka bir şey daha oldu. Dışarıda gördüğüm mutsuzluk aslında içimdeki mutsuzluğun yansıması olduğunu fark ettim. Bunun üzerine şu mutluluk işini biraz kurcalamaya karar verdim. Araştırmalarım sonucunda bir sürü hoca, bilge kişi ve gurunun mutlu olmakla ilgili az çok aynı şeyi söylediklerini fark ettim. Söyledikleri şey “Anda Kalmak” dı. Anda kalmış gibi yaptığım birkaç yılım geçti. Anda kalma işi en çok da nefes çalışması yaptığımda gerçekleşiyordu. İlerleyen zamanlarda bizi mutsuz edenin zihnimizdeki düşünceler olduğunu fark ettim.
Anda kaldıkça yani, yaşadıklarımıza, gördüklerimize, hissettiklerimize, duyduklarınıza herhangi bir anlam yüklemeden yaşamayı becerebildiğimizde daha rahat ve barış içinde olmak mümkün hale geliyor. Daha rahat ve barış içinde olmak beraberinde mutluluğu getiriyor. Püf noktası zihinden geçenlere tutunmamakta saklı. Hatta mutluluğun yolu, hiç bir şeye tutunmamaktan geçiyor diyebiliriz. Fakat ne
2005 yılından beri nefes çalışmalarının içindeyim. Nefesi yapmayı ve paylaşmayı çok seviyorum. Nefes öyle bir şeydir ki, faydaları ne kadar anlatılırsa anlatılsın, denenmediği sürece nasıl bir şey olduğunu anlamak zordur. Geçenlerde bir kafede oturmuş bir şeyler yazarken yan masada oturan bayanın, arkadaşı ile yaptığı telefon konuşmasına kulak misafiri oldum. Konuşmalardan, kadının arkadaşının meşhur dizilerden birinin senaristi olduğunu ve yeni konu bulmakta zorlandığını anladım. Yanımdaki kadın, arkadaşına şöyle bir öneride bulundu; “Şimdi sana bir eğitim önereceğim, bu eğitime git, yaratıcılığının artmasına sebep olacak ve bu sıkışmışlıktan kurtulacaksın “. O an epey zamandır bu köşede nefesle ilgili bir şeyler yazmadığımı hatırladım. Ve bu yazıyı yazmaya karar verdim.
O gün yan masada oturan kadının söylediği gibi içerisinde nefes olan güçlü farkındalık çalışmaları kişinin yaratıcılığına büyük katkısı vardır. Ben de yazı yazmaya nefes çalışmalarından sonra başladım. Nefesin, yeni bir şeyler yaratmakta zorlanan, yaratıcılığının iyi olmadığına inanan kişilere çok yardımı dokunur. Nefesin insan zihni üzerinde yapabildiği en etkili şey, düşünceleri sakinleştirmektir.
Özgür olmanın önemine geçmeden önce, özgürlüğün ne anlama geldiğine bakalım.
Türkçe Sözlük (tdk.gov.tr) özgürlüğü şöyle tanımlıyor. 1-Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma, herhangi bir şarta bağlı olmama durumu, serbestî:2. Her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi iradesine, kendi düşüncesine dayanarak karar vermesi durumu,
Budist öğretiler; özgürleşmeyi, bireyin döngüsel varoluşun acılarından kurtulması olarak tanımlıyorlar. Özgürleşmenin kişinin kendi huzuru için büyük bir amaç olması gerektiğini savunuyorlar. Ve başkalarına zarar vermekten vazgeçmenin yanı sıra bunu yapmakla ilgili birincil ve ikincil düşünceleri de terk edilmesini öneriyorlar.
Halk arasında ise kafasına göre takılmak, kendi bildiğini okumak şeklinde tanımlanıyor.
Bu üç farklı kaynağa ait tanımları tek bir cümlede toplarsak, şöyle bir tanım ortaya çıkar;
“Kafamıza göre takılabildiğimiz, bildiğimizi okuyabildiğimiz, dış etkenlerden etkilenmeden, kısıtlanmalara bağlı olmadan bağımsız düşünüp, davrandığımızda, acılardan kurtulduğumuzda kendimizi özgür hissedeceğiz.“ Şimdi de bu tanımı ilk kelime grubundan başlayarak analiz edelim.
Neden kafamıza
Sevgiye olan inançlarını kaybetmeden ısrarla sevgide kalabilen bilge kişilerin bunu nasıl yapabildiklerini kavrayabilmek en güçlü niyetlerimden biri olmuştur. Geçenlerde nefes seansı sırasında gelen iç görü sayesinde bu konuyla ilgili artık kendimi biraz daha rahatlamış hissediyorum. Ve sanırım artık “Aslında hepimiz eşitiz” e gerçekten de inanıyorum. Nasıl olduğunu merak ediyorsanız şu an zihninizden geçenleri bir kenara koyun ve bir süreliğine benimle kalın.
Şimdi maddi açıdan durumu iyi olan bir aileyi hayal edin. Bu aile çocuklarını en iyi okullara göndererek onların çok iyi yetişmeleri için elinden geleni yapıyor olsun. Bir de Anadolu’nun bir köyünde geçimini tarlasında çalışarak sağlayan, çocuklarını evlerinden 20 km uzaktaki bir kasabada okula gönderen bir aileyi hayal edin. Şimdi ise bu iki ailenin çocuklarından birinin hastalanmış olduğunu hayal edin. Maddi durumu iyi olan ailenin annesi, o gün tüm programını iptal edecek, gün boyunca çocuğunun iyileşmesi için elinden geleni yapacak, gerekirse eve doktor çağıracaktır. Tabii bir de oğlu için sıcak çorba pişirecektir. Evin babası, işine gidecek fakat aklı sürekli çocuğunda olacaktır. Gün içinde sekreteri
“Kendini Sevme”, konusu benim için “Tilkinin kürkçü dükkanına geri dönmesi” gibi olmuştur. Ne yapar, ne eder, bir şekilde bu konuya geri dönerim. “Hata yaparak öğrenilir” sloganı “Kendini Sevme” ile ilgili öğrenmelerime en çok uyan sloganlardan biridir. Bu yazımda “Kendini Sevme” konusu ile ilgili öğrenmelerimden bahsetmek istiyorum.
“Kendini sevme”konusunu, bir şeyleri başarmak şeklinde algıladığım zamanlarda, bir tür başarı patlaması deneyimi yaşamıştım. Dur, durak bilmeden, odaklandığım her şeyi başarıyordum. Bu başarı patlaması, kibri hayatıma sokmuştu. Çok çalışmaktan nefes alamaz hale gelmiştim. Bunun üzerine değerimi bilmeye, kendimi daha çok sevmeye karar verdim. Bana keyif veren değişik aktivitelere katıldım. Bir ya da iki kereden fazla kullanmayacağım şeylere bir sürü para harcadım. Sonunda bu seçimlerin kendini sevmekle uzaktan yakından ilgisi olmadığını keşfettim. Daha başka neler yapabilirim acaba derken, “Kendini Sevme”nin, hayallerin gerçekleştirilmesiyle bağlantılı olabileceğini düşündüm. Ve yirmi üç yıllık işimi bırakarak, uzak diyarları keşfetmeye gittim, değişik felsefelere merak sardım. Fakat buradan da kendini sevme ile ilgili bir şey çıkmamıştı. Bu
Çakraların nasıl açılacağı spritüal alemin en popüler konularından biri. Bugünlerde bu konu hakkında sorular geldiğinden geçmişte yayınladığım yazıyı tekrar paylaşmak istedim.
Çakraların açılmasına kafanızı taktıysanız, hayatınıza çeki düzen vermekle başlamalısınız. Örneğin, korkularınız varsa bu kalp çakranızdaki enerji akışı dengede olmadığı anlamına gelebilir. Korkular gittikçe arttığında, sadece kalp çakrası değil diğer çakraların da dengesi bozulabilir.
Kişi bir şeyleri kabul etmekte zorlanıyor, sürekli bir gücenme hali içinde ve çevresindekilere karşı sert davranışlarda bulunuyorsa kök çakradaki enerji akışı dengede olmayabilir. Kişi, başkalarını yargılamaya, eleştirmeye devam ettiği sürece kök çakranın açılması zaman alacaktır.
İkinci çakra yani cinsel çakranın temsil ettiği konular arzu, ihtiras, kutupsallık, hareket, alma/verme dengesi, değişim ve yaratıcılıktır. Bu çakradaki enerji akışının dengesiz olması, öfkeyi de beraberinde getirecektir. İkinci çakradaki enerji akışının dengelenmesi ile kişi kendisini en çok nelerin mutlu edeceğini bilmeye başlar, suçlama hali yok olur, sevgiyi daha çok vermeye başlar.
Üçüncü çakranın temsil ettiği konu
Zihnime çalışmak istediğimde çoğunlukla Budist öğretilere başvururum. Çünkü zihnin yapısı hakkında net bilgi verirler. Öyle uçup kaçmayı sevmem, ayaklarımı yere bastığında kendimi daha güvende hissederim. Bu yazımda zihnin enteresan bir özelliğinden bahsetmek istiyorum. Belki de bu yazımı okuduktan sonra zihninizle ilgili inisiyatif almaya karar verebilirsiniz, kim bilir!
Budist anlayışa göre, parmağımızı şaklattığımız süre boyunca zihnimizden geçen düşünce sayısı 65. Bu sayı her birimiz için aynı ve sürekli devam ediyor. Peki, biz genelde ne yapıyoruz?
İçlerinden birine takılıyoruz. Aslında tutunuyoruz dersek daha doğru olacak. Bir düşünceye tutunduğumuzda ise onu çoğaltmaya başlıyoruz. Örneğin, Arkadaşınız Refik’le olan bir anı, o an zihinden geçen herhangi bir düşünceye yansıyor ve hemen çoğalmaya başlıyor. “Refik neden böyle davrandı?, Asıl amacı neydi?, Yaptıkları ile söyledikleri birbirini tutmuyor? Bana yalan söylemiş olabilir mi? Ayşe’ye bana davrandığı gibi davranmıyor? Bana neden saygısızca davranıyor?, Halbuki beni sevdiğini, saygı duyduğunu söylemişti., Hak etmediğim tarzda davranıyor? Aslında ilk tanıştığımızda yalan söyleyebileceğini anlamıştım? Selma’ya
(Bu yazıyı okumadan önce bir önceki yazıma göz atmanızı öneririm)
Zihni kuvvetlendirmeye başlamadan önce zihnin kuvvetli olmadığını kabul edilmelidir. Çünkü gün içinde gerçekleştirdiğimiz negatif davranışlar öyle otomatikleşmiştir ki normal olduklarını düşünürüz. Normal olduklarını düşündüğümüz sürece de onlarla ilgili bir şeyler yapmak mümkün olmaz.
Negatif davranışlara birkaç örnek verecek olursam; başkaları hakkında dedikodu yapmak, boş konuşmak, başkalarının hayatına karışmak, izin almadan başkalarının eşyalarını kullanmak, hayvanlar da dahil olmak üzere canlılara zarar vermek vb. gibi davranışlardır. Negatif davranışların ortak özelliği, kişilerin kendi gelişimlerine zaman ayırmasını engellemeleridir. Mesela, meditasyonun zihnin kuvvetlenmesine yardımcı olacağını biliriz. Fakat meditasyona zaman ayırmak yerine, bizi hiç bir zaman geliştirmeyecek dizleri seyretmeye, dedikodu yapmaya, boş konuşmaya daha çok zaman ayırırız. Hem kendimize hem de diğerlerine faydalı olanı seçmeye başladığımız da zihin kuvvetlenmeye başlamış demektir.
Zihni kuvvetlendirmenin yolu önceki yazılarımda bahsetmiş olduğum sekiz dünyevi döngü üzerine çalışmaktan geçer. Sekiz dünyevi döngülerin