“Kendini Sevme”, konusu benim için “Tilkinin kürkçü dükkanına geri dönmesi” gibi olmuştur. Ne yapar, ne eder, bir şekilde bu konuya geri dönerim. “Hata yaparak öğrenilir” sloganı “Kendini Sevme” ile ilgili öğrenmelerime en çok uyan sloganlardan biridir. Bu yazımda “Kendini Sevme” konusu ile ilgili öğrenmelerimden bahsetmek istiyorum.
“Kendini sevme”konusunu, bir şeyleri başarmak şeklinde algıladığım zamanlarda, bir tür başarı patlaması deneyimi yaşamıştım. Dur, durak bilmeden, odaklandığım her şeyi başarıyordum. Bu başarı patlaması, kibri hayatıma sokmuştu. Çok çalışmaktan nefes alamaz hale gelmiştim. Bunun üzerine değerimi bilmeye, kendimi daha çok sevmeye karar verdim. Bana keyif veren değişik aktivitelere katıldım. Bir ya da iki kereden fazla kullanmayacağım şeylere bir sürü para harcadım. Sonunda bu seçimlerin kendini sevmekle uzaktan yakından ilgisi olmadığını keşfettim. Daha başka neler yapabilirim acaba derken, “Kendini Sevme”nin, hayallerin gerçekleştirilmesiyle bağlantılı olabileceğini düşündüm. Ve yirmi üç yıllık işimi bırakarak, uzak diyarları keşfetmeye gittim, değişik felsefelere merak sardım. Fakat buradan da kendini sevme ile ilgili bir şey çıkmamıştı. Bu süreç, kendimi sevmekten çok kendimi tanımama yardım etmişti.
Sonra, seyahatlerim sırasında tanıştığım Budist alemde “Kendini Sevme”ile ilgili bir şeyler bulabileceğimi düşündüm. Çünkü buranın en popüler konusu “Tüm canlıların acılarından kurtulmasını dilemekti” Tüm canlıların acılarından kurtulmasını dileyen bir topluluktan “Kendini Sevme”ile ilgili tüyolar çıkabilir diye düşündüm. Onlarla aramda sadece bir kaç fikir ayrılığı vardı. Mesela ben; şefkatin bir his olduğunu söylüyordum. Onlar, şefkatin bir his olmadığı konusunda ısrarcıydılar. Şefkati, diğer insanların acılarından kurtulmalarını dilemek olarak tanımlıyorlardı. Burada beni meraklandıran başka bir şey de, yaşamla ilgili anlayamadığım bazı olayların meydana geliş sebeplerini net bir şekilde açıklamalarıydı. Bu da zihnime çok iyi gelmişti. Bir de etik kurallar (morality) vardı. O daha bir enteresandı. Anlatılanlara uygun pozitif konsantrasyon geliştirerek, yaşam ile ilgili bilgece analizler yaparak, sahip olduğum üç kanaldan diğerlerine zarar vermeyerek elimden ne geliyorsa yaptım. Bu üç kanal; ağzımdan çıkanlar, attığım adımlar, zihnimden geçenlerdi. Ağzımdan çıkanlar kapsamına boş konuşmak, dedikodu yapmak vb gibi, aksiyonlar kapsamına ise izin almadan diğerlerini hayatına karışmak ve diğerlerine ait şeyleri izinsiz kullanmak, zihinden geçenlerin kapsamına ise hepinizin bildiği gibi başkalarını yargılamak, kötü düşünmek vb. gibiydi. Halbuki o zamana kadar bütün bunların normal aktiviteler olduklarını düşünüyordum.
İlerleyen günlerde öyle bir an geldi ki, kendimi eskiden olduğu gibi suçlamadığımı, bana ait olmayan sorumlulukları almadığımı fark ettim. Her şeyin bir çözümü vardı. Çözümü hemen hayata geçirdiğimde kendimi daha az suçluyordum. Ve böylece kendime daha az zarar vermeye başlamıştım. Bu durum, “Kendini Sevme” ile “Zarar vermeme”arasındaki bağlantıyı keşfetmeme sebep oldu. Bu bağlantı şöyleydi;
Zarar vermemek konusunda kararlı olduğunuzda, çevrenize daha fazla itina göstermeye başlıyorsunuz. Peki, itina gösterdiğiniz ve her şeyden sakındıklarınızla genelde aranız nasıldır. Onları çok seversiniz değil mi? İşte, zarar vermeme anlarınızı arttırdıkça zihninizdeki sevgi alanı da artıyor. Zihninizde sevgiye daha fazla alan ayırdığınızda ise kendinizi ve çevrenizdekileri daha çok sevmeye başlıyorsunuz... Sevemediklerinize de anlayış göstermeye başlıyorsunuz. Çünkü çevremizde gördüğümüz, kokladığımız, tattığımız, dokunduğumuz, duyduğumuz her şey zihnin yansımasıdır.
Bu yazdıklarımın doğru olup olmadığını test etmek için yapılacak şeylerden en önemlisi de etik davranmak yani üç kanalınız aracılığıyla “Zarar Vermemek”
Her Daim Sevgi ve Işıkla
Nefestr.com
Sibel.kavunoglu@gmail.com