13 ve 20 Haziran yazdığım “Acı üzerine gerçekler” ile “Bu bir acıdır” başlıklı yazılarıma devam ediyorum. Bu iki yazıyı okumadıysanız bu yazıdan önce onları okumanızı tavsiye derim.
Bugün acının değişik bir türünden bahsetmek istiyorum. Çoğunlukla onu gözden kaçırırız. Acının bu acı türü; bizi mutlu eden şeylerdir...Örneğin, güzel bir yemek, dans etmek, film seyretmek, güzel bir güneş batımını seyretmek vb. gibi aktiviteler bizi çok mutlu etseler de ömürleri çok uzun değildir. Bu yüzden onlara çok fazla bel bağlamamak gerekir. İsterseniz sizi mutlu eden şeylerin nasıl acı verebileceğini birkaç örnek üzerinden giderek bulalım.
Diyelim ki çok acıktınız. Ne yaparsınız? Hemen bir şeyler yersiniz. Ve bu sizi çok mutlu yapar. Fakat bir müddet sonra midenizde şişkinlik oluşur. Şişkinliği önlemek için ilaç alırsınız. Şişkinlik geçer. Bir süre sonra tekrar acıkır, tekrar yemek yersiniz. Midenizde tekrar şişkinlik oluşur, yine rahatsız olursunuz. Bu döngü bu şekilde devam edip, durur. Başka bir örnekte; uzun süredir göremediğimiz aile bireyiyle karşılaşırsınız. Başta her şey güzeldir. Onunla geçirdiğiniz zaman uzadıkça aile bireyi yavaş yavaş hayatınıza müdahale etmeye başlar. Çok
Yaşadığımız tatsız olaylar sebebiyle bu haftaki yazımda barıştan bahsetmek istiyorum. Size bir teklifim var. Hep birlikte, barışın olduğu bir dünyayı hayal etmeye ne dersiniz?
Çoğumuz barışı hayal etmek yerine yapılanları lanetlemeye daha fazla zaman harcıyor... Bunda bir sorun yok. Fakat enerjilerle ilgili şu gerçeği de göz ardı etmemek gerekir. Evrende var olan enerjiyi bizler belirliyoruz. Buna da evrensel bilinç deniyor. İyi şeyler yapıldığında iyi, köyü şeyler yapıldığında ise kötü şeyler oluyor...... Bu yüzden de şu an yaşanılan olayların tam zıddı olan barışı hayal etmek yanlış olmaz. Çünkü her şey bir hayalle başlar.. Geçmişte büyük şeyleri yaratan Edison, Einstein gibi insanlar, önce hayal ettiler sonra da bu hayallerini gerçekleştirdiler.
Evimizin yolunu bulmak için bile önce yolun hayalini kuruyoruz. Hadi, şimdi, şu an çektiğimiz bu acıyı fırsata çevirelim, herkesin barış içinde yaşadığı bir dünyayı imgelemek için itici güç olarak kullanalım, hayatımızda barış dolu daha güçlü adımlar atmak için fırsat yaratalım. Öyle ki, mülkiyet kavramının, sınırların olmadığı, hırsın, açgözlülüğün olmadığı, paylaşımın hiç eksilmediği bir dünya hayal edelim. Bu sözler tabii
Fiziksel ya da zihinsel acı çektiğimizde genelde verdiğiniz tepki bunları yok saymak ya da yok etmek şeklindedir. Örneğin, hemen ağrı kesici alır, televizyon, sinema vb. gibiye yönelerek acıdan uzaklaşırız... Ben diyorum ki bugünden itibaren acı çektiğinizi hissettiğinizde acıdan uzaklaşmak yerine o acıyla bir kaç dakika geçirin, önce “Bu bir acıdır” deyin. Bir kaç dakika boyunca acı hissine meditasyon yaparak dürüstçe acının varlığını kabul etmeyi deneyin. Yaşamınızda var olan bu deneyimi bir trajediye dönüştürmeden onu izleyin. Burada önemli olan acıyı fark etmek ve ondan bir şeyler öğrenmektir. Acıyla birlikte olmak sizi çok zorladığında şunları hatırlatın kendinize...
“ Mutluluk ve acı geçicidir, hiç bir temele dayanmazlar. Acı veren deneyimler aslında birbirlerine çok benzerler. Ve hiç bir zaman uzun sürmezler. Sorunlar sadece farklı bir aksiyon alınması gerektiği konusunda bizi uyarmaktadırlar. Bu durumu idrak ettiğimizde yaşamdan daha fazla keyif almaya başlayabiliriz. Sorunlara bu bakış açısıyla yaklaştığımızda acıdan uzaklaşmak için negatif bir aksiyon alarak tekrar aynı döngünün içine girmekten kurtuluruz.” Bunu sürekli yaptığımızda tüm sorunlar birer öğreti haline
Buddha, Bodhgaya’da aydınlandıktan sonra ilk olarak “4 Yüce Gerçek” isimli öğretiyi paylaşmış. Bu öğretiyi ilk okuduğumda “Bu kadar basit olsa insanlar hemen uygulardı” şeklinde düşünmüştüm. Ne yazık ki bu konuda yanılmışım.. Gerçekten de çok basit fakat kimse uygulamıyor.... Bu öğreti, acının varlığı kabul edilmediği sürece onunla ilgili bir şeyler yapılamayacağı gerçeğinden bahseder. Zaten şöyle bir geçmişe baktığınız da acıyı yok etmek yerine ona nasıl katlanabileceğimize dair teknikler bulmaya daha meyilli olduğunuzu fark edersiniz. İsterseniz sözü fazla uzatmadan bu 4 yüce gerçeğin ne olduğuna bakalım.
İlk yüce gerçek: Her canlı bir şekilde fiziksel, duygusal ve zihinsel olarak acı çeker. Bu acıdan uzaklaşmak için de dedikodu yapmak, televizyon seyretmek, kitap okumak vb. gibi bize hiç bir zaman hizmet etmeyecek aktivitelere yönelerek acıya katlanmanın yollarını araştırırız.
İkinci Yüce Gerçek:Her acının bir sebebi vardır. Acının temel sebebi bir önceki aksiyonların beden, zihin ve ruhumuzda negatif etki yani öfke ve bağımlılıkların hayatımızda yaratmış olduğu illüzyondur. Bu yüzden de acının önüne geçmek yani sebebini ortadan kaldırmak mümkündür.
Üçüncü Yüce
Bir önceki“Kafasına Göre Takılma İşi Nasıl Gerçekleşir?” başlıklı yazımın giriş açıklaması şöyleydi. “Bilinç, algı, düşünme, yargılama ve belleğin bütünü, zihni oluşturur. Bunların her biri insan yaşamındaki hayal, takdir gücü (tanıma), hisler, tutum ve eylemlerin kaynağıdır. Kişi nesne ile karşılaştığında zihindeki bilgilere dayanarak takdir gücünü kullanır ve nesneyi tanımlar. Bu tanıma göre önce hisler sonra da eylemler oluşur. Takdir gücünün doğru kullanılmadığı durumlarda doğal olarak eylemler de yanlış olacaktır.”
Takdir gücünü doğru kullanılabilmesi için zihne bakım yapmak gerekir. Zihne bakım yapmak meşakkatli bir iştir. Çok çalışmayı, sabrı, ısrarcı olmayı gerektirir. Aranızda takdir gücünü geliştirmeye niyetli olanlar varsa aşağıdaki konulara göz atabilirler
Zihinsel bakım yapmak, şunları gerektirir;
1- Bedensel, zihinsel ve ruhsal olarak arınmak. Zihni yani içerisini arındırmak için güçlü spritüal tekniklere başvurmak. (Öneri olarak nefes, meditasyon, theta healing inanç çalışması, beden üzerine çalışabileceğiniz spritüal teknikleri öneririm)
2- Konsantrasyon geliştirmek. Çoğumuz televizyondaki tüm dizilerin en sadık takipçisi olacak kadar, senelerce bir
Bilinç, algı, düşünme, yargılama ve belleğin bütünü, zihni oluşturur. Bunların her biri insan yaşamındaki hayal, takdir gücü (tanıma), hisler, tutum ve eylemlerin kaynağıdır. Kişi nesne ile karşılaştığında zihindeki bilgilere dayanarak takdir gücünü kullanır ve nesneyi tanımlar. Bu tanıma göre önce hisler sonra da eylemler oluşur. Takdir gücünün doğru kullanılmadığı durumlarda doğal olarak eylemler de yanlış olacaktır.
Eylemlerle ilgili önemli bir şey var ki o da, kim olduğumuzu belirlemeleridir. Aslında mekanizma çok basittir. Zihindeki tema mutluluk ise mutlu, çaresizlik ise çaresiz, öfke ise öfke temalı eylemlere yöneleceğiz. “Ben ne söylersem söyleyeyim, ne yaparsam yapayım, sen kendi bildiğini okuyorsun”dediğinizde karşınızdakinin söylediklerinize anlam verememesinin sebebi ikinizin de zihninde aynı durum için farklı bilgiler olmasıdır. Zihinde var olanı sorgulamadığımız sürece bu durum böyle devam edecektir.
Arada bir hayattan çok sıkıldığınızı düşünmenizin sebebi sürekli zihinde var olan bilgiye göre yaşadığınız içindir. Kendi kafanıza göre takılmaya devam ettiğiniz sürece sıkılmaya devam edeceğiniz kesin. Bu noktada bilge bir hocanın bir lafını paylaşmak
Her gün mutlu edeceğini düşündüğümüz bir sürü aktivitenin peşinden koşuyoruz. Bu aktivitelerden bazıları bizi mutlu ediyor. Bazıları ise mutsuz... Günün birinde hiç bir şeyin, tatmin etmediğini fark ediyoruz. Bunun sebebi, hayatı zihinde var olan imajlara göre yaşamak. Sürekli bir şeyleri farz ediyoruz. Gerçeğin dışına çıktığımız için de tatmin olamıyoruz. Bu hal bizi kötü alışkanlıklara yani bağımlılıklara itiyor.
Bu yazımda bağımlılıkları daha iyi tanımanıza sağlayacak bir kaç bilge soruyu paylaşmak istiyorum. Bu sorulara vereceğiniz yanıt, özgürleşme yolunda ilerlemenize yardımcı olabilir. Şimdi, bağımlısı olduğunuz kişi ya da kişileri gözünüzün önüne getirdikten sonra içlerinden birisini seçin ve bu kişi ile birlikte olduğunuzda neler hissettiğinize bakın.. Geçmişte onu mutluluğunuzun yegane kaynağı olarak gördüğünüz anlar oldu mu? Yanıtınız “ Evet” ise, şu soruları yanıtlamaya devam edin;
- Bu kişi gerçekten de mutluluğunuz kaynağı mı? Bu nasıl bir mutluluk kaynağı? Ondan nasıl bir mutluluk elde ediyorsunuz?
-Bu kişiyi nasıl algılıyorsunuz? Ne tür özelliklere sahip? Zaman zaman bu özelliklerinizi abarttığınız oluyor mu? Bu özelliklerin gerçekten de o kişi de
Ben tasarrufa çok inanırım. Arada sırada ailem, cimri olduğum konusunda takılsa da tutumlu bir insanım. Kısaca bir şeylerin etinden sütünden yararlanmak çok hoşuma gider. Geçenlerle Lama Zopa Rinpoche’nin “Bodhisattva Attitude, How to dedicate your life to Others” kitabını okurken enteresan bir bilgi dikkatime çekildi. Lama Zopa Rinpoche, öfke, kıskançlık, nefret, hırs ve bağımlılıklardan arındıkça mali durumunun daha da düzeleceğinden bahsediyordu. Biraz düşününce bu tespitin çok doğru olduğunu kanaat getirdim. Nasıl mı? Anlatayım;
Eminim, sırf moda olduğu için ya da arkadaşınız ısrar etti diye satın alıp da bir kere bile giymediğiniz ayakkabı, çanta ya da elbiseniz vardır ya da popülaritenizi arttırmak adına birtakım aktivitelere katılmış ya da değerli eşyalar satın almış olabilirsiniz. İşte bizleri, har vurup harman savurmaya iten, bütçemizi altüst eden düşmanlar o bir türlü bırakamadığımız negatif enerjilerdir.
Kişisel gelişim konularına ilgi duymaya başladıktan sonra kendimi daha iyi tanıma fırsatını elde ettim. Beni gerçekten mutlu eden şeylerin, o zamana yaptıklarımın değil de yapmadıklarım yani hayalimin peşinde koşmak olduğunu keşfettim. Örneğin nefese başladıktan