Her insan dürüstlük, doğruluk, sevgi dolu olmak, faydalı olmak vb. gibi birçok kişisel değere sahiptir. Bu değerler yaşadığımız sürece değişmezler. Sadece öncelik sıraları değişir.
Bir şeyler sizi rahatsız ediyorsa büyük bir ihtimalle kişisel değerlerinizle çatışıyordur. Çatışmaya sebep olan zihnin kontrol edilemez olan halleridir. Her ne başınıza geldiyse, her ne yaptıysanız hepsi de zihnin başka, başka halleridir. Bu yüzden de her zaman dürüst her zaman şefkatli ve sevgi dolu olabilmek mümkün olmaz. Zihnin kontrol edilemez hallerini merak edenleriniz varsa geçmişten birkaç anıya odaklanarak bu hallere kolayca ulaşılabilinir.
Şimdi geçmişte birisini küçük görmüş ya da kötü davranmış olduğunuz bir anınızı hatırlayın. Bu öyle bir an olsun ki haklı olduğunuzu düşünmenize rağmen kendinizi suçlu hissetmiş olun.
Şimdi o ana dikkatlice bakın. Ve o davranışın durup dururken olmadığını görün. O an büyük bir olasılıkla kendisini iyi hissetmek istemiş fakat başaramamış olabilirsiniz. Bu tarz davranışlar negatif bir enerjinin yükselmesinden dolayı ortaya çıkan, zaman içinde kontrol edilemez bir şekilde sürekli gelip giderler. Haklı olduğunuz halde kendinizi suçlu hissettiğiniz
Başkalarının görüş ve tecrübelerinden faydalanmak iyidir. Görüş açımızı çeşitlendirerek olaylara farklı açılardan bakmayı öğretir. Özellikle çocukken büyüklerimizden gelen görüşleri dinlemek çok faydalıdır. Hepsi de kısa sürede dünyaya adapte olmamıza yardımcı olurlar.
Yetişkin olduğumuzda ise bunun tam tersi, başkalarına ait görüşlerin sorgulanmasında fayda vardır. Bu durumu çok yakından deneyimlemiş bir kişi olarak size şunu söyleyebilirim ki; aranızda hala büyüklerinin sözünden çıkmayan yetişkinler varsa şimdi olmasa bile ilerleyen yıllarda başınızın derde girebileceğini şimdiden kabul edin. Neden mi?
Çünkü başkalarının görüşleri her zaman kendi bildikleri, düşünce ve duygu sistemi ile sınırlıdır. Bu yüzden de verilen görüşlerin sizin için yüzde yüz doğru olacağından emin olamazsınız. (Bu konuda daha fazla bilgi “Bir Saniye Hayat Kurtarır” isimli yazımda yer almaktadır.) Her insan sadece kendisi için doğru olanı bilebilir. Bilinen aydınlanmış kişilerden Buddhayaşadığı sürece paylaştığı öğretilerin sorgulanmasından yana olmuştur. Buddhadahi öğretilerinin sorgulanmasını önerdi ise başkalarından aldığımız görüşleri sorgulamamak yanlış olacaktır. Hatta sadece alınan
Aydınlanmamış her insan, geçmiş duygu ve düşünce sistemine uygun olarak dışarısını şekillendirir ve bu şekillenmenin doğruluğundan da yüzde yüz emindir. Yüzde yüz emin olma hali, insanın kendisinin doğru, diğerlerinin de yanlış olduğunu düşündürür. Değişmek, dönüşmek aklına bile gelmez. İşte bu açıdan her birimiz kendi gerçeğimizi yaratırız. Hayat çok sıkıcıysa belki de siz çok sıkıcısınız. Dışarıda fazlaca acı görüyorsanız belki de içinizdeki acıyı dışarıda görüyorsunuz. Dilerseniz bu yazdıklarımı analiz edelim
Diyelim ki iş yerinde kötü muameleye maruz kalan bir arkadaşınızla dertleşmek üzere buluştunuz. İki değişik durumda olduğunuzu hayal ederek ona karşı nasıl bir yaklaşım içinde olabileceğinize karar vermenizi istiyorum. Birinci durumda; Beklemediğiniz bir terfi aldınız ve maaşınıza anında zam yaptılar. İkinci durumda ise iş yerinizde size sürekli mobbing yapılıyor. Şimdi bu iki durumu da ayrı ayrı hayal ederek arkadaşınızla birlikteyken aşağıdaki yaklaşımların hangisini seçeceğinize karar verin.
a- Boş ver olan olmuş, geçmişe üzülmek sana bir şey kazandırmaz, sana iş mi yok?
b- Patronunla konuş, nerede hata yaptığını sor ve kendine yeni bir aksiyon planı yap.
Bilim adamları şefkatin doğal halimiz olduğunu söylese de şefkatten ziyade kritik yapmak doğal halimiz haline geldi. Şefkati sadece birilerinin başına kötü bir şey geldiğinde hatırlayabiliyoruz. Bu durum çoğumuzu dışarıya odaklı hale getiriyor. Dışarıya odaklılık ise öfke, kıskançlık ve şüpheyi arttırıyor. Tolerans geliştirmemizi engelliyor. Affetmeyi, özgüveni unutturuyor. Sürekli kayıp/kazanç, ün/şöhret, takdir/aşağılama hesabı yapıyoruz. Bunların hepsi de huzurumuzu bozan şeyler.
Dışarısı kontrolümüz dışında. Onun sayesinde çoğalttığımız korku, endişe, kaygı ve öfke bağışıklık sistemimizi etkiliyor. Şanslıysak gün için de ortaya çıkan öfke akşam uykuya dalana kadar devam ediyor. Şanslı değilsek rüyalarımız da kâbus şeklinde versiyon değiştiriyor.
Bugünün gerçeği çok farklı. Küresel ısınmadan sadece gelişmemiş ülkeler değil gelişmiş ülkeler de etkilenebiliyor. Bütün dünya, tüm insanlık birbirine bağlı. Eski model düşünce tarzına son vermeli, sadece kendimizi düşünmek yerine birbirimizi düşünmeliyiz. Çünkü bir insanın sadece kendisini düşünmesi gerçek dışı bir durum. Zarar vermeyen bencillik, insanın diğerlerini düşünmesinde saklı (Bkz: 5.6 tarihli Biraz bencilliğin
Herkes egosunun peşinden gider. Tanınmayı ve tüm dikkatin üzerinde olmasını çok ister. Ego ile ilgili unutulmaması gereken şey, kişiyi kendisine bağımlı hale getirmesidir.Ego, bir hayalin ürünü olmasına rağmen doğduğumuz günden itibaren bu hayalin peşinden koşarız. Bilim adamları yaptıkları onca araştırma sonrasında egonun bedendeki var olduğu merkezi bulamamışlardır. Yine de her insan Ben’in varlığına inanmaya devam eder.
Bir süreliğine düşüncelerinizi izleyin ve şu sorulara yanıt verin. Gerçekten şu an düşüncelerinizi izleyen kim? İzleyenin kendiniz olduğundan ne kadar eminsiniz?
Bu sorulardan var olmadığınız sonucunu çıkmaz. Bu sorular sadece düşündüğünüz şekilde var olmadığınızı gösterirler.
Şimdi de bedeninizin herhangi bir yerinde bir şey hissettiğinizde; “Gerçekten o his nereden geliyor? O his bedeninizin neresinde?” sorularını sorun kendinize…
Maalesef bu soruların da yanıtını bulmak zor olacaktır. Her zaman düşünceler, duygular, dünyayı algılama şeklimiz, dışarıdan gelen ses ya da görüntüler olacak fakat hiçbir zaman hissettiklerimizin gerçek kaynağına ulaşamayacağız. Daha doğrusu hissettiklerimizin gerçek kaynağını alıştığımız, bildiğimiz şekilde
Düşünceler, bir bulut gibidir, gelip geçerler. Ancak onlara inandığımızda güçlüdürler.
Bir insanı seversiniz. En başta her şey yolunda gider. Sonra beklentiler başlar. Ondan bir şeyler beklemeye başlarsınız. “O şunu yapmalı “demeye başladığınız an o meşhur andır.
Sevdiğiniz insan sizinle aynı fikirde değildir, işler gittikçe kızışmaya başlar. İşte o zaman kendinize şu soruyu yöneltmelisiniz. “0 şunu yapmalı “derken gerçekte ne demek istiyorum?
1- Kendi üstünlüğünüzü kabul ettirmek mi istiyorsunuz?
2- Gerçekten de O işin yapılması gerektiğinden emin misin? O iş neden yapılmalı?
3- O iş, o kişi tarafından mı yapılmalı mı? Bunu yapan neden o kişi olmalı?
Son olarak şu soruyu analiz edin.
İnsanın kendisi için güzel şeyler istemesi, bencil olması çok doğaldır. Bencillik! Fakat nereye kadar ve nasıl?
Bence biraz olsun bencil olmak herkese iyi gelir. Zaten geçmişte en aydınlanmışı da kendisini düşünmedi mi? Şimdi, hadi canım öyle şey olur mu diyebilirsiniz. Bana göre Mevlâna, Yunus Emre ve diğer bilge kişiler fark yaratarak zekice bencil olmanın sanatını icra ettiler. Öyle çok bencil oldular ki, çevrelerinde düşmandan çok dost yarattılar. Peki, bunu siz becerebilir misiniz?
Becermesi zor olsa da mümkün! Hiçbir canlıya zarar vermeden bencil olabilmeyi becerebildiğimizde çevremizde düşmandan çok dost yaratırız. Çok fazla farkında olmasak da var olan her şey, bizzat kendimiz dahil birbirine bağlıdır. Örneğin, tadına bir türlü doyamadığınız çikolatanın size kadar gelebilmesini sağlayan bir sürü insan, hatta hayatını kaybeden canlılar var. Kakao yetiştirilmesi sırasında toprak içindeki kurtlar, karıncalar vb. gibi birçok canlı siz çikolata yiyesiniz diye ölüyorlar. İşte bu anlamda yaşamınızı sürdürürken geri planda size hizmet eden birçok canlıyı yok sayamazsınız. Yok saydığınızda eninde sonunda sevgili çikolatanıza veda etmeniz gerekebilir!
Bu yüzden de
Sahip olmadığınız şeylere sahip olanlara özeniriz. Bu özenti aşırıya kaçtığında kıskançlık gündeme gelir. Bir önceki yazımda bahsettiğim Algıda seçicilik konusu da boş durmaz, sürekli başkalarının sahip olduklarına doğru çekiliriz. Kıskançlığın derecesi arttığında mevcutta sahip olduklarımızı unutup daha fazlasını istemeye başlarız. Bu isteğimiz gerçekleşmediğinde de kendimizi ya da diğerlerine zarar vermeye başlarız.
Bu zararlar arasında en masumca olanı yargılamak ya da özenilen kişi hakkında söylenti çıkarmaktır. Bazılarımız ise bir şey yapmaz kendisini yiyip bitirir. Hatta depresyona girer. Sahip olduğu güzelliklerin farkına varamaz hale gelir. Sonradan sakinleşip morali düzelmeye başlayıp da insanların içine çıktığında eskiden özendiği kişilerin daha fazlasına sahip olduklarını fark eder. Tekrar üzülür tekrar kendisini çaresiz hisseder. Kıskançlık böylesi bir rahatsızlıktır. Bir kez onun pençesine düştüğünüzde ondan kurtulmak zordur.
Nereye gidersek gidelim, etrafımızda her zaman sahip olduklarımızdan daha fazlasına sahip olan insanlar mutlaka olacaktır. Dünya nüfusunun 7 milyar olduğunu düşünürseniz her an birilerine özenmek an meselesidir.
İnsan olarak doğmuş