Hepimiz zor zamanlardan geçiyoruz. Artık gerçekten de bir şeyler yapmanın zamanı geldi. Bunun için de geçmiş ve gelecek konusunda endişelenmeyi bırakın. Çünkü geçmiş, adı üstünde geçmiş, onunla ilgili bir şey yapılamaz. Gelecek için ise, henüz gerçekleşmediği için bir şey yapılamaz. Geriye tek bir an kalıyor o da şu an! Şu an değiştirme gücümüzün olduğu tek zaman dilimi. Yeni yıl heyecanı ile dostların motive edici mesajlarının gücünden faydalanarak geçmiş ve geleceği dert etmeden şu an güzel bir şeyler yapmaya başlayın ya da
“Ben yeni yılda şu an güzel şeyler yapmanın da ötesine gitmek, şu anı sürekli kılmak istiyorum” diyorsanız, o zaman iş tamamen değişir. Bu durumda 2019 yılı yapılacaklar listesine aşağıdaki konuyu ekleyebilirsiniz ne dersiniz?
Mutluluk stratejinizi sağlam temeller üzerine oturtabilmek için her şeyin değişim halinde olduğunu unutarak geçici keyif anlarının peşinden koşmak yerine sakınılması gereken sekiz konu üzerine odaklanın. Sakınılması gereken sekiz konu birbirine karşıt dört çiften oluşur ve de hayatımızın her anında varlıklarını sürdürürler.
Bunlardan ilki; keyif almak ve acı çekmek. Bu ikili her dakika bizi yönetir. İçgüdüsel olarak onlara
Kadim bilgiler iyi bir kalp yaratmak için kendimizden çok başkalarını düşünmek gerektiğini söylerler. Bu çok basit fakat uygulaması zor bir konudur. Zorluk, bu konuda yapılabileceklerin “yapmaktan sakındıklarımız”grubunda yer almasından kaynaklanır. Basit olması ise, sebep sonuç yasasına dayanır. Kendimizden çok başkalarını düşündüğümüzde, bu durum onların çok hoşuna gidecek ve doğal olarak bizi daha çok sevmeye başlayacaklar. Etrafımızda bizi seven, hatta gözeten kişiler olduğu sürece de daha huzurlu ve mutlu olacağız.
Tabii, başkalarını düşünme işinin, kalpten yapılması gerekiyor. Bunun için başlangıçta “mış” gibi yaparak başlanabilir. Belli bir süre “Mış” gibi yaptıktan sonra başkaları için bir şeyler yapmanın faydaları kendisini göstereceğinden o noktadan sonra başkaları için bir şey yapmak daha da kolaylaşacaktır. Başlangıç için bazı yapılabilecekler;
-İşinize gittiğinizde birlikte çalıştığınız insanlara daha nazik davranabilirsiniz. Hedef odaklı olanlarınız için bunu yapmak gereksiz gibi görünebilir fakat unutulmaması gereken böylesi güçlü bir niyetin zihninizi daha huzurlu yapacağıdır. Hatta kendinize daha saygı duymanızı sağlayabilir. Hedef odaklı olmak zaman
Düşüncelerden arınmanın yolu meditasyon yapmaktan geçer. Meditasyon yapması kolay olsa da sürekli olarak yapılması zordur. Meditasyon konusunda bir şey bilmeseniz de başlangıç aşamasında Guru google’dan bir şeyler öğrenebilirsiniz. Meditasyon, nefese odaklanarak pozitif konsantrasyon geliştirmenizi sağlayan basit bir tekniktir. Meditasyon yapmak için üniversite mezunu olmaya birkaç dil bilmeye gerek yoktur.
Meditasyona başladığınızda içinizdeki bildik ses, (ego) konuşmaya başlar. Meditasyona son vermeniz için engeller yaratır. Örneğin, Çok Saçma, nefese odaklanarak huzuru nasıl bulacaksın. Kaç gündür oturuyorsun hiçbir şey olduğu yok. Diğerlerinin doğru söylediğinden emin misin? Bu kadar basit olmamalı? gibi ipe sapa gelmeyen düşüncelerle içinize şüphe tohumlarını düşürür. Daha çok keyif alacağınızı düşündüğü aktivitelere yöneltir. Öyle ki nefesinize odaklanmak için zamanınız kalmaz ya da meditasyona zaman ayırdığınızda uykunuz gelir.
Bunların hepsi egonun yıllardır gerçeği anlamamanız için oynadığı oyunlardan bazılarıdır. Artık bunun tam tersini yapmak gerekiyor. Aksi takdirde mutluluğu yanlış yerlerde aramaya devam edeceksiniz. Bende ego var mı? bilemiyorum varlığını
Suçlama, bir insanın tekrarlı bir şekilde sorumluluğu kendisi dışındaki birisine ya da bir şeye yönlendirmesidir. Hem dikkat çekmek hem de dikkati üstünüzden uzaklaştırıp başkasına yönlendirmek için kullanılan durumlardan biridir. Bir tür drama dersek hiç de yanlış olmaz.
Suçlamanın bir de bazı yan etkileri olur. Bunlardan bazıları şunlardır;
Kişi başkalarını suçladığında bilinçsizce kendisini güçsüz duruma sokar. Bu durum kişinin kendi kendisine ihanet etmesi şeklinde de yorumlanabilir. Güçsüzlük durumu, suçluluk, pişmanlık ve utanç şeklinde gruplanmış kutsal üçlüyü de yanında getirir, tek başına dolaşmaz.
Kişi başkasını her suçladığında ruhunu da güçsüzleştirir. Kontrolü dışında yaşanan olayların kölesi haline gelir.
Hikayelere tutundukça an yerine geçmiş seçilmiş gibi olur. Gerçek şu ki geçmiş deneyimlerden bir şeyler öğrenmediysek onları bu ana getirmenin bir faydası yoktur.
Suçlama halindeyken hikayenize bir mahkeme salonunda savunabilecek kadar inanabilirsiniz. Halbuki gerçek değildirler, onlar sadece “Geçmiş Duygusal Yüklerinizin Zihinsel Algıları”dır.
Suçlamayla ilgili belki de en büyük hata yaşadığımız deneyimlere göre kendimizi
konumlandırmaktır. D
İçerisinde Echart Tolle’un da olduğu birçok hoca, öğretmen, guru çektiğimiz acılarının sebebinin “şu andayken geçmişi yaşamak” olduğundan ve anda kalmanın öneminden bahsederler.
Anda kalabilme halini analiz edecek olursak; o anda ne gelecek vardır ne de geçmiş. Geçmiş zaten bitmiştir. Gelecek ise daha henüz gerçekleşmemiştir. Gelecek henüz gerçekleşmediyse, geçmiş geçip gittiyse neden sürekli endişeleniriz? Ya da bunun tam tersi geçmiş geçip gittiği, gelecek henüz gerçekleşmediği halde geçmiş güzel anılarla, gelecekte gerçekleşmesi muhtemel güzel anıların hayalini kurmak niye?
Normal şartlarda canınız acıdığında gerekeni hemen yaparsınız. Fakat geçmiş ve gelecek ikilisiyle ilgili nedense bir şeyler yapmak aklımıza gelmez. Aksine geçmiş acıyı hatırlamayı seçerek o anı tekrar tekrar yaşarız. Tekrar tekrar yaşadıkça acının şiddeti artar. Örneğin çok sevdiğiniz bir kişi vefat etmiş olsun. O an çok acı çekersiniz. Onsuz geçen bir hayatı düşünemezsiniz bile. Sonra birden “bundan sonra bana ne olacak?”düşüncesi gelir ki bu düşünce çok acı vericidir. Sonra başka bir düşünce daha gelir. Bu düşünce de büyük çoğunlukla hayatınızda var olan diğer sevdiklerinizin de bir gün öleceğine
Sabah uyandığınızda, ne kadar sıklıkla o günün stresli geçmesini diliyorsunuz?
Kendinize yukarıdaki soruyu sorun ve yanıtını vermeden hayatınızdaki yansımasına bakın.
Hiç kimse sabah uyandığında gününün stresli geçmesini istemez. Fakat yine de gün ve gün, an ve an stresi deneyimler. Madem böyle bir niyetimiz yok. O zaman neden stresi deneyimliyoruz.?
Çünkü çoğu zaman gerçekte neler olduğu ile ne yaptığımızın farkında değiliz. Yaşadığımız anda kalmak yerine o anın bize neler vereceğine odaklanıyoruz. Kısaca geleceği kontrol etmeye ve geçmişteki acıyı çekmemeye çalışıyoruz. Bu yüzden de bir türlü sevemiyor, affedemiyor, hayattan tat alamıyor, sürekli bir şeylere tutunuyoruz. Tutunduklarımız, tutunduğumuz andaki haliyle kalsalar iyi, onlar da değişip dönüşüyor. Aynı şekilde biz de değişiyoruz.
Zihnin bir sürü hali var. Bu hallerin bazıları, öfkeli, nefret yüklü, korku, şefkat ve sevgi dolu, neşe. Bu halleri hayatımızda zaman zaman deneyimlesek de sürekli olarak hayatımızda tutamıyoruz. Düşündüğünüzün aksine zihni kontrol edemiyorsunuz. İsterseniz şu an bu yazdıklarımın doğru olduğunu bir dakikalık bir çalışma süresince ispat edebilirim.
Şimdi saatinizi 60 saniye
Geçtiğimiz haftalarda “Tatmin dolu ve mutlu bir hayat”başlıklı bir yazımı paylaşırken Miami üniversitesi ile Harvard School of Public Health tarafından yapılan bir çalışmayı referans olarak kullanmıştım. Şimdi tekrar bu çalışmayı hatırlatmak istiyorum.
Bu çalışma kapsamında insanlara aşağıdaki seçeneklerden birisini seçmesi istenmişti.
a) Siz yılda 50.000 dolar kazanıyorsunuz diğerleri 25.000 dolar
b) Siz yılda 100.000 dolar kazanıyorsunuz diğerleri 250.000 dolar
Araştırma sonucuna göre çoğunluk b şıkkını seçmişti. Bir çoğumuzun diğerlerine göre daha avantajlı olduğumuzda, daha mutlu olduğumuz ortaya çıkmıştı. Özetle mutluluğumuz, başkalarının sahip olduklarına bağlı! Bu sonuç inandırıcı gelmediyse o zaman aşağıdaki durumların yaşantınızda olup olmadığına bakın;
1- Sürekli bir şeyler yapma halinde misiniz?
2- Bir şeyler yapmadığınızda kendinizi rahatsız mı hissediyorsunuz?
3- Kendi kendinizi yargılıyor musunuz?
Günlük hayatımızda huzuru bulmak, an ve an mutlu olabilmek için bizi yoldan çıkaran düşüncelerden arınmak gerekiyor. Arınmak için de yoldan çıkaran düşünceleri anlamak yani düşüncelerin oluşmasına sebep olan motivasyonu öğrenmek gerekiyor.
Bana göre yoldan çıkaran düşüncelerin gerisindeki motivasyon kişinin başkalarından çok kendisini düşünmesidir. Bir insanın sadece kendisini düşünmesi huzur vermekten çok depresyona sebep olur. Kendisini düşünen bir insan sürekli kendisine neler olacağından endişelenir. Hatta zaman zaman dışarıda şarkı söyleyen kuşlara, havlayan köpeğe öfkelenebilir. Ya da esen esen rüzgâra sinirlenebilir. Kendini düşünme halini çok iyi açıklayan iki örneği paylaşmak istiyorum.
Az tanıdığınız birisiyle birliktesiniz diyelim. İkinizin de karnı aç. Birlikte olduğunuz insan, bir kişiye yetecek kadar yiyecek buldu ve yiyeceğini sizinle paylaştı. Siz açlığınızı giderdiniz, mutlu oldunuz. Size yardım eden kişinin karnının doyması dışında başka neler hissettiğini tahmin etmenin zor olmayacağını düşünüyorum.
Başka bir durumda ise, birisi sizi kritize etti. Çok rahatsız oldunuz. Burada unutulmaması gereken, kritizmin sadece kendi kendini mutlu etme endişesi