Sürekli bir şeylere tutunmak isteriz. Hayatımıza güzel şeyleri çekmek ister, kötü şeylere karşı savaş açarız. Bir şeylere tutunma isteği çiftçinin tarlasına ektiği tohumlar gibi bilinçaltına ekilirler.
Bilinçaltına ekilen tohumlar sadece tutunma isteğinden kaynaklanmaz. Yanlış algılamanın sebep olduğu öfke, bağımlılık kıskançlık, nefret de bilinçaltına tohum eker. Hepsi de hayatımızda sürekli tekrarlanan döngülere sebep olurlar.
Döngüler, “neden hep benim başıma geliyor” türden deneyimlerdir. Döngülerin hepsi de zihin ve beden de enerjisel olarak var olurlar. Zaman içinde beş duyu da bu enerjiye uygun hareket eder. Beş duyu dışarıyla her bağlantıya geçtiğinde, benzer duyguların yükselmesine sebep olur. Yükselen duygular iyi de olabilir, kötü de.
Duygular arzuları tetikler. Arzular da bir şeylerin peşinden koşma tutunma halini. Başlıca tutunma halleri şunlardır; fikirlere tutunma, hayata tutunma, davranışlara, kavramlara, bedene (ölüm yaklaştıkça daha da artacaktır) tutunma vb gibi. Tutunmaların hepsi de tekrarlar halinde hayatımız boyunca devam ederler. Her gün her an binlercesi gerçekleşir.
Tutunmaların kökeni yanlış algılardır. Tutunmaların sahip olduğu enerjiyi
Son üç yazımda hedef, niyet ve iç değerlerin hayatınızın her alanında hareket ederken, konuşurken, dinlerken an ve an niyetinizle uyumlu olmadığından tatmin dolu mutlu bir yaşantıya sahip olamayacağınızdan bahsettim. Sizce bu uyumu bozan ne olabilir?
Uyumu bozan şey; engel seçtiğimiz tarz. Üç ana tarz var. Her insan bu üç tarzdan birine ikisine ya da hepsinden birazına sahip. Bu üç ana tarz şunlardır;
1-Haklı olmak; birçok insanın “haklı olmak” konusunda bağımlılığı vardır. Bu bağımlılığı bıraktığınızda başınıza gelecek en güzel şeylerden biri diğerleriyle ya da olaylarla ilişkinizin düzelmesidir. Bunun dışında karar almak kolaylaşır, diğerleriyle birlikteyken kendinizi pozisyonlama ihtiyacı hissetmezsiniz. Bu durum, fikirlerinizden vazgeçmeniz anlamına gelmez. Bu daha çok hayata yargılamadan bakmak; kendinizi savunmayı bırakmakla ilgilidir. Kendinizi savunmayı bıraktığınızda, düşünceleriniz niyetinizle bağlantılı olacağından düşündükleriniz sizi rahatsız etmemeye başlar. Hata yapmak kötü bir durum olmaktan çıkar. Tolerans geliştirmeye yarayan bir araç haline gelir. Bu şekilde her an daha verimli geçer.
2-Başarıyı Hedef ve İsteklerden Kaç Tanesinin
(Bu yazıyı okumadan önce, geçmiş iki yazımı da okumanızı öneririm)
Geçen haftaki yazımın konusu olan niyet temizliğine devam ediyoruz. Sıra iç değerlerin listesini yapmaya gelmişti. İç değerlerini belirlemeyenler için aşağıda bazı iç değerler örneklerini paylaşıyorum
İç değerler iki farklı grupta toplanırlar. (*)
VAR OLUŞ DEĞERLERI
-Dürüstlük: Bildiği gerçeğe bağlı olarak düşünmek, konuşmak ve davranmak
-Medeni Cesaret: Zor olan iyi davranışları göze almak. Kalabalıkta biri olmama gücü, gerçekten “Hayır” diyebilmek, kendi inançlarıyla uyumlu yaşama gücü
-Barışçıl Olmak: Sorunları barış ve huzur içinde çözme eğilimi içinde olmak. İlişkide çelişki yerine anlayışa önem vermek
-
(Bu yazıyı okumadan önce bir önceki yazımı okumanızı öneririm)
Hedefle niyet birçok defa birbirleriyle karışır. Gerçekleşmesini istediğiniz şeyler hedeflerinizdir. Örneğin, arkadaşlarınızla doğa yürüyüşe çıkmayı hedeflediğinizde yürüyüş için gerekli malzemeleri ayarlamak, buluşma yeri, saatini belirlemek hedefin gerçekleşmesi için yapılan aksiyonlardır. Doğa yürüyüşü yaparken sergilediğiniz tavır niyetinizdir. Bu anlamda niyet, sizi siz yapandır, tamamen içinizden gelir. Niyetle hedef arasındaki bağlantı koparsa kendinizden de koparsınız. Bu bağlantıyı sağlamak için niyet listenizde temizlik yapmak işe yarayabilir.
Niyet temizliği için ilk adım, listedekilerin birbiriyle uyumuna bakmaktır. Aşağıdaki gibi bir listeniz var diyelim.
- Aşk
- Zenginlik
- Başarı
- Değerli Hissetmek
Hedefler, ilham vericidirler, kaynakların nasıl kullanacağı konusunda bize yön verirler. Niyetler ise nasıl düşüneceğimiz, nasıl hareket edeceğimiz, nasıl konuşacağımız konusunda yön verirler. Geçmişte gerçekleştirdiğiniz hedeflerinize şöyle bir göz atın. Hedefinizi gerçekleştirirken söylemlerinizle, aksiyonlarınızla kendinize ve diğerlerinize zarar verdiğiniz oldu mu?
Zarar vermişimdir diyorsanız, hedef ve niyetiniz arasındaki bağlantı kopmuş demektir. Sadece hedefe odaklanarak ilerlemek tabii ki insanı başarıya götürecektir. Fakat bu başarı, tatmin duygusunun çok fazla hissedilmediği bir başarı olacaktır. Hedef ile niyet arasındaki bağlantının sürekliliği an ve an farkındalık gerektirir. Farkındalık yoksa bağlantı da olmaz.
Niyet ortalarda gözükmüyorsa, kendinizi boşluk içinde, tatminsiz, hayat amacınızı arar bir şekilde bulabilirsiniz. Bu dünyanın sonunun geldiği anlamına gelmez. Çünkü her zaman niyetinizi hatırlayarak yeniden başlayabilirsiniz. Niyetinizle sürekli bağlantıda olduğunuz da kendinizi yargılamadan, herhangi bir suçlu aramadan kendinizle birlikte olursunuz. Böyle bir enerji içinde olmayı kim istemez ki! Peki, niyetinizle nasıl bağlantıda olursunuz?
Bu
Tatmin dolu ve mutlu bir hayata sahip olmak sizin için ne kadar önemli?
Bu soruya hemen yanıt vermeyin, önem derecesi belirlemek için herhangi bir sayı da belirlemeyin. Gözünüzü kapatın ve birkaç dakikalığına sadece sorunun kendisine odaklanın ve hayatınızdaki yansımasına bakın.
Soruyu hayatınıza yansıttığınızda neler oldu; Mutluluk profesyonel hayatınızdan daha mı önemli çıktı? yoksa Mutluluk zengin olmaktan daha mı önemli oldu?
Bu soruların yanıtını da vermeyin. Sadece soruları sorun ve hayatınızdaki yansımasına bakın. (Yansıma: Zihniniz, bedeniniz nasıl tepki verdi, daha önce farkında olmadığınız bir şeyi fark ettiniz mi?)
Seçimlerimizi yaparken bilinçli olmak gerekiyor. Çünkü çoğunlukla seçimlerimizi duygularımıza göre yaparız. Örneğin sahip olduklarımızla gurur duyduğumuzda, birilerine iyilik yaptığımızda, düşmanları alt ettiğimizde bayağı iyi hissederiz kendimizi!
Bu halin devam etmesi için de, daha fazla iyilik yapmaya, alt edecek daha fazla düşman aramaya, kendimizle gurur duyacağımız işler yapmaya başlarız. Yaptıkça da daha fazlasını yapmak isteriz. Daha fazla, insanı daha fazlaya bağımlı yapar. Bu yüzden de duygusal yüklerden kurtulmak gerekiyor. Aksi takdirde dramalar ve bağımlılıklar yakamızı bırakmayacaklar.
Duygusal yüklerden kurtulabilmek için de onlara yaklaşarak onları anlamak gerekiyor. Aksine çoğu zaman baş edemeyeceğimizi düşünerek onlardan uzaklaşıyoruz. Gerçek şu ki bunu bizden başkası yapamaz. Hissetmeye başladığımızda enteresan bir şey olur, kendimizi tanımaya başlarız. Kendimizi tanımaya başladığımızda ise affedemediğimiz kişinin kendimiz olduğunu fark ederiz. Bu gerçekle yüzleşmek kolay olmasa da duygularımızdan biz sorumluyuz.
Sevgiden vazgeçen de, yaşamındaki güveni yok eden de biziz. Atalarımız da aynı şeyi yaptılar. Böyle devam etmesi gerekmiyor. Kendimiz için
Dünyayı algılama tarzımıza biraz ayar yapabilsek her şey tam da istediğimiz gibi olacak. Özgürleşmenin önündeki tek engel “kendimiz”.Her şey bize bağlı. Michael Brown, Var oluş süreci kitabında özgürleşme hakkında şunu yazmış. “Deneyimleri öğretmenimiz olarak görerek analiz edebildiğimizde ve öğrenmeler sonrasında ortaya çıkan iç görüleri sindirebildiğimizde özgürleşiriz”.Bu haftadaki yazımda bu cümle üzerine biraz kafa yormak istiyorum.
Cümlenin ilk kısmında, her deneyimin, tıpkı okuldayken hayranlıkla dinlediğimiz ne söylerse söylesin hayrımıza olduğuna inandığımız çok sevdiğimiz öğretmenimiz olarak görmemiz gerektiğinden bahsediliyor. Önemli olan, başımıza her ne gelirse gelsin, tepki vermeden önce sakince o an neler olduğuna bakabilmek. Çünkü deneyimlere tepki verdiğimizde, kararlarımızı, o an gerçekte neler olduğuna bakarak değil de, geçmişte başımıza neler geldiği ile yarın neler olabileceğini düşünerek almış oluyoruz. Sanki bulmaca çözer gibi sakin kalarak o an neler olduğuna odaklandığımızda deneyimin ardındaki öğrenmeyi bulmak daha kolaylaşacaktır.
İkinci kısım o anda neler olduğuna bakarak olanları analiz etmek gerektiğine dikkat çekiyor. Çoğu zaman