(Bir önceki yazıma göz atmanızı öneririm.)
Her neyi düşünüyorsan “düşünme” durumuna/bilincine dikkatini ver.
Her neyin tadına bakıyorsan “tat alma” durumuna/bilincine dikkatini ver
Her neyi duyuyorsan “duyma” durumuna/bilincine dikkatini ver.
Her neyi görüyorsan “görme” durumuna/ bilincine dikkatini ver.
Her neye dokunuyorsan “dokunma” olayına/bilincine dikkatini ver.
Her neyi kokluyorsan “koklama” durumuna/bilincine dikkatini ver.
Bir nesnenin var olması, aşağıdaki üçlünün bir araya gelmesine bağlıdır;
Geçmişte hissettiklerinizle, düşündüklerinizin dışarıdaki dünyayla uyumlu olmadığı bir sürü anınız olduğuna eminim. Bu deneyimi dünyanın neresinde olursa olsun her insan yaşar. Bu durumun nasıl oluştuğunuzu merak ediyorsanız bu yazı tam size göre olabilir.
Şimdi yakın zamanda çok öfkelendiğiniz bir anınıza hatırlayın. Öfkelendiğiniz kişinin o an size nasıl göründüğünü bakın...Büyük bir ihtimalle karşınızdaki kişi, hissettiğiniz öfkeye uygun bir görüntüye büründü. Âşık olduğunuzda da aynı şey olur. Sevgilinizin yaptığı, söylediği her şey ilişkinin ilk günlerinde hem kulağa hem de göze hitap eder. İlerleyen günlerde ise “sen çok değiştin, ilk başlarda böyle değildin” halleri başlar. Halbuki sevgiliniz tanıştığınız günkü aynı kişidir.
Gerçek şu ki ne duyarsanız, duyma bilinci, hangi kokuyu hissederseniz koklama bilinci, neyi tadıyorsanız tat alma bilinci, nasıl düşünüyorsanız zihninizde var olan bilincin temasına uygun olarak şekillenir. Duyularınız rahatsızlık varsa durum tamamen değişecektir. Örneğin görme bozukluğunuz varsa görme bilincinden gelen bilgi olmayacak. Buna bağlı olarak duygular yükselmeyecek, zihinde rahatsız edici düşünceler belirmeyecektir. Bu da, geçmişte
Başkalarıyla nasıl bir ilişki içinde olduğumuz çok önemli bir konudur. Vaktiniz varsa hayatınızdan birkaç örnekle bu durumu analiz edelim.
Şimdi geçtiğimiz ay içinde mutsuz olduğunuz bir anı hatırlayın. Bu mutsuzluk anının hayatınızda var olan bir kişiyle ilgili olup olmadığına bakın.
Şimdi de mutlu hissettiğiniz bir ana gidin. Hissettiğiniz mutluluğun bir insan ya da yaşayan başka bir varlıkla ilgili olup olmadığını bakın.
Sonuç nasıl çıktı bilmiyorum ama yaşadığımız güçlük ve mutlulukların çoğu çevremizdeki insanlar ya da yaşayan diğer canlılarla ilgilidir. İşte bu yüzden de diğerleriyle olan ilişkimizi düzene sokmak çok önemli. Bu sürecin kapsamına sadece aranızın çok iyi olduğu değil, aranızın kötü olduğu insanları da dahil etmelisiniz. İlişkilerinizi düzenlerken kötü olanları kapsam dışı bıraktığınızda, bir daha tekrar hayatınıza girme olasılıklarına karşı duyduğunuz endişe, korkuyu getirecektir. Korku da, yaşamınızdaki kötü insanların sayısının artmasına sebep olacaktır. Zamanla yalnızlığı tercih edeceksiniz. Yalnızlık, daha çaresiz ve sevgisiz yapacaktır.
İlişkileri düzenleme süreci, sadece insanlarla kısıtlı olmamalı, dış dünya, doğa ve diğer canlılar da
Dünyadaki açlığa, savaşa, fakirliğe son vermek vb. gibi güzel şeylerin olmasını istiyorsanız önce zihnin doğasını anlamak gerekiyor. Zihnini, duygularını tanımayan bir sürü insan var. Hastalıklar dahi hastalıklı zihnin ürünü. Hasta zihin, hasta bir beden olarak kendini gösteriyor.
“Seni seviyorum”diyoruz. Bu sevgi, bağımlılıktan öteye gidemiyor. Çünkü seni seviyorum dediğimiz kişiyi diğerleriyle paylaşmak istemeyen bir zihin yapımız var. Sevgiyi öğrenmek adına takip ettiğimiz manevi uygulamalarda dahi kendi rahatımızı düşünüyoruz. Örneğin toplu yapılan meditasyon çalışmalarına katıldığımızda bizim gibi sevgiyi öğrenmek için meditasyon yapmaya gelmiş bir insanın tavrı rahatsız ediyor. Konsantrasyonumuz bozuluyor, odaklanamıyoruz. Ego/Zihin bir şeye takıldığında dikkatin dağılmasının normal olduğunu düşünmek yerine meditasyonun işe yaramadığını düşünüyoruz. Bu yüzden de zihnin/egonun nasıl çalıştığını bilmek önemli.
Kendi hayatımdan bir örnek verecek olursam; Kendimi tanıma yolculuğuna başlama sebebim daha çok sevilmek ve hayatımdaki insanlara karşı daha şefkatli olabilmekti. Çünkü ne yaparsam yapayım sevildiğimi hissedemiyordum, kavga ve tartışmalar peşimi
Bir önceki yazımda sizleri aşağıdaki soruyla baş başa bırakmıştım.
“Ben kimim?” ya da “Ben neyim”
Renginiz siz değilsiniz, Formunuz, burnunuz, gözünüz, iç organlarınız, beyniniz siz değilsiniz. Kalbiniz siz değilsiniz? Peki, sürekli ağzımızdan düşürmediğimiz “Ben” nerede? Ego nerede?
Hayallerinizdeki ben, kendi düşüncelerinizle daha doğrusu yanlış düşüncelerinizle yaratıldı. Belki şu an hayali bir ben olduğunu fark ettiğinizde tuhaf hissedebilirsiniz. Kalbinize bu huzursuzluğu bırakmasını söyleyin ve derin bir nefes alın. İnanın kalbiniz huzursuzluğu bırakacak hatta bedeniniz dahi rahatlayacaktır. Fakat zihin için bu süreç biraz farklıdır.
Kendi kendine var olan bir “Ben” olmamasına rağmen zihin “Ben” in var olduğuna inanır. Hatta onu hisseder. Bilimsel olarak bir şeyin kendiliğinden var olması imkansızdır. Mesela mutsuz olduğunuzda mutsuzluk kendiliğinden ortaya çıkmaz. Gerçekte bir şeyler yanlış algılandığı için mutsuz olma ihtimali vardır. Öylesine analiz etmeden doğru olduğuna inanarak bir fikre tutunmak ve sonrasında o fikre uygun seçimler yapmak acıyı getirir.
Gerçek şu ki, hayal kırıklıkları ve acıyı getiren tek şey eylemlerimizdir. Hayal kırıklığı ve acı
Her insanın, iyi niteliklerinin yanı sıra kendi kendisini yıkabilecek olumsuz bir doğası vardır. Öfke, nefret, hırs ve korkuyu kolayca bırakabilmek için içimizdeki iyi ile kötüyü tanımak gerekir. Bunu yapmadığımız sürece öfke, nefret, hırs ve korkular hareketlerimiz üzerinden bizi yönlendirmeye devam ederler. Gerçek mutluluk ve neşe dolu bir hayatı getirecek olana yani içsel anlayışa sahip olmadıkça dünyanın daha iyi olmasını beklemek doğru olmaz. Kıssadan Hisse, Dünya tek başına daha iyi olmaz
Enflasyonu örnek alın. Mesela enflasyonun kaynağı bağımlılıklardır. İhtiyaç fazlası alım tüm dünyada popüler bir uygulama haline geldi. Her şeye sahip olmamıza rağmen hep daha fazlasını istiyoruz. İhtiyacımız olmadığı halde sürekli kıyafet, ev eşyası yenilemesi ya da pencerelere panjur takviyesi vb. gibi tadilatlar yapıyoruz. Doğal olarak bu alımların ekonomi üzerinde etkisi olur. Bu da bizi şöyle bir sonuca götürür.
Enflasyon bencil bir zihnin ürünüdür!
Bağımlılıklara yönelme sürecini analiz ettiğinizde, bencil zihnin hem birey hem de toplum için yarattığı problemler ile iç huzuru ve neşe dolu yaşamı tahrip etme şeklini hemen fark edersiniz. Tarihte gizli gizli gelişen dini
Zihnin doğası hakkında bir sürü şey söyleniyor. Zihnin doğası Hindistan ya da doğu ülkelerinin geleneği değildir. Her insan hangi ülke de doğmuş olursa olsun doğduğu andan itibaren zihne sahiptir.
Örneğin günlük yaşantınızda işleyen göreceli zihindir. İlişkilerimiz ters gittiğinde çoğunlukla aile, arkadaşlar ya da toplumu suçlarız. Bu bir yanılgıdır. Sorunların kaynağı tamamen farklıdır. Bu yanılgıya sebep olanların birisi cehalet/bilgi eksikliği diğeri ise bağımlılıklar dır. Bu ikisini zihnin yöneticileri olarak düşünürsek Cehalet için Genel Müdür, Bağımlılıklar için ise Direktör diyebiliriz. Maalesef bu ikisi fiziksel ve zihinsel olarak yaşadığınız sorunların kaynağı. Kendi deneyimlerinize bakarak bunu doğrulayabilirsiniz.
Genel müdür ile Direktörün neler yaptığından haberimiz olmadığında çözümü “Mutlu değilim, onu bir daha görmeyeceğim; Mutlu değilim, daha büyük bir eve ihtiyacım var; Mutlu değilim, daha iyi bir arabaya ihtiyacım var.” söylevlerin de arayarak ya da çözümün para olduğunu düşünerek gerçek problemden uzaklaşırız.
Aslında çoğumuz, gerçek mutluluğun maddi rahatlığın ötesinde bir şey olduğunun farkında ve nefes, yoga ya da başka bir manevi yolculuğu takip
İnsan evriminin başlangıcından bugüne kadar, insanlar birçok şekilde keyif ve mutluluk veren bir şeyler aradılar. Büyük bir çoğunluğu başarılı olamadı. Kendi deneyimlerinizden bu durumu fark ettiğinize eminim. En azından mutluluğun zenginliğe bağlı olmadığını biliyorsunuz. Artık farkındalık kazanmak için Himalayalara gitmek gerekmiyor. Birçok şeye kolaylıkla ulaşabildiğimiz için birçok şeyin farkındayız. Herkes, bir şekilde mutlu ve neşeli bir yaşam elde etmenin daha iyi yollarını araştırıyor. İşte Meditasyon da bu yollardan biri.
Birçok insan meditasyon yapmayı deniyor. Bazıları,”evet, çok iyi”,bazıları da “bana göre değil”diyor. Ben meditasyonla 15 yıl önce tanıştım. 9 yıldır da Tibet Budizm’inin meditasyon metotlarını uyguluyorum ve hepsi de bana çok iyi geliyor. Dürüst olmak gerekirse ilk beş yıl meditasyon tekniğini ara ara uyguladım. “Bundan bir şey çıkar mı ki?”şeklinde sorgulamalar yapıyordum. Çünkü yeni başlangıçlar çok hoşuma gitse de onları hayatıma almam zaman alır. Sanırım biraz dik kafalıyım. İyice ikna olmam gerekiyor. Bu yüzden de zihnimin en derinlerinde var olan şeylerin su yüzüne çıkması zaman alıyor. Önce suyuma gidiyorlar. Sonra sızma hareketi