Geçenlerde biraz şehirden uzaklaşıp nefes almak için Riva taraflarına gittim, dolanırken de gördüğüm birkaç sokak köpeğine her zaman arabada taşıdığım mamalardan verdim. Bir anda o kadar fazlalaştılar ki bir markete girip dev köpek mamalarından alarak önüme gelen her köpeği beslemeye başladım. Ne kadar çok sayıda ve ne kadar aç olduklarını görmek içimi parçaladı. Üstelik sadece karınları aç değil, sevgiye de açlar. Civardaki kediler daha azdı, onları da besledim. Bir günlük doydu karınları belki ama ya sonra?
Kalabalık bir grup olarak Nişantaşı Develi’ye gittiğimiz akşam hepimizin önünde özel olarak hazırlanmış birer not vardı. Üzerinde “Lütfen artan yemeklerinizin üzerine kürdanlarınızı atmayın, onları sokak hayvanlarına veriyoruz” yazıyordu. Develi’nin bu ince düşüncesine bayıldım. Kim bilir tüm şubelerinden artan etlerle ne kadar çok sokak hayvanının karnı doyuyordur. Bu arada Nişantaşı Develi muazzam olmuş. Yemeklerinin lezzetini bilmeyen yok zaten yeni mekanları da
çok şık ve farklı...
Türkmen ve Develi’yi örnek alsalar...
Ünlü şef Arda Türkmen, Instagram’da “Masalardan kalanları sokak canlarıyla paylaştıklarını” belirten bir paylaşım yaptı.Sahibi olduğu
Beyazıt Öztürk’ün son günlerde yaşadıkları beni o kadar etkilemiş ki, sıkıntıdan gece boyunca defalarca uyandığım rüyamda sabaha kadar onu gördüm. Hayatımın üçte ikisi onu izleyerek geçti, etkilenmemek mümkün mü?
Bugüne kadar siyasete hiç karışmayan ama vatanına, milletine olan sevgisini her daim hissettiren, işini büyük özen ve emekle yapan, ekrandan evlerimize konuk olmayı çoktan geçip yıllar içinde adeta ailemizin bir ferdine dönüşen, her geçen gün huzurla yaşamanın daha da zorlaştığı bu dünyada Beyaz Show’uyla birkaç saat de olsa bizleri tüm tatsızlıklardan, mutsuzluklardan uzaklaştırıp yüzümüzü güldüren, içimizi açan, bir benzeri veya alternatifi olmayan ve bundan sonra da olmayacak olan Öztürk; ne yaptı da bu derece suçlanıyor?
Beyaz Show’da terör propogandası yapıldığı gerekçesiyle soruşturma açılmasına sebep olan telefon konuşmasında, yayına bağlanan kadın “İnsanlar, çocuklar ölmesin, analar ağlamasın” diyor. Ne demeliydi bunun karşılığında Beyaz? “Sen terör propogandası yapıyorsun, çocuklar ölsün, analar ağlasın” mı diyecekti?
Bu sözlerin iyi niyetle mi, kötü niyetle mi söylendiğini, bir terör örgütü taraftarı ağzı kullanılıp kullanılmadığını; milyonların
‘Beno’nun Bloğu’ ve takipçileriyle paylaştıkları beni o kadar etkiledi ki, bazı yazdıklarını telefonuma kaydediyorum, mutlu olmayı unuttuğumda açıp ders niyetine okuyorum!
Uzun uzun inceledim Instagram sayfasını; Benokız yakalandığı lenfomadan ‘misafir’, hastaneden ‘otel’, kemoterapiden ‘kokteyl’ diye bahsederek zorlu tedavi sürecini, hastalığın getirdiği her sıkıntıyı isyan etmeden, sanki bunu kafasında bir oyuna çevirerek atlatmış.
Kulağıma küpe ettiğim sözlerinin bir kısmını bugün sizinle de paylaşıyorum, uzun zamandır aklımdaydı, kısmet bugüneymiş. Çıkaracağımız öyle çok ders var ki...
Senin şikayetin, başkasının duası!
“Bir göz odadan bile huzurun kahkahaları yükselebiliyorken, kocaman evlerdeki sessiz huzursuzlukların açıklamasını maddiyatla yapabilir misin?.... Hangi bankadaki yüksek meblağlı kredi kartı seni hastalıklardan koruma, hayatta tutma garantisi verebilir? Cevap hiçbiriyse, en kıymetli şey sağlıksa, kırmayalım kimseleri, her şartımıza şükredenlerden olalım.
Şikayet ettiğimiz, kendimizde eksiklik olarak gördüğümüz durumların bir başkasının duası olabileceği gerçeğini unutmayalım.
Kıskanmayalım, haset etmeyelim, nazar etmeyelim. Başka hayatlarla ilgilenmek yerine kendi
Son zamanlarda maillerimi kontrol etmediğim için arkadaşım Can Atacık’ın anlamlı projesini bittikten sonra gördüm. Can ve eşi Damla, yeni yıl hediyesi olarak gelen onlarca ajandayı ne yapacaklarını düşünürken akıllarına gelen ufak bir fikir çok anlamlı bir yardım kampanyasına dönüşmüş. Ajanda ve defterleri ihtiyacı olan bir okula göndermeye karar vermişler önce.
Urfa Suruç’taki Tümsekli İlköğretim Okulu’nun Hasan öğretmeniyle temasa geçtiklerinde genç öğretmen ajanda ve defterler için çok sevinmiş. Can “Başka ihtiyaç var mı?” diye sorduğunda ise çocukların okula hâlâ terlikle gittiklerini, çorap, kazak, mont eksikleri olduğunu öğrenmiş. Bunun dışında silgi, kalem, sözlük, kitap gibi birçok eksikleri de varmış maalesef.
Heyecanlarını görmeniz lazım
Bizimkiler bunun üzerine hedefi büyütüp çevrelerinden aldıkları büyük destekle okulun tüm çocuklarına kışlık kaban, ayakkabı, çorap ve gereken tüm ihtiyaçları alarak tam da yılbaşı günü ulaştırmış. Tüm süreci görüntüledikleri videoyu izlerken gözümden akan yaşlar sele dönüştü. O çocukların mutluluklarını, heyecanlarını izlemeniz lazım. Sahip olduğunuz çoraba bile şükretmek gerektiğini anlıyorsunuz izlerken, bir de ihtiyaç sahibi
“Yeni bir yıla nasıl başlarsan öyle gider” düşüncesine istinaden 2016’nın ilk hafta sonu için gülme garantili programım hazır. Şebnem Burcuoğlu’nun ilk kitabı ‘Kocan Kadar Konuş’tan uyarlanan Ezgi Mola ve Murat Yıldırım’ın oynadığı filmi 3 - 4 kez, her seferinde gülmekten koltuktan düşerek izlediğim için, ikinci kitap ‘Kocan Kadar Konuş Diriliş’in filmini de aylardır sabırsızlıkla bekliyordum.
1 Ocak’ta gösterime girmesi benim gibi ‘Kocan Kadar Konuş’ meraklılarına harika bir yeni yıl hediyesi oldu. Bu hafta sonu ilk işim sinemaya koşmak olacak. Kadrosunda Nevra Serezli, Hümeyra, Ebru Cündübeyoğlu ve Gülenay Kalkan gibi değerli isimlerin olduğu ikinci filmde de ilkindeki gibi çok güleceğime eminim.
Ağlama krizi sandılar!
‘Diriliş’ kitabını uçakta okurken girdiğim kahkaha komasını, yanımdaki yolcular ağlama krizi sanmış ve ben bir saniye durup da açıklama yapamayacak kadar gülmekten katıldığım için millete rezil olmuştum. Bana acıyan gözlerle bakanlar hâlâ dün gibi aklımda!
Siz de bu harika kitabın filmine koşun dostlar! Tüm yılınız da ‘Diriliş’i izlerken güleceğiniz kadar bol kahkahalı ve neşeli geçsin inşallah!
SİNEMA KEYFİ KABUS OLMASIN!
Hazır sinema demişken,
Yeni yıl zamanı yeni kararlar alıp onları uygulamayınca insan kendinden epey mutsuz oluyor, bu hayatta kişiyi en çok yoran ve tökezleten şeylerin başında da kendine kızmak, kendini sevmemek geliyor. Yani asıl önemli olan karar almak değil, alınan kararları sürekliliğe dönüştürmek...
Kritik 21 gün!
Bilinçaltındaki 21 gün kuralını duymuşsunuzdur. Yeni alışkanlıklar yaratmak için aldığımız kararları 21 gün hiç ara vermeden tekrar etmek gerekiyor, bu şekilde belleğe yerleşiyor ve alışkanlık halini alıyor.
O nedenle aman diyorum, sakın yeni yılın ilk birkaç günü kararlarımızı uygulayıp sonrasında vazgeçmeyelim. Kendimize verdiğimiz sözleri tuttuğumuzda kendimize olan saygı ve güvenimizin, mutluluk ve
enerji seviyemizin tavan yapacağını düşünüp birazcık dişimizi sıkmalıyız. Arada ufak başarısızlıklar olur elbet ama yarıda bırakmak yok!
Sağlıklı ve fitsen gerisi kolay!
Şu hayatta sağlığımız yerinde olmadı mı başka hiçbir şeyin anlamı yok. Sağlığın kıymetini kaybetmeden önce bilip, vücudumuza özen göstermek bir tercih değil, gereklilik...
Ben son aylardaki boyun rahatsızlığım sebebiyle spora ara verdim, spor yapmayınca otomatikman mutsuz oluyorum zaten, bir de üstüne yemeğe abanınca en babasından
“Sabancı ailesinin üç bekar erkek kardeşi birlikte çektirdikleri fotoğrafı Instagram’a koydu, kızlar mesaj yağdırdı” haberini gördünüz mü bilmem. Ben görünce açtım baktım “Kızlar ne yazmış acaba” diye. Vallahi okurken ben utandım! “Kocalarım”yazandan, “Kalk gidiyoruz neredelerse” diyene ve “Bu tayfayla ölüme gideceğini” söyleyene kadar her türlü gururdan ve karakterden uzak yorum yapılmış.
Hani espri diye gülüp geçsen, geçilecek gibi değil! Üstelik bu kardeşlerden ikisinin ciddi ilişkileri de var, ancak maşallah aşka saygının da s’si kalmamış millette! Üzülerek söylüyorum ki, bazı genç kızların hali içler acısı, duygudan yoksun para odaklı bir nesil mi yetişiyor dersiniz...
Düşünüyorum da “Sosyal medya görgüsüzleri” diye bir ödül töreni yapılsa, bu ödülü alacak olanlar giyinip süslenip hiç gocunmadan o törene de katılır mıydı acaba?! Cebindeki bir liranın dahi hesabını yapmak zorunda olan milyonlarca insanın var olduğunu hiç düşünmeden, lüks hayatlarını her ayrıntısıyla göze sokanlar, bu ödülü de gururla alırdı kanımca!
Porsche marka arabasının direksiyonu yanında Chanel paketi fotoğrafı paylaşanlar, giydikleri her bir şeyin markasını tek tek üşenmeden etiketleyenler,
Büyük umutlarla başlayan ‘Muhteşem Yüzyıl Kösem’ dizisi beklenen reytingleri yakalayamayınca Beren Saat’in diziye girişi planlanan tarihten öne alındı. Yani dizinin gelecek günlerdeki başarısının veya başarısızlığının sorumluluğu Saat’in omuzlarına yüklendi.
Eğer ona rağmen işler iyi gitmezse “Vay Beren reyting yaptıramadı” diyecek herkes, onun yeterince ilgi çekmeyişi gibi algılanacak. Halbuki ne diziler var, ünlü oyuncuları olmamasına rağmen büyük başarı yakalayan ve bu şekilde ekipteki isimlerin birer yıldız olmasına yarayan...
Demek ki iş oyunculardan öte yapımların içeriğinde, izleyiciye geçirdiği enerjide bitiyor. Belki de ‘Kösem’in senaryosuna el atılmalı ve dizi daha hızlı, daha heyecanlı akmalı. Böylesi dev bir yapım, bir görsel şölen yarıda kalmaz inşallah.
ONLARSIZ TADI OLUR MU?