Fenerbahçe-Trabzonspor maçında bir kırmızı kart çıktı ya, hakem yorumcuları da bir bir ortaya çıktı
Çoğunluk, İrfan Can Kahveci’ye çıkan kırmızının gereksiz olduğunu belirtirken, hakem Zorbay Küçük ile Video Asistan Hakem (VAR) Mete Kalkavan'ı yerden yere vurdu. Azınlıkta kalan ve Erman Toroğlu gibi düşünenler ise, hakem Küçük'ün isabetli karar verdiğini söyledi.
Defalarca izlenerek, İrfan Can'ın topuğunun kaç milimetre zemine değdiğini ölçenler mi ararsınız, Mete Kalkavan'ın bundan önceki maçlarında, böyle pozisyonları sarıyla geçiştirdiğini belirtenler mi? Neymiş? Konyaspor-Beşiktaş maçında Mpoku, Pjanic'in bileğine basmış, sarı kart yetmiş. Neymiş? Kasımpaşa-Fenerbahçe mücadelesinde de Fall, Kim Min Jae'nin bacağına basmış, sarı bile çıkmamış.
Karşı taraf boş durur mu? Abdulkadir Parmak’ın, Trabzonspor forması giyerken, o dönemde Alanya'da bulunan Siopis'e, istemsizce vurduğu ve kırmızı gördüğü pozisyonu örnek gösterdi. Galatasaray'da olduğu dönemde Belhanda'nın
Çaykur Rizespor'un Galatasaray karşısındaki oyununda "maestro" Gedson Fernandes idi. Sarı-kırmızılıların Başkanı Burak Elmas'ın, "Gedson önceliğimiz değildi" sözü, Portekizli futbolcuyu ne kadar kamçıladı bilinmez. Ancak öyle bir futbol ortaya koydu ki, cümle taraftara, "Keşke bize gelseydi" dedirtti.
Beşiktaş’ın gönüldaşları bile, "Şimdiden gelseydi, Beşiktaş'ın kalitesi yükselirdi" diyerek hayıflanıyordur. Eminim ki, siyah-beyazlı yönetim de, Gedson'u ara transfer döneminde hemen getirmek istemiştir.
Ancak Ljajic, Douglas, Lens ve N'Sakala'nın tescilleri; Gedson Fernandes'in engeli oldu. Kulüplerdeki 14 yabancı zorunluluğu, 16 yabancısı bulunan Beşiktaş'ın önünde bir duvar gibi durdu. Yönetim, bir transfer yapabilmek için en az üçünü göndermeliydi. O da faturanın katlanması demekti.
Yoksa Gedson, Beşiktaş'a yakışmaz mıydı?
G.Saray, UEFA'ya gitmemeli
Kulüplerimizin UEFA Finansal Fair Play ile yaşadığı sorunlar malum... Daha geçen ay, Fenerbahçe Başkanı Ali Koç, mart ayında UEFA ile görüşeceklerini, kendileri için
"Galatasaray'da her şey tamam da, iş sportif direktöre mi kaldı?" eleştirileri yapılırken, bunun, başarının ilk şartı olup-olmadığı tartışılıyor. Sarı-kırmızılı kulübe getirilen sportif direktör Pasquale Sensibile'ın alacağı söylenen 290 ile 400 bin euro aralığında konuşulan yıllık para, Türkiye gerçeklerinde iyi bir rakam... Türk lirası karşılığı 4.5 ile 6 milyon lira arasında bir para...
Bugün 400-500 bin lira aylık, hangi meslek grubunda var? Galatasaray Yönetim Kurulu'nda yer alan ve profesyonel olarak çalışanlar ne kadar para alıyordur acaba? Ayranı yok içmeye..." sözü bunun karşılığı mıdır?
Sensibile üzerinden ortaya çıkan "sportif direktörlük" tartışması, aslında çok da yeni değil... Bu kavramın içi doldurulması her zaman tartışmalı olmuştur.
En profesyonel hali Adnan Sezgin ile gerçekleşen bu mesleki çalışma düzenini sürdürebilenler çok az oldu. Türkiye koşullarında sayılabilecek sportif direktör sayısı, bir elin parmaklarını geçmedi.
Bugün Vavacar Fatih Karagümrük'ün sahibi olan, Başkan
Türkiye'de yöneticilik, genellikle, kulüp başkanının gölgesinde kalan, söz hakkı bulunmayan bir durumda... Bunun en somut gerçeği, son olarak Galatasaray'da yaşanmadı mı? Burak Elmas, "Her şeyin sorumlusu benim. Kararı da ben veririm" demedi mi? Ancak yönetimde bugün bulunanların hiçbiri, "Öyleyse benim burada ne işim var?" diyememişti
Başkanlar için yetkilerini arkadaşlarına dağıtmak; sanki etinden et koparmak! Böyle olunca da; danışmadan-tartışılmadan alınan kararlar karşısında, başarısızlık kaçınılmaz oluyor.
"Terim'i ben gönderdim", "Torrent'i ben getirdim"in sonu, nedense hocayı gönderirken, "Parasını ben cebimden veriyorum"a hiç dönüşmüyor.
Neyse, konu Galatasaray ve Torrent değil zaten... Asıl, en yakın rakibine 12 puan fark atan Trabzonspor'a bakmak gerek...
Başkan Ahmet Ağaoğlu, yıllardır sporun içerisinde olan, artık yöneticilik kariyerinde "profesörlük" düzeyine ulaşan bir isim... O koltuğun verdiği egoyu belli ki çoktan aşmış, üstelik Kulüpler Birliği Vakfı'nın başkanı olarak başkanların başkanı pozisyonuna da ulaşmış bir
Lig, artık üç büyükler için zul, sezon ise, Galatasaray için ligde kalabilme adına "Kurtuluş savaşı" gibi...
İlk dört için ümitleri, her maçın ardından biraz daha azalan Fenerbahçe ve Beşiktaş, gözünü "Türkiye Kupası"yla gelecek sezon Avrupa'ya gitmeye dikti. Testinin çeşmeye giderken kırılıp kırılmayacağı da, bu hafta ortaya çıkacak. Kupada 8 takım arasına kimin girip giremeyeceği belli olacak.
Galatasaray, Avrupa için UEFA listesini verirken, yine Türkiye Futbol Federasyonu'nun yardımına ihtiyaç duydu. Alelacele bir talimat değişikliği Pulgar'ın listeye girmesi için yetti. Kısacası, milli takımlarda bulunan futbolcuların tescili için, başvurusu bile yeterli olacak diyelim ve kısa keselim. Ama bu, Türk futbolu açısından önemliydi. Avrupa'da güçlü bir Galatasaray için kimse itiraz edemezdi.
Ancak Fenerbahçe o kadar şanslı değildi. Crespo, UEFA'nın Fenerbahçe'ye biçtiği, "Pozitif transfer dengesi", yani kamuoyunun bildiği şekliyle, "Satmadan alamazsın" raconu yüzünden, listeye
Galatasaray'da yönetim, "temiz lig" isterken, "temizlik" için kolları sıvadı.
Aslında Başkan Burak Elmas, göreve geldiği ilk andan itibaren, temiz bir lig için öncelikle Türkiye Futbol Federasyonu'nda ve Merkez Hakem Kurulu'nda değişiklik yapılması gerektiğini savunmuş, bu konuda çeşitli defalar basın toplantıları düzenlemişti. Ama TFF ve MHK'da beklediği değişiklik -temizlik- Galatasaray'dan başladı. Fatih Terim'in gönderilmesiyle zincire konan ilk halka, Elmas'a kadar sürecek mi bilinmez ama, sarı-kırmızılılar açısından işlerin hiç de iyi gitmediği bir gerçek... Elmas ve yönetimi bunun ne kadarını düzeltir, Galatasaraylı buna ne kadar sabreder onu zaman gösterecek.
Köksal Ünlü gitti, Rezan Epözdemir "elveda" dedi, Işıtan Gün, Hollanda'yı seçti (!), yönetimdeki kadın üyeler, Burak Elmas'ın hatırına Gün'ün kadınlarla ilgili sözlerini pas geçti. Aslında merak ediyorum; yönetim sözcüsü Remzi Sanver'di. Herhalde o da boş verdi! O kadar kavga, gürültü, tartışmayı "es" geçti, akışına koyverdi.
G
Hani, herkes gider Fatih Terim kalırdı! Hani, tribünü arkasına alan Terim’i Galatasaray’dan kimse uzaklaştıramazdı. Rahmetli Mustafa Cengiz, Fatih Hoca'nın kalemini kırdığında, ilk karşı çıkanlar kimler olmuştu acaba? Hatta, Başkan Burak Elmas’ın 25 Mart 2019’da attığı bir tweette şu yazıyordu: “Fatih Hocayı göndermek için kimsenin gücü yetmez. Hepimiz karşısında oluruz.”
Büyük lokma ye, büyük söz söyleme!
21 yıl öncesinde, Faruk Süren ve içinde Burak Elmas'ın da bulunduğu yönetime, deyim yerindeyse, kan kusturmuştu Fatih Hoca... "Hadi bana eyvallah" derken bile, "Ne haliniz varsa görün!" modundaydı hem de...
Bugün yaşananlara baktıkça, "2000'in rövanşı mı?" demek, çok fazla olmasa gerek... O günleri, ancak bugün 30 yaşının üzerinde olanlar bilebilir. Onların da, çok azı hatırlayabilir.
Seçimde Burak Elmas'ın kozu olan Terim, geçim derdinden dolayı mı nedir, hiç saadeti bulamamıştır. Galatasaray, 20 maçta 7 yenilgiye ulaşmışsa, Fatih Terim, maç başına 1.35'lik
Galatasaray'da başkanlık yapmak, o kadar kolay değil... Hele böylesine günlerde, hiç kolay değil... O koltuk, iki "gönül şehidi" bıraktı arkasında... Biri Özhan Canaydın, diğeri Mustafa Cengiz... Galatasaray'ı, kendi sağlıklarından daha fazla önde tutan, iki büyük isimdi onlar... Doğrularıyla-yanlışlarıyla, tarih, ikisini de kocaman harflerle şimdiden yazdı.
Türkiye Futbol Federasyonu'na savaş ilan etmekle, sağı-solu dürtmekle, "sportif başarısızlık"lar unutulmuyor. "Ne oynadık ki" diyerek basın mensupları karşısında özeleştiri başka, Fatih Terim'in karşısına çıkıp, "Ne oynadık ki?" demek başka...
Terim, adeta başkanlar için "güç makinesi"... Dayanabilen paçayı kurtarıyor, dayanamayanın vay haline!
Ama bu sefer kaya sert, Fatih Hoca! Altı ayda, seçimde kendisi için en çok çalışan Köksal Ünlü ile başkan yardımcısı yapacak kadar güvendiği, inandığı Rezan Epözdemir'i harcadı(!) bu başkan... Yarın, diyebilir sana da; "Ne oynadık ki... Olmadı Fatih Hoca..."
Tutunacak tek dal Avrupa, bir de kupa... Ama ligde var olmadığın sürece, her