Birkaç yıl önce, bir gazetede kadın bir motosikletçinin, onu TEM’de taciz eden lüks bir otomobille yaşadığı tehlikeli macerayı okumuştum. Steven Spielberg’ün ilk filmlerinden “Duel”i hatırlatan gerilim dolu olayda, otomobil sürücüsü peşine takıldığı kadın motosikletçiye tamponunu değdiriyor, kadın da çarpma anlarında ancak debriyajı sıkarak otomobilin altına girmekten kurtuluyordu.
Bir süre sonra adam kadının peşini bırakmıştı. Ancak plakasını da motosiklete kaptırmıştı; otomobilin plakası motosiklete sıkışmıştı. Kadın bu şekilde mahkemelik olabildiği adamdan hesap sorabilmişti.
Bu yazı kadın motosikletçilerin trafikte karşılaştıkları zorluklara ilişkin bir tür feryat olmayacak. Motosiklet, otomobil fark etmez, trafikte kadın olmanın güçlüklerini herkes bilir. Erkeklerimizin bir kısmı da “Ne işi var kadınların trafikte; bıraksınlar bu işleri gidip evlerinde dolma sarsınlar” yaklaşımı içindedir.
Ancak Seral Çelikbaş (28) ve Sema Börü’nün (28) kurduğu kadınlara özel motosiklet kulübü PembeA2,
Teknoloji alışverişlerimde temkinli hareket ederim. Sony’nin fanatiği olduğum oyun konsolu PlayStation’ın da üçüncü nesli 2006’nın dördüncü çeyreğinde çıkmıştı; ancak geçen haftaya kadar almadım.
Bu temkinli yaklaşımın nedeni, konsolun ilk serisinde olması muhtemel yazılım hataları, fiyatının pahalılığı ve oyun çeşitliliğinin azlığıydı.
Her neyse, geçen hafta “Artık yeter, Söz Mendo’nun” dedim. Kendimi yollara vurdum ve karşıma çıkan ilk Teknosa mağazasından (Beşiktaş) içeri girdim. Şimdi Teknosa’da o gün itibariyle iki versiyon PS3 satılıyordu. Her ikisi de 40 GB sabit disk kapasiteli olan sistemlerin birindeki iki Siaxis kol ve iki oyun, fiyatının yaklaşık 200 YTL artırmıştı. Ben içinde tek oyun (Gran Turismo Prologue) ve tek kol bulunan ucuz versiyonu seçtim. 8 taksit, fiyatının yaklaşık 100 YTL artmasına neden oldu. Kucakladığım PS3’ümle (yaklaşık 5 kilo) evimin yolunu tuttum.
Bir oyun makinesi olmasının çok ötesinde her eve kesinlikle tavsiye edebileceğim bir medya üssü olan
19 Mart’ta ölen İngiliz bilim-kurgu gurusu Arthur C. Clarke, çok sayıda çalışma ve buluşa ilham kaynağı oldu. “2001: Bir Uzay Destanı”nın da yazarı Clarke’ın 91 yıllık yaşamı, teknolojiden uzak bir şekilde Sri Lanka’da son buldu, ama onun fikirleri üzerine kurulan yeni çalışmalar insanlığın gelecek rotasını çizmeye devam ediyor.
BBC ekibi, Clarke’ın teknoloji ve toplumu nasıl etkilediğini derlemiş. Bakalım Clarke ne buyurmuş da neler olmuş:
» UZAYA ASANSÖR
Clarke, uzaydaki bir istasyona Dünya’daki materyallerin asansörle taşınması konseptini 1979 romanı “The Fountains of Paradise-Cennet Pınarları”nda ortaya atmıştı. Romanda, bir dağın zirvesindeki uzaya uzanan asansörle taşımacılık yapılıyordu. Clarke’ın fikrini aslında ilk kez Rus bilim adamı Konstantin Tsiolkovsky 1895’te ortaya atmıştı. Düşünce, damardan bilim-kurgu gözükse de birçok kuruluş ciddiye alıyor. NASA’nın bu konuda bir projesi var.
» MİLENYUM ARIZASI-Y2K
2000 arifesinde birçok kuruluşu yeni milenyuma girildiğinde bilgisayarların
Bir ünlemli başlıkla daha karşınızdayım. Aslında Türkiye yolları, sürücüleri ve yayalarıyla, trafiğiyle ilgili tüm cümleler sonuna en koyusundan ve en büyük puntosundan bir ünlemi hak ediyor. İki hafta önce, aynı gün içinde başımdan geçen iki olayı aktaracağım.
Günler süren yağmur gitmiş, kara bulutlar yerini bahar güneşine bırakmıştı. Yağmur, çamur fark etmez ama işe doğru yapacağım 20 km’lik yolculuğa bu kez güneş eşlik edecekti.
Mutlu, mesut bir şekilde yola çıktım. Henüz bir kilometre gitmemiştim ki, bir süredir arnavutkaldırımı taşları yenilenen ve bu yüzden tek şeride düşen Akaretler yokuşunda bir taksi arkadan bana çarptı.
Kimse kusura bakmasın ama bir motosiklete çarpılmasını, “Trafik bu, kaza olabilir. Yeter ki kalpler kırılmasın” düşüncesi kapsamında değerlendiremiyorum. Trafikte araç kullanıyorsan, önündeki araçla takip mesafene dikkat edeceksin.
Küfür ve yumruk
Her neyse, çarpmaya rağmen motorumla birlikte ayaktaydım. Arkama döndüm, eldivenli
2008 başında Las Vegas’da düzenlenen teknoloji fuarı Consumer Electronic Show’da (CES) onlarca elektronik cihaz, tasarımları ve yeteneklerinin özgünlüğüyle ödüle değer görüldü. Bu hafta bunlardan, hepimizin rüyalarına girebilecek kalitede olan birkaçını tanıtacağım.
Bowers & Wilkins Zeppelin:
B&W hoparlörler yüksek ses katilesiyle her zaman dikkat çeker. Markanın The Zeppelin isimli ürünü de iPod için özel tasarlandı. The Zeppelin, oldukça dekoratif bir hoparlör seti.
Yoggie Pico:
Komik bir adı olsa da bilgisayarlara özel bir güvenlik çözümü sunan Yoggie Pico, çok sayıda teknoloji ödülü sahibi. Kişisel bir güvenlik sunucusu olan bu cihaz USB girişine bağlandığında, içindeki 13 güvenlik uygulamasıyla bilgisayarı korsan ve virüslere karşı koruyor. Yoggie Pico bilgisayar performansını da artırıyor.
Sanyo Xacti E1:
Dünyanın su geçirmez ilk kamerası diye pazarlanan bu ürünün 5x optik zumu bulunuyor. 6 megapiksel görüntü
Geçen haftaki yazımı Dünya Çapında Ağ’ın yani World Wide Web’in yaratıcısı Sir Tim Berners-Lee’nin bir uyarısıyla noktalamıştım; Berners-Lee, “İnternette yazdığınız her şeyi torunlarınızın bile okuyabileceğini düşünerek hareket edin” diyordu.
Çevremde, Facebook, MySpace gibi sosyal ağların kişiye olası olumsuz etkileri hakkında bayağı bir geyik çevirdik; ki bazıları internette tuşlanan her bir harfin kişinin imzasıyla sonsuza kadar orada kalacağını, internette topyekün bir silme işleminin olmadığını düşünüyordu.
Her neyse, aslında bu haftaki konumuz bir araştırmadan yola çıkarak, internette, CD, DVD’lerde, sabit disklerde, dünyada toplam ne kadar dijital veri olduğu. Veri altyapısına yönelik faaliyet gösteren EMC Corporation sponsorloğunda IDC’nin yaptığı araştırma tüm dünyadaki bireyler ve kuruluşlar tarafından yaratılan, kopyalanan farklı dijital verilerin miktarını ortaya koyuyor ve bu miktarın gelecekte ulaşacağı boyutları öngörüyor.
Yılda yüzde 60 büyüyor
Sonuçların dayandığı veri ve analizlere
Konumuzun öznesİ bir R’n’B şarkıcısı olmanın hayalini kuran Ashley Alexandra Dupre.
22 yaşındaki Dupre, geceleri Kristen adıyla fahişelik yapıyor.
Bir gecenin ertesi, New York Valisi Eliot Spitzer’in bomba gibi patlayan seks skandalının merkezindeki Dupre’nin yaşamı birdenbire kamuya ait oldu.
Bikinili fotoğraflarından, sorunlu çocukluk dönemine kadar, Dupre hakkındaki her türlü bilgi birkaç saat içinde gazetecilerin elindeydi.
Zoraki şöhreti veya kötü şöhreti, Dupre’nin avukatının, onun rızası olmadan fotoğraflarının medyada kullanılmaması için harekete geçmesine neden oldu.
Ancak bu işi gazeteciler için kolaylaştıran Dupre’nin kendisiydi. Birçok genç yetişkin gibi kişisel bilgilerini, sosyal iletişim ağlarında “paylaşıma” açmıştı.
Hayatını nette ifşa etti
Yollarda 21 yıl önce, 1987’de boy gösteren ilk Transalp, yeni bir motosiklet sınıfını müjdelemişti; bir orta sıklet yol ve arazi makinesini. Bu motosikletin kendine özgü çok yönlü felsefesinden hiçbir kısıntıya gitmeyen Honda, performansını artırdığı, makyaj yapıp iyice güzelleştirdiği ve ABS-PBS fren sistemiyle donattığı Transalp’i beğenimize sundu.
Transalp’in ilk jenerasyonu 1987’de piyasaya çıktığında küçük bir devrim etkisi yaratmıştı. Motosikleti orta hacimli V twin (o dönemde 600 cc) motorla donatan Honda, böylece ürün yelpazesini iyice genişletmiş, Transalp’in (rakip tek silindirli arazi motosikletleri için pek de tavsiye edilmeyen) uzun asfalt mesafelerini de rahatça katedebilmesini sağlamıştı.
Transalp kısa sürede “motosikletin İsviçre ordu çakısı” diye tanımlanmaya başlanmıştı. Stiline pek dokunmayan Honda’nın, her yeni modelde ufak tefek iyileştirmelerle motorunu güncellediği (2000’de 650 cc) Transalp 20 yılda “iyi bir yatırım” olarak sarsılmaz bir ün edindi.