Teknolojide çağ atladım

Teknoloji alışverişlerimde temkinli hareket ederim. Sony’nin fanatiği olduğum oyun konsolu PlayStation’ın da üçüncü nesli 2006’nın dördüncü çeyreğinde çıkmıştı; ancak geçen haftaya kadar almadım.
Bu temkinli yaklaşımın nedeni, konsolun ilk serisinde olması muhtemel yazılım hataları, fiyatının pahalılığı ve oyun çeşitliliğinin azlığıydı.
Her neyse, geçen hafta “Artık yeter, Söz Mendo’nun” dedim. Kendimi yollara vurdum ve karşıma çıkan ilk Teknosa mağazasından (Beşiktaş) içeri girdim. Şimdi Teknosa’da o gün itibariyle iki versiyon PS3 satılıyordu. Her ikisi de 40 GB sabit disk kapasiteli olan sistemlerin birindeki iki Siaxis kol ve iki oyun, fiyatının yaklaşık 200 YTL artırmıştı. Ben içinde tek oyun (Gran Turismo Prologue) ve tek kol bulunan ucuz versiyonu seçtim.  8 taksit, fiyatının yaklaşık 100 YTL artmasına neden oldu. Kucakladığım PS3’ümle (yaklaşık  5 kilo) evimin yolunu tuttum.
Bir oyun makinesi olmasının çok ötesinde her eve kesinlikle tavsiye edebileceğim bir medya üssü olan konsolumun üstün özelliklerinden sonra bahsederim, ama benim asıl anlatacağım teknolojide nasıl çağ atladığım. Olay şundan ibaret; önce 500 GB’lık Western Digital sabit diskimi PS3’e, daha sonra iki yıl önce edindiğim PlayStation Portable’ı (PSP), “Remote Play” özelliğini kullanarak kablosuz bir şekilde PS3’e, PS3’ün sesiniyse müzik sistemime bağladım.

Ve sonunda şu oldu; sabit diskimdeki yaklaşık 150 GB’a yakın onbinlerce şarkıya, elimde tuttuğum PSP’den hükmedebilme, istediğim şarkıyı seçerek müzik sistemimden çalabilme; sabit diskimdeki onbinlerce fotoğraf ve çok sayıda filmi PSP’den görüntüleyebilme yetisine sahip oldum; kudret kazandım, güç bendeydi artık...
Bu, kişisel olarak teknolojimde yeni bir çağı işaret ediyordu. Eminim ki PSP ile PS3’ün uyumlu birlikteliğinden daha uzun bir zaman büyük bir zevk alacağım.

Cep telefonunda yeni standart: GPS

“Hayat mücadelesinde” büyük bir anlamı olan Küresel Yer Belirleme (GPS) sistemleri, bir süre öncesine kadar belli bir zümrenin tekelindeydi. Son yıllarda Avrupa’da otomobil ve diğer taşıtlarda “olmazsa olmaz” bir standart haline gelen GPS, artık birey bazında herkesin cebine giriyor.
İki hafta önce Nokia’nın yeni hizmetlerinden olan Maps’in lansmanına katıldım. Nokia, tanıtım için ilginç bir etkinlik düzenlemişti. Teknoloji medyasından gazeteciler takımlar halinde Hummer, BMW, Land Rover ciplere bindirildi ve Nokia Maps kullanarak önceden belirlenen hedeflere gitmeleri istendi. Tabii bir yarışma formatında...
Yarışı bizim takım kazanamadı ama Maps’in bireye getirdiği avantajlara tanık olmak etkileyiciydi. Bu hizmetle Nokia, tanımadığınız insanlara adres sorarak, “dümdüz git, sola dön” gibi tariflerle yön bulma devrine son veriyor.
Nokia Maps’ın tanıtıldığı toplantıda bir konuşma yapan Nokia Türkiye Genel Müdürü Imfred de Jong, şunları ifade etti: “Nokia Maps ile şu anda İstanbul ve Ankara illeri ile Türkiye’deki ana yolların tamamını içeren bir navigasyon kapsama alanımız var. Kapsama alanının genişletilmesi için sürekli geliştirme ve güncelleme faaliyetlerinde bulunuyoruz.”
Etkinlikten çıkardığım sonuç, artık GPS ceplere giriyor. Birkaç yıl sonra GPS de, kısa mesaj gibi cep telefonlarının standart bir özelliği olacak.

Hem çift sim kartlı, hem televizyonlu

DRV Mobile, R67 ürünüyle televizyonu cep telefonunda çift sim kart ile birleştirdi. İnternet bağlantısı gerekmeksizin ücretsiz olarak TV izlenebilen R67, güzel görüntü kalitesi ve kolay kullanımıyla, birçok özelliği bir arada sunuyor.
Şık bir tasarıma sahip olan DRV Mobile R67 ile televizyonun ve iki adet cep numarası aynı anda tek bir cihazda taşınabiliyor. Karasal alanda yayın yapan tüm kanalların izlenebildiği R67’nin  250 saat bekleme süresi, 8 saat konuşma süresi var. R67, 2.0 MP kamera, 4x dijital zoom, bluetooth, 1GB hafıza kartı, handsfree, MP3, MP4, GPRS, WAP, titreşim, ajanda, video kayıt, ses  kayıt gibi özellikleriyle de cep telefonu kullanıcılarının tüm ihtiyaçlarını karşılıyor.