Gerçekle gerçeküstü arasında bir köprü olan 49’uncu “Takvim”, olağanüstü kadınlara bir saygı duruşu aynı zamanda
“İlham Perisine Aşk Mektupları” başlıklı Pirelli Takvimi’nin 49’uncu edisyonu, geçen çarşamba Milano’da HangarBicocca çağdaş sanat müzesinde tanıtıldı. Avustralyalı fotoğraf sanatçısı Emma Summerton’ın objektifine emanet edilen “Takvim” (The Cal), 1964’ten bu yana bir kadın tarafından fotoğraflanan 5’inci “Takvim” oldu. Milliyet gazetesi de “Takvim”in lansmanı için dünyanın dört bir yanından gelen davetliler arasındaydı.
“Takvim”in çekimleri uzun süredir ilk kez tamamı model olan isimlerle yapıldı. Summerton konsepti kurgulama hikayesini şöyle anlattı: “Başta annem olmak üzere olağanüstü, yaratıcı şeyler yapan kadınlar hayatım ve kariyerim boyunca beni büyülemiş ve bana ilham vermiştir. Yazarlar, fotoğrafçılar, şairler, oyuncular ve yönetmenlerden çok şey öğrendim. Bu yüzden bu
Antalya’da ören yerlerinin yakınlarındaki ilkokullarda okuyan çocuklar birer birer kültürel miras koruyucusuna dönüşüyor.
Troya Müzesi uzmanları arşiv çalışmasında, Türkiye’nin bilinen en küçük “kültürel miras koruyucusu”nun, bulduğu Roma Dönemi’ne ait bir steli 1934’te Çanakkale Müzesi’ne teslim eden 1923 doğumlu Necdet olduğu ortaya çıkarmıştı. Keşfin ardından konuşan Troya Müzesi Müdürü Rıdvan Gölcük, “Necdet’in harika hikayesi çok çarpıcı. Çünkü o eserin, o kültür varlığının, milletin bir parçası olduğuna bilincine 11 yaşında erişmiş” demişti.
Şimdi Antalyalı çocuklar da Necdet’in izinden gidiyor.
Bir ülkenin en değerli hazinesi kültürel mirasıdır. Birbirinden olabildiğince farklı birçok medeniyet ve kültürün harmanlandığı Türkiye de bu konuda dünyanın en özel ülkelerinden biri. Kültürel mirasın korunması, her metrekaresinden ayrı değerler ve güzelliklerin
Bodrum’da ilk kez düzenlenen ‘Herodot Haftası’nda bu toprakların öz evladı ‘Tarihin Babası’ tüm yönleriyle ele alındı
Herodot (Herodotos), “Tarihin Babası” diye yücelmesini sağlayacak, 9 bölümlük eseri “Tarih”ine (Tarihler) şu ifadeyle başlar: “Bu, Halikarnassoslu Herodotos’un kamuya sunduğu araştırmadır. İnsanoğlunun yaptıkları zamanla unutulmasın ve gerek Yunanların, gerekse barbarların meydana getirdikleri harikalar bir gün adsız kalmasın, tek amacı budur; bir de bunlar birbirleriyle neden dövüşürlerdi diye merakta kalınmasın.” 1
Herodot’un tarihte kendisine biçtiği misyon tarihi kayda almak; yaşananların unutulmamasını sağlamaktı.
Bazen gördüklerini bazen de kendisine anlatılanları kayda geçiren Herodot’un bir Helen mi, yoksa bu toprakların has evladı mı olduğu tartışması boşuna. Yaşadığı yüzyıldaki Helen kültürel emperyalizmi ve baskın dilin de Yunanca olmasını dikkate almalıyız.
Yunan mı, Karyalı mı boşvermek gerek ki Herodot tam olarak bir Bodrumlu, Halikarnassosludur.
Ve Bodrum bu yıl -geç
Zeugma çok sayıda eserini suya kurban verdi. Perre’nin toprak altındaki varlığı bilinen binlerce metrekare mozaiğiyse gün yüzü görmeyi bekliyor.
“Küçük ama mutlu.” Coğrafyacı Strabon, doğuyla batıyı, Yunan’la Pers’i ve hatta Roma’yı aynı bünyede buluşturan Kommagene Krallığı’nı böyle tanımlar. Batısında Fırat’a dayanmış şekilde, bugünkü Adıyaman, Gaziantep ve Kahramanmaraş’ı içine alan bir bölgede hüküm süren Kommagene’den bize ulaşan kalıntıları gezip, coğrafyanın sıcak insanıyla muhabbet ederken, “Bu sıcaklık binlerce yıl öncesinden günümüze genetik bir miras mıdır?” diye düşünürsünüz...
O kadar barışçıldır ki Kommagene, Nemrut’ta 2 bin 150 metredeki dev heykeller olmasaydı kimbilir kim hatırlayacaktı Antiokhosgilleri... Yine de krallığa en parlak dönemini yaşatan I. Antiokhos’u ayrıca not düşmek gerekir bu satırlara.
Yazıtlarla belgelenen sıfatları “Tanrı”, “Adil”, “Tanrının
Adıyaman Kahta’da 1 Kasım’da sona erecek Kommagene Bienali, bu toprakların kadim uygarlıklarına, gelip başka diyarlara göçmüş ruhlarına bir saygı duruşu.
Adıyaman merkezden yola çıkıp Belören’de Atatürk Barajı Gölü kıyısına -Çakıreşme Köyü yolundan itibaren son 10 dakikası zorlu şekilde- ulaştığımızda bu coğrafyada bizi kucaklamaya hazırlanan sürprizlerden habersizdik.
Tepemizde 30 derecenin kıyısında parlayan güneş, altımızda Mad Max fimlerinden fırlamış ama iki ay öncesine kadar balıkçılık için kullanılan bir tekne...
20 Ağustos’ta başlayan ve uzatmayla 1 Kasım’da sona erecek olan Kommagene Bienali için bölgedeyiz. “Bölgedeyiz” diyorum; çünkü eserler Atatürk Barajı’ndeki adacıklardan Kahta Kalesi’ne, Nemrut Dağı’nın tanrı heykelleriyle süslü zirvesinden Septimus Severus Köprüsü’ne (Cendere) çok geniş bir alanda sergileniyor. Kahta’da aralarında onlarca kilometre olan sanat eserleri, ziyaretçilerine güzel düşünülmüş tarihi
Ordu, yemyeşil yaylaları, Akdeniz’i aratmayan sahiliyle Karadeniz’de turizmin dinamosu olabileceği iddiasında
Hilmi Güler... ODTÜ mezunu doktor bir metalurji mühendisi... 58, 59 ve 60’ıncı hükümetlerde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yaptı... Bu görevi cumhuriyet tarihinde en uzun süre ifa eden bir isim Güler...
Karadeniz Yason Burnu’nu bazen dövüyor, bazen okşuyor.
2019’dan bu yana tüm enerjisini, insanı, doğası ve tarihiyle Karadeniz bölgesinin en özel kentlerinden biri olan Ordu’ya zerk ediyor.
Ama bu kez Büyükşehir Belediye Başkanı unvanıyla...
Güler’in başlattığı bir seferberlik halini yaşayan Ordu, “Fındıktan çok daha fazlasıyım” diye haykırıyor. Her yıl ağustos ayında Ordu fındıkla yatıyor, fındıkla kalkıyor; çiftçisinden memuruna, balıkçısından esnafına herkes fındığa koşuyor.
Ama durun! Karadeniz’in en özel sahillerine sahip Ordu’un bölgenin turizm incisi olabilecek potansiyeli var. Kıyılarını sahil yoluna teslim etmeyen Ordulu, bunun ödülünü almaya çok yakın.
Hadi Or
Tüketici elektroniği devleri, akıllı evleri kontrol kaosundan kurtarmak için güçlerini birleştirdi. Şimdilik 13 markanın, 15 beyaz eşya kategorisindeki, 40 fonksiyonu tek bir uygulamadan kontrol edilebiliyor.
Kurulduğu dönemin zaruri teknolojisine uygun şekilde radyo fuarı olarak başlayan Avrupa’nın en büyük tüketici elektroniği fuarı IFA, iki yıl süren zoraki salgın molasının ardından kapılarını açtı.
1924’ten bu yana Berlin’in gurur abidesi olan IFA, hasret dolu yüz binlerle dünyanın dört bir yanından beyaz eşya ve elektronik üreticilerinin duygusal kucaklaşmasına sahne oldu.
Rusya-Ukrayna savaşının yan etkisi olarak ciddi bir enerji krizini göğüslemeye hazırlanan Berlin’de coşkulu bir fuara rağmen melankolik bir atmosfer vardı. Yılın bu döneminde genelde serin olan kentteki kasveti sıra dışı bol güneş bile dağıtmaya yetmemişti.
Park, bahçe ve köprüaltlarındaki evsizler bu yıl daha çok mu göze çarpmıştı yoksa onların da çoğu Kovid-19 salgınının yan etkisi miydi? Bilmiyorum!
IFA’da sergilenen bir çok
Teoslular bıraktıkları yazıtlarla 21’inci yüzyıla mesajlar gönderiyor; zamansız hayat dersleri veriyor.
Konu arkeoloji olunca iki tip gazeteci var; arkeoloji haberlerini “taş, toprak hikayesi” diye küçümseyenler ve habere “kutsal hazine bulmuş” Indiana Jones gibi yaklaşanlar...
Indiana Jones’un arkeoloji bilimi için doğru bir figür olmadığını Milliyet Arkeoloji dergisini çıkardığımız 15 ay boyunca değerli bilim insanlarından öğrendim. Yine de bir kuşağın arkeolojiye ilgi duymasında “Indiana Jones”un da katkısı olduğu kabul edelim.
Milliyet Arkeoloji olarak İş Sanat’la birlikte “Kültürel Miras Buluşmaları”nın üçüncüsünü Sığacık’taki Teos Antik Kenti’nde geçen ay gerçekleştirdik.
Kazı Başkanı Prof. Dr. Musa Kadıoğlu’nun etkileyici anlatımına teslim olduğumuz etkinlikte, -en parlak olduğu dönemde 65 hektar alana yayılan- İon kentini karış karış gezdik.
İonia Bölgesi’nin 12 kentinden biri olan Teos’ta 18’inci yüzyılda Batılıların başlattığı inceleme ve kazılar maalesef