Bir otorite figürü, karşımıza aniden bir kuralla geldiğinde ilk yaptığımız şey; “Nedenmiş?” diye karşı çıkmak oluyor, değil mi? Eğer ki bizim mantığımıza uygun bir açıklaması varsa, çıkarımıza olmasa dahi o kurala uymayı tercih edebiliyoruz ama bize bir anlam ifade etmiyorsa sinirleniyor, bazen kuralları ihlal edip, karşı geliyoruz, bazen de o kurala mecburen boyun eğiyoruz ama başka bir yerden (gücümüzün yettiği noktada) öfkemizi çıkarabiliyoruz.
Mesela trafik kuralları hepimiz için gerekli. Eğer ki yeşil ve kırmızı ışık hayatımızda olmasaydı hem kaosun içinde bulurduk kendimizi, hem de kazalardan kurtulamazdık.
Çocuklara da ev kurallarını böyle açıklamak gerekiyor işte. “Ben bu kuralı koydum, sen de uygulayacaksın.” demekle, iki tip çocuk yaratabiliyoruz…
01- Ya susup boyun eğen ve ömrü boyunca okulda-işte-eşine bağımlı veya evde sustuğu için toplumdan sinirini çıkaracak, şiddete meyilli bir birey,
02- Veya daha çocukluktan, dediğimizi uygulamayıp, asilikleriyle ebeveynlerini zorlayan bir çocuk.
Kısaca, korku
Disiplin kelimesi size ne çağrıştırıyor?
Benim için yukarıdan bakan çatık kaşlar, çocuğa doğru yöneltilmiş sallanan bir baş parmak, çocuğa faydası olmasa da sırf bir büyük istediği için uygulanan kurallar, yapılması gereken zorunluluklar, kurallara uyulmadığı taktirde, odasına gönderilen çocuklar, sevdiği eylemden mahrum bırakılan evlatlar, yani ceza için hayatlar… Hep olumsuz duygular hissettirir; korku, endişe, üzüntü, yalnızlık, özgüven eksikliği. O yüzden, günümüzde ‘pozitif disiplin’ kelimeleri çok popüler bir yaklaşım olsa da, ben onu pozitif iletişim diye duymayı tercih ediyorum. Aksi taktirde, içimdeki negatif hisler uyandığından, disiplin pozitifine bile kanalize olamıyorum. Aslında pozitif disiplinden de kastedilen, çocuklarla şiddetsiz iletişim kurmak. Klinik Psikolog Pınar Mermer’in Pozitif Disiplin Seminerleri oluyor, katılmanızı tavsiye ederim.
Şu pandemi dolayısıyla eve kapandığımız günlerde ve bir süre daha kapalı kalmamız gerekecek zaman diliminde size bazı önerilerde bulunmak
Hiç bu kadar zorlamamıştı değil mi?
Artık hepimizin dışarıda ve evde tahammül süresi, artı sınırı çok düştü.
Sabrımız tükeniyor, sinirlerimiz geriliyor, patlamalar artıyor, ardından suçluluk duygusu çöküyor, sanki ‘doluya koyuyoruz almıyor, boşa koyuyoruz dolmuyor’ yetersizliğinde savruluyoruz.
Çok normal…
Önce çabaladık, sonra yorulduk.
İlk sabrettik, ardından bıktık.
Başlarda şaşırdık-korktuk-anlamlandıramadık, şimdilerde kanıksadık-yıldık-bıktık.
Avazımız çıktığı kadar ‘‘Yeter!’’ diye bağırasımız var.
Çocuklarda konuşma takılması ebeveynleri çok endişelendiren bir konu. Daha önce oğlumun 2 yaş civarı yaşadığı ‘kelime veya hece tekrarlı konuşma’ şeklini yazmıştım. Bu konuyla ilgili o kadar çok geri dönüş aldım ki; tekrar daha detaylı bir rehber yazmaya karar verdim.
‘Hece veya kelime tekrarı, bazı harflerde zorlanma, bazı kelimeleri telaffuzda zorluk veya tekrar’ gibi bir sürü şekilde karşımıza çıkabiliyor.
Bir sabah kalkıyorsunuz ve bir bakıyorsunuz çocuğunuz eskisi gibi akıcı konuşamıyor. Oysa konuşmaya da çok erken başlamıştı. Gayet de seri ve düzgün konuşuyordu. Tabii kafanızdan kaynar sular dökülüyor. ‘‘Acaba hiç geçmeyecek mi? Bu çocuk kekeme mi oldu? Kekeme kalırsa insanlarla iletişim problemi yaşar mı?’’ soruları beyninizde dönüp, duruyor. (Biz ebeveynler her türlü konuşma problemlerine kekemelik desek de uzmanlar hepsine kekemelik adını vermiyorlar bu arada.)
Öncelikle sakin olun…
Kekemelik neyse ki; çok da büyük bir sağlık sorunu değil
Hayat koşturmaca... Dertler-umutlar, işler-partiler, yorgunluk-dinçlik, mutluluk-keder, olumlu-olumsuz heyecanlar... Pozitif veya negatif, her durumda uyumak zor. Bazen çok yorgunluktan uykuya dalmak kolay olmuyor, bazen dinginlikten. Ama iyi bir uyku çekmek, dinç olarak güne başlamak için kritik bir nokta. Şimdi size hayatınıza sokabileceğiniz en iyi dinlenme yöntemini vereceğim.
Uyku öncesi kendine komut:
Öncelikle evrenden, Allah’tan, doğadaki enerjiden (her neye inanıyorsanız) izin isteyecek ve yardım talep edeceksiniz. Örneğin; Allah’ım vücudumu gevşetip, huzurlu bir uykuya dalmak için senden önce izin, sonra yardım istiyorum. Ardından kendinize; “Şimdi vücudumu gevşetecek ve gevşemem biter bitmez huzurlu bir uykuya dalacağım. Yarın şu (07:07 gibi herhangi bir saat verebilirsiniz) saatte mutlu-dinlenmiş-uykumu almış-dinç-huzurlu bir şekilde uyanacağım.”
Uyku öncesi gevşeme:
En rahat ettiğiniz pozisyonu alın. Ama bütün vücudunuzun yatağa değiyor olması önemli. Mesela bacağınız kırılmış şekilde, diziniz havada duramaz çünkü amacımız; bütün vücut hücrelerini rölantiye almak.
Sıralama şöyle;
Ayak parmak ucundan, ayak bileğinize kadar gevşediğinizi hissedin.
Ay
Tam da mezuniyetler yapılıyor, kimileri üniversitede istediği bölüme girebilecek, kimiyse kazanamamanın üzüntüsünü yaşayacakken... Bu sırada liseler için öğrenciler tercihlerini dolduracakken... Mir de okulunu geçen hafta sonlandırmışken birkaç lafım olacak.
Bizim yatak odamızın duvarı, Mir’in kendi seçimiyle, bu sene okulda yaptığı aktivite ganimetleriyle doldu. Muhtemelen yaptığı çizimi, kesimini-yapıştırmasını veya ortaya çıkan işin ne kadar iyi olup-olmadığını değil de; hissini sevdiği, o andan keyif aldığı, arkadaşlarıyla bir arada olma duygusunu içinde yaşattığı etkinliklerin kağıtlarını seçti. Benim için hepsi kıymetli, hepsi onun minik ellerinin emeği, şimdi de evimizin en değerli eserleri... Muhtemelen arkadaşları tarafından daha iyi tamamlanmışlar da vardır. Belki daha kötüleri de... Hiç sormadım öğretmenine; “Sınıfa göre nerede?” Beni tek ilgilendiren onun çabası, yapabildiği kadarıyla mutlu olması. Öğretmenleri anlatıyor; “İngilizce’ye şöyle hevesli, böyle matematiği iyi, o kadar güzel bilmem ne yapıyor ki...” Bu tarz övgüler duymak, elbet insanın hoşuna gidiyor ama bugüne kadar duyduğum en şahane şey; arkadaşlarıyla sandalye kapmaca oynarken, dans etmesi, müziğe
Çocuklarla tatile giderken, daha uçağa binmeden bir anlaşma yapıyoruz: “Tatil eğlenmek içindir. Birbirimizin isteklerine saygı duyacağız ve birbirimizi ne olursa olsun kırmayacağız. Kimse kimseyi üzmeyecek. Herkes paylaşımcı, anlayışlı ve sabırlı olacak.” Bu bizim eşimle altın kuralımız ve elimizden geldiğince her seyahat uygularız.
Çocuklu olunca somut yükler artıyor. Valizi, bebek arabası, bezi-ıslak mendili, ilacı ve tüm ebeveynlerin tahmin edebileceği bir sürü ıvır zıvır. Ama şuna karar vermek gerekiyor; onlarla keyifli vakit geçirmek mi- kafa dinleyip, evliliği beslemek mi? Eğer ki; sakinliği tercih ediyorsanız, o zaman bebekli-çocuklu tatil sizin isteğinizi karşılamayacak. Ama “Çocuklarımla olmak istiyorum.” diyorsanız, buyurun taktiklere...
Çocuklar küçüklerse, zaten tatili gün ve yapılanlar olarak hatırlamayacaklar. Geriye fotoğraflar, ebeveynlere anılar ve hepinize sevgi dolu hissiyatlar kalacak ki; bu bizim için çok kıymetli olduğundan tatillerimizi çocuklarla organize ediyoruz.
Peki tatilden minimum hasarla dönebilmenin yolları nelerdir?
1- Günün programı: Her günün yarısını onların keyif alacağı aktivitelere ayırmanız adaletli olacaktır. Şehri gezmek mi istiyorsunuz,
Çocuk yetiştirmek, ekip işi. Ekibiniz ne kadar kalabalık olursa, o kadar rahat edersiniz. Ben ilk oğlumla ailemize Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Sinan Mahir Kayıran’ı katmıştım. Çocuk doktoru seçerken, görüşlerinizin uyuşması çok önemli ama bir de sizi hekimliğiyle doğru yönlendiren birine ihtiyaç duyuyorsunuz çünkü anneliğin en zor dönemleri; çocukların sağlık problemleriyle boğuştuğunuz anları oluyor. Benim Sinan Bey’in (birçok özelliği dışında) sevdiğim-güvendiğim tutumu ‘gerektiği kadar müdahalesi’. Çocuğu uzaktan takip edebileceğini düşünse, hastaneye bile çağırmaz. Semptomlardan şüphelendiği bir durum olursa da hemen görmek ister. İlaç gerekmediği sürece, önce vücudun direnç göstermesini bekler, ilaç gereken durumda ise daha kötü bir sonuçla karşılaşmamak için derhal ilaca başlar. Bu yüzden fikirlerine güvenir ve önemserim. Geçen haftaki yazımda enfeksiyon hastalıkları profesörü bakış açısıyla ‘‘Neden aşı yaptırmalıyız?’’ sorusuna cevap bulduk, bu sefer de çocuk doktoru görüşüne danışalım istedim. Sinan Bey’in sorumlarıma verdiği cevaplar için buyurun...
Aşı toplum için neden gereklidir?
‘‘İnsanlık; avcı-toplayıcı-tarım dönemlerinden, bilim çağına