Ekrem İmamoğlu İstanbul’da bazı ilçeleri yürüyerek dolaşmış. İyi etmiş. Bu arada umarız İstanbul’da yaya kaldırımı kalmadığını fark etmiştir. Yeni Başkan’a çağrıda bulunuyoruz:
Lütfen ilk işlerden biri olarak kaldırımlara el atınız.
Ve hazır söz açılmışken birkaç naçiz öneri daha:
İstanbul’da cadde ve sokak tabelası çok eksiktir. Cankurtaran, itfaiye, polis dâhil adres arayanlar ona buna sormadan adresi bulamaz. Sokak tabelalarını yaptırınız.
Tarihi eserlerin önünde bilgi verici plaketler (birkaç eser hariç) yoktur. Hem yerli vatandaşlar hem turistler, camilere, türbelere, kiliselere, anıtlara boş boş bakıp geçmektedir. Tarihi eserlerin uygun yerlerine İngilizce Türkçe plaketler koydurunuz. Tüm tarihi eserlerin Türkçe ve İngilizce kısa tanıtım metinleri bende mevcuttur. İsteyiniz vereyim.
Yenikapı ve Maltepe’deki miting alanları boş durmaktadır. Bu iki alanda haftada bir iki kez halka açık konser düzenlenebilir.
Büyük kulüpler yaz spor okulları açıyor. Bu okullara belli gelir
Ovalar birbirine benzer ama dağlar birbirine benzemez, diyor ünlü yazar Borges... Son haftalarda gördüğümüz resimlerde ise dağlar benzetilmiş... Tepeler tıraşlanmış, orman yok olmuş, yamaçlar çamur yığınına dönüşmüş... Altın arayıcıları doğayı ezip geçmiş...
Madencilere göre, yer altındaki ekonomik değerin yer üstüne çıkarılması için başka çare yoktur. Peki, nedir bu ekonomik değer...
Altın Madenciler Derneği
AMD Başkanı Hasan Yücel, 2017’de
22 ton olan altın üretiminin 2018’de
27 tona çıkarıldığını söylüyor.
Altının gramı 270, kilosu 270 bin, tonu 270 milyon liradır. 27 ton altının piyasa fiyatı yuvarlak hesap 7 milyar liradır. Emekliye verilen bayram ikramiyesi tutarının 12 milyar lira olduğunu düşünürsek rakamın önemsizliği ortaya çıkar... Altın firmaları hisse senetlerinin değerini artırmak için geleceğe ilişkin hayali rakamlar ortaya atıyorsa da günün gerçeği budur. Altın madenciliği istihdam da sağlamıyor. Sektörde bugün topu topu
Kitaplığınızdaki en kalın kitap kaç sayfadır?
800, 1000, 1500, 2000...
Kıskandırmak için söylemiyorum ama... Bendenizde bir kitap var; tam 2785 sayfa...
Adı: “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, Kadınlara Çocuklara ve Azınlıklara Karşı Ayrımcılık, Şiddet ve Sömürü”
Yazarı: Prof. Dr. Mehmet Semih Gemalmaz...
Kitap baştanbaşa bir bilgi hazinesi... Üzerinde pek çok dedikodu ve yalan üretilmiş konuları, sağlam kaynaklara dayanarak gerçeklerle buluşturuyor. Geçmişin karanlık köşelerini aydınlatıyor. Kamu Hukuku Profesörü Mehmet Semih Gemalmaz’ın bu alanlardaki bilgileri derleyip kitabı oluşturması 4 yılını almış... En küçük bir düzeltme yanlışı göremiyorsunuz kitapta.
Üst üste iki tuğla kalınlığındaki kitabı hazırlayan ve yayınlayan Homer Yayınevi sahibi Ayşen Boylu ile konuşuyoruz...
O da kitabın hazırlığı ve basımının iki yıl aldığını belirtiyor...
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş şu sırada en sıkıntılı belediye başkanı sayılabilir. Çünkü daha kolları sıvamadan önemli atamaları yapamaz oldu. Mansur Yavaş’ın belediye şirketlerinden Halk Ekmek’e yönetici ataması bilindiği gibi Çevre Bakanlığı’nın genelgesine takıldı. Konu mahkemeye intikal etti. Mahkeme süreci devam ederken iktidarın bu konuda bir yasa çıkaracağı ve şirket yöneticilerini atamanın yasayla belediye meclislerine bırakılacağı söyleniyor.
Bu arada... Mansur Yavaş, göreve gelmesinden bu yana 3 ay geçmesine karşın genel sekreterini de atayamadı. İçişleri Bakanlığı’nın ilk önerdiği isme onay vermediğini anımsatan Yavaş, arayışların sürdüğünü belirtiyor...
İstanbul’a yönelik uygulamanın ne olacağını bilmiyoruz, çünkü seçim yeni bitti...
Eğer her iki büyük kentte iktidarca “eli kolu bağlı belediyecilik” modeli uygulanacaksa... Bu kuşkusuz başkanları ve iki büyük kentin insanlarını sıkıntıya sokar.
Peki, bu modelin iktidara faydası olur mu? Herhalde seçimin ortaya koyduğu gerçekleri göz önüne alarak bu konuda doğru bir değerlendirme yapacaklardır.
AKDENİZ'DE BOĞULMAK!
Akdeniz’de boğulmaktan kurtardığı göçmenlerle yaklaşık 16 gün yanaşacak liman arayan Sea-Watch
Viyana Müzik Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Ertuğrul Sevsay, olağanüstü bir çalışmayla ilk Türk tango bestecilerimizden Necip Celal Andel’in (1908-1957) yaşamı ve müziğini kapsayan iki ciltlik bir eser oluşturmuş. Necip Celal’in “Mazi, Özleyiş, Suna, Kimse Sevgimi Bilmez” gibi tangoları hâlâ hatırlanır, hâlâ çalınır, hâlâ duygulandırır...
Prof. Ertuğrul Sevsay:
- Bu eseri Necip Celal’in ailesinin lütfedip bana verdiği, ölümünden sonra ilk defa açılan 3000’den fazla görsel ve yazılı belge içeren arşivini inceleyerek oluşturdum, diyor... Oğlak Yayınları’ndan çıkan resimlerle bezenmiş kitabın birinci cildinde Necip Celal’in hayatı ve sanatı ile yaşadığı yılların İstanbul’u anlatılıyor. İkinci cildinde Andel tangolarının notaları, icrası, yorumu hakkında bilgiler veriliyor. Kitabın arkasında Andel’in bütün tangolarını içeren, Band O Neon orkestrası tarafından doldurulmuş bir CD yer alıyor.
Ve bir sürpriz... Necip Celal’in arşivinden hiç seslendirilmediği sanılan Fenerbahçe Marşı’nın notaları da çıkmış... Yakında ilk kez dinleyeceğiz.
Son derece özenle hazırlanıp basılmış bu kitap Cumhuriyet’in sembol isimlerinden Türkan Saylan’a ithaf ediliyor. Kutluyoruz Sayın Prof. Ertuğrul Sevsay’ı...
Ekrem İmamoğlu seçimden önce söz verdiği gibi kendisinin, eşinin ve babasının mal varlığını açıkladı. Müteahhit aileye ait uzun liste üzerinde laf jimnastiği gecikmedi:
“Çok laf yalansız çok mal haramsız olmaz.”
Eğer fakir bir mal varlığı açıklasaydı bu defa:
“Kendine hayrı olmayan adamın bize ne hayrı olacak?” denecekti.
Bildirimde belirtilen mal mülk yasal yollardan edinilmiş mi? Vergisi ödenmiş mi? Önemli olan bunlardır. İmamoğlu görevi bitirirken de mal varlığını açıklamalı, görev sırasındaki edinimlerini kamuoyu görmelidir.
Bu açıklama örnek olmalı. Türkiye’de bütün belediye başkanları hem görev öncesi hem görev sonrası mal bildiriminde bulunmalıdır. Vakit geç değil. Mevcut belediye başkanları göreve başlayalı henüz 3 ay oldu. Her biri eşleri ve yakınlarının mal varlığını kamuoyuna hemen açıklayabilir. Halk, başkanlara yönelik böyle bir talepte bulunmalıdır.
BAL
Almanya’nın Ankara Büyükelçisi
Türkiye kazandı, herkes kazandı...
Ne mutlu bize, çatışmasız, olaysız, pürüzsüz bir seçimi geride bıraktık...
Binali Yıldırım’ın sayım bitmeden yaptığı açıklamayla Ekrem İmamoğlu’na teşekkür etmesi, seçim öncesindeki “Onu çalıştırmazlar” söylentilerini “Ona destek olacağız” sözleriyle kırıma uğratması günün ilk güzel haberiydi.
Türkiye bu seçimle pek çok şey kazandı...
Halk sandıkta yönetimleri değiştirebileceğini gördü. Yarına ilişkin güven kazandı.
Türkiye sıradan bir Ortadoğu ülkesi olmadığını göstererek dünyanın gözünde prestij kazandı.
Milleti ayrımsız kucaklayan üslupla birlikte toplumsal barış kazandı.
Bu sonuçla halkı birleştirici, kaynaştırıcı siyaset tarzı kazandı
CHP’nin seçim görevlileri pazar günü alacakları tedbirleri anlatıyor:
. Seçim öncesi çalışmaya sabah 05’te başlayacağız. Önce okulların içi gezilecek, okulun hiçbir köşesinde önceden hazırlanmış oy pusulası bulunmadığından emin olacağız.
. Her okulda bir kat görevlisi ve avukat bulunacak.
. Sandıkta görevlilerimiz sıkıştığı anda avukatlarımıza başvuracak.
. Her pusulanın mühürlenmesini sağlayacak, dışarıdan pusula girmesini önleyeceğiz.
. Oyların konulduğu torbalar kapatılıp mühürlendikten sonra sandık kurulu başkanına bir üyemiz arabaya kadar eşlik edecek, okulun içerisinde hiçbir yere uğramadığından emin olacak.
. Oyları ilçe seçim kuruluna götürecek araba aranacak, araç içinde başka bir torba olmadığından emin olacağız. Aracın yolda bir yere sapmadığından emin olmak için arabalarımızla izleyeceğiz.
. İlçe seçim kurullarında 10’ar görevlimiz olacak... Bunlardan 2’si arabayı kapıda karşılayacak. Oylar ilçede genelde spor salonlarında toplanıyor. Salonun birden fazla girişi olabilir. Oy torbalarının gireceği kapının dışındaki girişlerde de diğer arkadaşlarımız bekleyecek ki buralardan farklı şekilde girişler olmasın, başka oy pusulaları taşınmasın.