Telefonda saygın bir bilim adamı... Seçimden konuşuyoruz... Söz oy verilecek partilere geliyor:
- Oyumu boşa atacağım, diyor...
- Yani?
- Yani barajı aşamayacak gibi gösterilen partilerden birine vereceğim. İşçi Partisi veya ÖDP'yi düşünüyorum...
- Neden boşa atacağım, diyorsunuz?..
- Ben demiyorum... Küçük partilere oy vereceğimi söylediğimde etrafımdakiler "Aman oyun boşa gitmesin, sen yine barajı geçecek partilerden birine oy ver" diyorlar... Ağzım oradan alıştı...
ANAP lideri Mesut Yılmaz, sağda solda FP'den çok CHP'ye çatarken MHP'yi müstakbel bir ortak gibi selamlıyor. DSP lideri Bülent Ecevit ise CHP'yi barajın altında bırakmayı seçmenden neredeyse açık açık istiyor:
- Gönlü DSP'de olanların falan parti barajı aşamaz düşüncesiyle oylarını dağıtmalarından kaygılanıyorum...
Hükümet kurabilecek sandalye sayısına ulaşamayacakları belli olan DSP ve ANAP'ın, CHP'yi TBMM dışı bırakıp MHP'yle gelecekte ortaklık kurmayı ortak politika olarak benimsedikleri izlenimi doğuyor.
Peki CHP'nin baraj altında kalması kime yarar?.. VERSO Siyasi Araştırmalar Merkezi bu konuyu incelemiş... Eğer CHP 1995 seçimlerinde barajın altında kalsaydı kazandığı 49 sandalye kimler arasında paylaşılırdı?
Çıkan sonuç şöyle: RP 13, DYP 13, ANAP 12, DSP 11...
38 sandalye sağ partilere 11 sandalye DSP'ye...
Sütunumuza kısa fıkralar yazan Kenan Tunç'un geçenlerde şu kısa esprisini yayımlamıştık:
"Kurban Bayramı trafiğinde geçen bayrama oranla daha az kişi ölmüş... Gazeteler haberi sevinçle duyurdular. Dünya üzerinde az öldük diye bizden başka sevinen ülke yoktur herhalde..."
Bu kısa fıkra, Meral Tamer arkadaşımızın yazısından esinlenerek kaleme alınmıştı.
Açık biçimde o yazıyı acı bir mizahla destekliyordu.
Meral Tamer, bu açık espriyi yanlış anlamış... Dün sütununda "Bu yazıyı Melih Aşık'ın sütununda görünce donakaldım" diye başlayarak upuzun bir sitem ve eleştiri yazısı kaleme almıştı.
Biz bir şey söylemeyelim. Henüz 23 yaşında olmasına rağmen büyük sosyal duyarlılığa sahip bir genç mizahçı olan Kenan Tunç'un dün Meral Tamer'e gönderdiği kısa notu buraya iliştirmekle yetinelim:
Metin Toker dünkü seçim yazısında:
"Adayların en etkili seçim faaliyeti hala dükkan dükkan kapı kapı, kahvehane kahvehane dolaşıp seçmenin elini sıkmak" diyordu...
Akşamları televizyon haberlerinde de gözlüyoruz aynı manzarayı.
Uzun laf yerine "Gözlerimin içine bak ne dediğimi anlarsın" hesabı...
Peki böyle sırayla el sıkmanın bir yararı var mı?
Bir miktar evet...
Uğur Mumcu 18 Mayıs 1978 günlü Cumhuriyet'te yazısına şöyle başlamış:
"MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan hakkında "din sömürüsü yapıyor" diye dava açan Yargıtay Başsavcısı Kazım Akdoğan'ın kulakları çınlasın. AP Genel aşkanı Demirel, Samsun'daki konuşmasına tekbir sesleriyle ve kendisine armağan edilen Kur'an'ı Kerim'i öperek başladı!"
***
Din sömürüsü siyaset kürsüsüne çıkalı neredeyse 50 yıl oluyor... Sağ politikacılar 50 yıldır bu yarışın içindeler. Menderes'ten Demirel'e, Erbakan'dan Özal'a hiçbiri bu yarıştan geri durmadılar. Bayan Çiller tohumları geçmişte atılmış bir Cumhuriyet ihanetinin ve vicdan ticaretinin acemi taklitçisi sadece... Baba'sı tepede oturmakta... Halk laik cumhuriyetin kendisine neler kazandırdığını kavramadıkça ve dinine kendi sahip çıkmadıkça bu bezirganlar din ticaretini sürdürecek. Garipsemeyelim...
Fotoğrafta polis tarafından yaka paça götürülen insanlar... Altında şu haber:
"Maçka Parkı'nda İstanbul Üniversitesi Öğrencileri Koordinasyonu'ndan bir grup öğrencinin basın açıklaması olaylı geçti. Polis, gözaltında yaşamını yitiren Sendikacı Süleyman Yeter'in eşi Ayşe Yeter'in de aralarında bulunduğu 30 kişiyi yaka paça gözaltına aldı..."Öyle bir demokraside yaşıyoruz ki... Bir parkta toplanıp basın açıklaması yapmak dahi dayaklık ve karakolluk suç sayılıyor...Şu günlerde Falih Rıfkı'nın İngiltere notlarını okuyoruz... 1933'de yazdığı kitabın bir yerinde diyor ki Falih Rıfkı:- Ben bu kitabı bastırırken Londra üstüne "aç"lar yürüdü... Hükümet iki gün önce nümayişçiler için Hide Park'ı kendi eliyle hazırladı ve kendine sövdürmek için 10 tane daha kürsü kurdu...Demokraside huzur insanların söz söyleme ve deşarj olma hakkını genişleterek sağlanır. İngiliz bunu 60 yıl öncesinden biliyor. Biz hala öğrenemedik. Ülkedeki modelin adı sorulunca "demokrasi" diyoruz üstelik sıkılmadan...Psikopat kimdir?Ruh hekimleri psikopatları kısaca şöyle tanımlar:- Psikopatlar zeki ama
Seyrantepe'den Seyyare:
...Rüyamda CHP lideri Deniz Baykal'la beraber Atatürk Barajı'nın çevresinde piknik yapıyoruz...
Hava açık, tesisler güzel... Gürül gürül akan sular hoş bir müzik nağmesi gibi geliyor kulaklara... Gezinin ilerleyen dakikalarında baraj yakınlarındaki bir ağacın altına oturup yumurta, domates ve hıyardan oluşan piknik malzemelerini ufak ufak atıştırmaya başlıyoruz...
İlk lokmadan sonra Deniz Bey'e soruyorum:
- Nasıl, barajı geçebilecek misiniz efendim?..
Baykal kendinden emin:
"Üniforma, Slogan, Biber" arkadaşımız Faruk Bildirici'nin son kitabı... Faruk, Anadolu'yu, Anadolu insanını anlattığı bu kitabında yakın tarihimizi ve günümüz siyasetçilerini de unutmamış... İşte bu siyasetçilerimizden bazılarının birbirleri için yaptıkları kimi teşbihler (benzetmeler...)
Adnan Keskin'in benzetmeleri;
.(Meral Akşener için); Teslime Hanımın beslemesi, okey kraliçesi.
.(Şevket Kazan için): Abdülhamit'in fotokopisi.
.(Erbakan için): Yeşil tesbihli şeytan, Baloncu Hoca, Rakkase.
Hüsamettin Cindoruk' un benzetmeleri: