Sene 1931... Dolmabahçe Sarayı’nda bir akşam yemeği... Dönemin Maarif Vekili Esat Bey, kız öğrencilerin kısa etek ve kısa çorap giymesini uygun bulmadığını, daha kapalı giyinmeleri için genelge hazırlayacağını söylüyor.
Sofranın diğer konuğu Dr. Reşit Galip Bey itiraz ediyor:
- Yanlış düşünüyorsunuz beyefendi, diyor, bu bir geriliktir. Kadınlar artık eski durumda yaşayamazlar. İnkılâpların en mühimi kadınlara verilen haklardır...
Atatürk, Maarif Vekili’nin güç duruma düşmesinden hoşlanmıyor:
- Bu konuyu uzatmayalım, burada kapatalım. Kısa çorap giyip giymemek çok önemli değildir, sonra tartışırız.
Ancak Reşit Galip Bey görüşlerinde ısrar ediyor... Bunun üzerine Atatürk:
- Yorgun görünüyorsunuz, madem konuşmalar da hoşunuza gitmiyor gidip istirahat edebilirsiniz...
Reşit Galip aldırmıyor:
- Burası milletin sofrasıdır, kendimi iyi hissediyorum kalkmam...
Atatürk "O zaman biz kalkalım" diyor ve odasına çekiliyor.
Reşit Galip Bey sabaha kadar Saray’da pencerenin yanında tek başına oturuyor... Sabah Başkâtip Tevfik Bey’den 25 lira borç alıp Ankara’ya gidiyor.
Bir süre sonra Atatürk, Dr. Reşit Galip’i Maarif Vekili yapıyor.
Bu hadise Güneş Kazdağlı’nın yazdığı Tübitak Yayınları’ndan çıkan "Atatürk ve Bilim" adlı kitapta yer alıyor... Cumhuriyet Türkiyesi’nde yalakalığın değil mertlik, dürüstlük, liyakat gibi değerlerin geçerli olduğuna pek güzel bir örnek oluşturuyor.
Bir kadın kısık sesle konuşuyorsa bir şey istiyor demektir.
Sesini yükseltiyorsa bilin ki istediğini elde edememiştir...
Herhangi bir kentin ana caddesine ışınlandığınızda otomobillere bakarak nerede olduğunuzu nasıl anlarsınız? İşte size ipuçları:
Bir el direksiyonda, diğeri pencereden sarkıyorsa; Paris
Bir el direksiyonda, diğeri kornada ise; New York
Bir el direksiyonda, diğeri gazetede, ayak gaz pedalındaysa; Boston
Her iki el de direksiyonda, gözler kapalı, her iki ayak da frende ve vücut korkuyla titriyorsa, Californiya’da araba kullanan bir Ohio’lu.
Hem el kol hareketi yapılıp, hem de ayak gaz pedalından ayrılmıyorsa ve sürücü arka koltuktakine bir şey anlatmak için sürekli arkaya dönüyorsa; İtalya.
Bir el kornada, bir el dışarıda, bir kulak cep telefonunda, diğeri yüksek sesle müzik dinliyor, ayak gaz pedalında, gözler bayan yayalar üzerinde ve sürücü yandaki arabadan biriyle konuşuyorsa; tabii ki Türkiye’desiniz...
Sivil Anayasa Grubu üyesi Metin Karadağ, dünyada sadece Türklerin başına gelebilecek (ve de gelmiş) ölüm biçimlerini araştırmış... Buldukları:
Kurban Bayramı’nda, kaçan koçu yakalamaya çalışırken koç boynuzlaması sonucu ölüm. (Kahramanmaraş’ın Çoğulhan Kasabası)
Mideye kaçan sineği öldürmek için ağza Sheltoks sıkmak suretiyle ölüm. (İstanbul / Sultanbeyli)
Bir otomobile 11 kişi bindikten sonra viyadüğe uçmak suretiyle ölüm. (Molla Gürani Viyadüğü)
Balkona 50 kişinin çıkması sonucu, balkon çökmesi suretiyle ölüm. (Dudullu’da, bir köy düğününde)
Tahtakurusu ve diğer haşeratı öldürmek için yatağı ilaçladıktan sonra aynı yatakta uykuya dalarak zehirlenme suretiyle ölüm. (Bodrum / Yalıkavak)
Yolda yürürken kafaya balkon düşmesi suretiyle ölüm. (Yine Dudullu)
Para çekmek amacıyla girilen bankamatik gişesinde elektrik çarpması suretiyle ölüm. (Ziraat Bankası Bozcaada bankamatiği)
Trafik kazasından yaralı olarak kurtulduktan sonra hastaneye kaldırılırken cankurtaran aracının kaza yapması sonucu ölüm. (Pek çok yerde)
Alkollü durumda TEM otoyolunda seyreden bir araçtaki beş kişinin radyoda çalmaya başlayan oynak bir şarkı sonrası aracı sağa çekmeleri...Otoyolda göbek aterken 3’ünün araç çarpması sonucu ölümleri. (Adapazarı / Hendek)
İdam cezası kalktı. Ama sadece insanların idam cezası... Ali Sirmen dostumuz uyardı dün:
- Hayvanların idam cezası devam ediyor...
- Aa, nasıl olur?
-Yarınki yazımı göndereyim, Sağlık Bakanı Durmuş’un 20 Şubat 2002 tarihli "itlaf genelgesi"ni oku...
2958 sayılı genelge şöyle diyor: "Sokaklardan toplanıp barındırma merkezlerine gönderilen kedi ve köpekler sahiplenilmediği takdirde uyutulacaklardır."
Barınaklardaki "uyutma" operasyonu belli ki hâlâ devam ediyor...