Liseli bıçkınlarız... Sene 60’lar... Kadıköy Altıyol’daki evimizin hemen yanında küçük boş bir arsa var. Oradaki gazoz fabrikasının işçileriyle minyatür maçlar yapıyoruz. Çalımlar atılıyor, artistik hareketler birbirini izliyor, goller sıralanıyor. Arsayı çeviren evlerin pencerelerinden bizi izleyenler oluyor. Fakat camın önünde oturan bir abla ile kardeş bize hiç bakmıyor. Abla ile kardeş; Duygu Asena ile kardeşi İnci Asena. Orasının yatak odası olduğu camın kenarındaki ranzadan anlaşılıyor. Günün her saatinde abla kardeş odada çene çalıyorlar. Mevzular o kadar ateşli olmalı ki başlarını çevirip pencereden dışarı birkaç saniye göz attıkları bile vaki olmuyor. Oysa biz mahallenin serserileri onlar için ne atraksiyonlar yapıyoruz sahada. Tek gözümüz topta, tek gözümüz onların penceresinde. İkisi de kızıl saçlı, alımlı kızlar. İnci Asena birkaç yıl sonra güzellik kraliçesi de seçildi malum. Bize gelince... Biz mahalle delikanlılarının kızlarla medeni ilişkiler kuracak cesaretimiz
Aydın Boysan ağabeyimle seyahate çıkıyoruz... Yıl 1992... Uçakla Helsinki... Helsinki’den Letonya’nın başkenti Riga.. Oradan Leningrad... Finlandiya Havayolları Finnair, Aydın ağabeyim için iki kişilik seyahat programı yapmış, o da refakatçi olarak beni davet etti, birlikte yollardayız...
***
Helsinki’de havaalanından otele giderken otobüste önümüzde iki hanım oturuyor. 50’li yaşlarda sempatik kadınlar. Aynı otele giriyoruz... Ertesi gün otelden çıkıp havaalanına giderken otobüste yine bu hanımlar var. Üstelik bizimle birlikte aynı uçağa biniyorlar. Letonya’nın başkenti Riga’ya birlikte iniyoruz. Adeta birbirimizi takip ediyoruz. Ertesi gün bir kafede Aydın Ağabey ile otururken kadınlardan biri önümüzden geçiyor. Artık dayanamıyor sesleniyoruz. Kadın dönüyor. Bize gülüyor. Kahve davetimizi geri çevirmeyerek masamıza geliyor... Arkadaşı otelde kalmış, o yalnız başına gezintiye çıkmış. Adının İngrid olduğunu öğreniyoruz... Arkadaşı Betty ile birlikte Letonya’ya eski akrabalarını görmek için
“Atatürk klasik müzik ve halk müziğini yasaklatmıştı...”
Bu ağızlarda sakız haline gelen yalanı son olarak TV’de birkaç gün önce de bir profesör hanımın ağzından duyduk.
Evet, 1934 yılında klasik müzik radyolardan sekiz aylığına kaldırıldı. O günlerde Atatürk’ün “Bu musiki bizim heyecanımızı ifade etmekten uzaktır” gibi sözleri çok işitiliyordu. O yıl Meclis açış konuşmasında da bu konuya değinince İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın emriyle radyolarda alaturka çalınması yasaklandı. Resmi yasak yoktu. Sekiz ay sonra Atatürk’ün emriyle normale dönüldü.
Karar hemen yurt çapında eleştirilere yol açtı. Atatürk de rahatsızdı eleştirilerden. Bir gün tiyatro sanatçısı Vasfi Rıza Zobu’yu Köşk’e davet etti. Yemek sonrası ondan bir oyunda söylediği “Ah o güzel gözlerine hayran olayım” şarkısını söylemesini istedi. Vasfi Rıza şarkıyı okudu. Atatürk şöyle dedi:
“Şu okunan ne güzel bir eser, ben de zevkle dinledim. Ama bir Avrupalıya
İzmir deyince..
Aklıma büyük bir il değil, sadece tatil şehri gelir...
Son birkaç yıl hariç önceleri yıllık iznimin en az bir haftasını İzmir’de geçirirdim.
Genelde Balçova otellerinde kalırdım.
Belli günlerde şehre iner Kordon’da yürür, Alsancak tarafında dolaşır, Sevinç Pastanesi’ne uğrar, kalabalığa karışırdım.
İzmir benim için kafa dinleme yeriydi...
Çünkü İzmir’de İstanbul’un gürültüsü ve karmaşası yoktur.
Gazetelerde haber:
“NATO’nun ‘Defender Europe 21’ tatbikatı için ABD, Yunanistan’ın Batı Trakya bölgesinde yer alan Dedeağaç’a 1800’den fazla zırhlı araç ve 20 bin asker çıkarıyor. Tatbikata Yunanistan’ın ilk kez dâhil edilmesi dikkat çekti.”
ABD Yunanistan’da üsler kuruyor. Yunanistan’la ortak tatbikatlar yapıyor.
Yunanistan savunma bütçesini bu yıl beş kat artırdı. Avrupa Birliği ile ABD’yi bize karşı birleştirdi. Suudi Arabistan,
Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Mısır,
Güney Kıbrıs hep birlikte Türkiye’ye karşı askeri iş birliği adımları atıyor.
Hindistan bile binlerce kilometre öteden geldi, Yunanistan ile askeri iş birliği görüşmeleri yapıyor.
Yunan basınını yakından izliyoruz.
NATO eski başkomutanı Wesley Clark’ın videoda bir konuşmasını izliyoruz. Anlatıyor:
“11 Eylül saldırılarından yaklaşık 10 gün sonra Pentagon’a gittim.
Savunma Bakanı Donald Rumsfeld ve yardımcısı Paul Wolfowitz’i gördüm.
Eskiden benimle birlikte çalışanlara selam vermek için aşağı kata indim. Komutanlardan biri beni içeri çağırdı ve:
- Biraz içeri gelip benimle konuşmalısınız, dedi.
- Siz çok meşgulsünüz, dedim.
- Hayır, dedi, karar verdik, Irak’la savaşa gireceğiz.
Tarih 20 Eylül ya da o tarihe yakındı.
İsveç dönüşü Paris’te bir hafta kaldım. Yorulmuştum. Mayıs güneşi güzeldi. Bir hafta Seine Nehri’nin kıyısındaki taşların üzerinde yattım. Bir yılda kazandığım para bir haftada suyunu çekti. Yurda beş parasız döndüm. Yıl 1966... Okulu bitirip diplomat olacak diye umutlandığı oğlunun İsveç’e gidip bir yıl serserilik yapması annemi müthiş üzmüştü. Ona İsveç’ten armağan olarak bir elektrik süpürgesi alıp, dönmeden önce kargoya vermiştim.
***
Birkaç hafta sonra süpürgenin gümrüğe geldiğini haber verdiler.
Sirkeci’deki Gümrük Müdürlüğü’ne gittim, malı çekmek için işlemlere başladım. Memurların masaları yan yana dizilmişti. Formlar dolduruluyor, komisyoncuların adamı olan muameleciler formları sırayla o masadan o masaya götürüp damgalatıyordu. Ben de aralarına katıldım. Manzara garipti. Formlar uzatılırken altına bir kâğıt para (2.5, 5, 10, neyse) sıkıştırılıyor, memur parayla birlikte formu alıyor, parayı ustaca alt çekmeceye bırakıyor, kâğıdı
Kendisini solcu, sosyalist, sol liberal diye tanımlayan pek çok entel aynı zamanda Atatürk ve Cumhuriyet karşıtıdır.
Atatürk karşıtlığı onlar için adeta solcu olmanın koşuludur.
Prof. Dr. Barış Doster son yazdığı “Milli Mücadele Işığında Türkiye” kitabında bu tipleri ele alıyor. Diyor ki:
“Ülkemizde solcu olmanın ön koşulu Atatürk’e, Kurtuluş Savaşı’na, Cumhuriyet’e sahip çıkmaktır. Çünkü tam bağımsızlıkçı gelenek, antiemperyalist mücadele, halkçı ve devletçi ekonomi, aydınlanma, kadın erkek eşitliği, feodalizm karşıtlığı, laiklik, çağdaşlık, hep Kemalist birikimin içindedir.”
Atatürk’e şaşı bakanlar gerçek solcu mudur?
Doster anlatıyor:
“Mesela sabahtan akşama kadar kerameti kendinden menkul bir ‘insan hakları, hukuk devleti, özgürlük, demokrasi, sivil toplum, Kürt meselesi’ söylemini dile dolayan sol çevrelerin halkın somut, güncel, yakıcı sorunlarına ilişkin tek bir çözüm önerileri yoktur. Ulaşımdan eğitime, sağlıktan tarıma dek halkın