104 emekli amiralin Montrö’yü savunan ortak bildirisi öyle anlaşılıyor ki, en az birkaç gün gündemin birinci maddesi olacak. Böylece işsizlik, enflasyon, korona virüs vs. ikinci plana düşecek.
İlk yansımalar... Hemen her olaydan sonra iktidar bloğunun bölüneceği umuduna kapılan muhalefet, Amiraller Bildirisi ile bir anda ikiye bölündü. CHP amirallerden yana tavır aldı. Sözcü Faik Öztrak amirallerin bildirisinden darbe iması çıkarılamayacağını kaydetti, “amiraller fikir öne sürmüşlerdir” dedi.
DEVA Partisi ve Gelecek Partisi, bildiriden “darbe iması” çıkardılar. Ahmet Davutoğlu Montrö’nün önemine değinmekle birlikte amirallerin açıklamayı gece yapmasını eleştirdi.
İYİ Parti Genel Başkan Meral Akşener, bildiriyi “Zevzeklik” olarak niteleyip “İktidar partisine üzerinde tepinme fırsatı doğmuştur” derken Parti Sözcüsü Yusuf Ağıralioğlu bildiride aynen iktidar mensupları gibi “darbe iması” görenlerden... Genel Başkan Başdanışmanı, İzmir
Fenerbahçe eski başkanı Aziz Yıldırım vermiş veriştirmiş.
O arada şunları söylüyor:
“Ben ‘Fenerbahçe şike yapmadı’ diyorum. Ama ‘Galatasaray şike yaptı’ diyorum. Bu ülkeye şikeyi Galatasaray getirmiştir. 8-0’ları unutmadık.”
Sayın Yıldırım’ın başkanlığı sırasında Fenerbahçe şike yaptı mı, yapmadı mı? 19 Temmuz 2006 tarihli yazımız arşivde duruyor. Bakın aynen şöyle demişiz:
“Yıl 1998... Ligin sonları... Fenerbahçe’nin bir yöneticisi, bir aracı ile Şekerspor kalecisi Murat Karasu’ya Ankara’daki maçta gol yemesi için 100 bin dolar teklif ediyor. Murat, helal süt emmiş bir genç. Durumu kulübe bildiriyor. Sonra mı? Şike aracısı şahıs maçtan az önce soyunma odası kapısında yakalandı. İfadesinde Fenerbahçe kulübünde kiminle ilişkide olduğunu isim vererek anlattı. Şekerspor Başkanı Cengiz Sezer, ertesi gün yaptığı basın toplantısında bu olayı gazetecilere aktardı. İlginçtir. Tek bir gazete o sözlere yer vermedi. Sadece biz Açık Pencere’de yazdık. Buna rağmen Federasyon soruşturma
Gaziantep Üniversitesi kampüsündeki büyük Atatürk resmi kaldırıldı.
Tekirdağ’da bir ilkokul bahçesindeki Atatürk büstü saldırıya uğradı.
Atatürk’ün 1926-1937 yılları arasındaki yurt içi gezilerinde kullandığı, son 13 yıldır da Alsancak Garı önünde sergilenen özel vagonu önce kapalı alana çekildi, sonra da ziyarete kapatıldı.
Danıştay kararıyla Andımız yasaklandı.
Devlet madalyalarından Atatürk resmi kaldırıldı.
Askeri okullara girişte tarikat mensuplarına konulan engeller kaldırıldı.
Harp Okullarındaki bazı kursların müfredatından Atatürk adı çıkarıldı.
Gazetelerde her gün bunlar ve benzeri haberleri okuyoruz.
Bodrum Konacık’ta bir sitede yaşayan dostumunuz evine MUSKİ’den geldiler. MUSKİ, Muğla Su ve Kanalizasyon İdaresi’nin kısa adı. Görevliler site sakinlerine su sayaçlarının değiştirilmesi gerektiğini bildirdiler. Site sakinlerinin su sayaçlarından şikâyeti yoktu. İtiraz ettiler. Bunun üzerine kendilerine yönetmelik gösterildi. Yönetmeliğin ilgili maddesi şöyleydi:
“Ölçü ve ölçü aletleri muayene yönetmeliğinin 9. maddesinin b fıkrası gereğince elektrik, su ve gaz sayaçlarının periyodik muayenelerinin 10 yılda bir yaptırılması zorunludur.”
Site sakinleri itirazlarını sürdürdü:
- Burada sayaç değişir diye yazmıyor, 10 yılda bir muayene yapılması gerektiği yazıyor.
Görevliler itiraza kulak asmadı:
- Uygulama böyle, 10 yılda bir sayaçları değiştiriyoruz.
- Ayrıca, bizim site inşa edileli 10 yıl olmadı ki.
- Saatlerin imal tarihi önemli.
Sinemaya adımımı nasıl attım...
Bu başlık altında bir şeyler yazmak isterdim. Ama sinemaya çok istesem de adımımı atamadım. Kıyısından döndüm...
Sene 1971... Televizyondan atılınca, yönetmen arkadaşım Tunca Yönder’le birlikte Odak Reklam’ın kapısını çaldık. Şahin Tekgündüz TRT Haber Merkezi’nden ayrılmış, Odak Reklam’ı kurmuştu. Tunca ile sinemalara reklam filmi yapmaya başladık.
Hafta içinde filmleri çekiyoruz. Cuma akşamı otobüsle İstanbul’a gidiyoruz. Cumartesi, pazar filmlerin montajları yapılıyor. Küçük parçalar birbirine bağlanıyor. Pazar öğlen sonrası seslendirme hallediliyor. Akşam yine otobüsle Ankara’ya dönülüyor. Pazartesi sabahı filmler sinemalara dağıtılıyor. Mevsim kış. Otobüsler bazen kara saplanıyor. Bazen kayıp yol kenarlarındaki araçlara tosluyor. İş zor. Ama zorluğu umursamıyoruz. Özellikle hafta sonları güzel geçiyor. Acar Film’de çalışıyoruz. Yılmaz Güney de filmlerinin montajını orada yapıyor. Yılmaz’ın çalıştığı geceler stüdyo şenlik halinde. O zaman
TBMM Başkanı Prof. Mustafa Şentop, çarşamba akşamı bir televizyon kanalında Cumhurbaşkanı’nın İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesini savunurken şöyle dedi:
“Cumhurbaşkanı, İstanbul Sözleşmesi’nden kararnameyle çekildiği gibi, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nden de diğer uluslararası anlaşmalardan da çekilebilir.”
Deniz hukuku konusunda yetkili bir isim olan E. Tümamiral Cem Gürdeniz bu sözleşmenin önemini “Lozan Antlaşması’nı Cumhuriyet’in omurgası kabul edersek, Montrö Sözleşmesi bu omurganın en önemli tamamlayıcı kısmıdır” diyerek belirtti. ABD’nin uzun yıllardır Karadeniz’e çıkmak istediğini, Montrö’nün buna engel gördüğünü anımsattı.
E.Büyükelçi Onur Öymen ise şu hatırlatmayı yaptı:
- Montrö Sözleşmesi’nden çekilince boğazlar hangi hukuka göre yönetilecek? Lozan Antlaşması’nda boğazların bazı bölümlerinin askersizleştirilmesi ve bir komisyon tarafından denetlenmesi öngörülüyordu. Bu rejime mi
Resmi Gazete’de yayımlanan bir yönetmelikle...
TSK’ya subay ve astsubay yetiştiren Harp Okulları’na giriş şartlarında önemli bir değişiklik yapıldı. Önceki yönetmelikte bulunan “irticai ve bölücü görüşleri benimsememiş veya bu faaliyetlere karışmamış olmak” hükmü kaldırıldı. Bunun yerine, “terör örgütlerine veya milli güvenliğe karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen gruplara üyelik, iltisak ya da irtibatı bulunmamak” şartı getirildi.
Bu son maddeyi okuyan bir dostumuz:
- Kim karar verecek, o önemli sorusunu ortaya attı.
Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz, Cumhuriyet’e verdiği demeçte şunları söyledi:
“Bu değişiklikle tarikatlara ve cemaatlere, eğer iktidara karşı bir tavırları yoksa harp okullarına giriş yolu açılmış oluyor. İktidarın, ‘Bize yakın olursa, tarikatların orduya yerleşmesinde hiçbir sorun yok’ anlayışının yansımasıdır. Görülüyor ki iktidar geçmişten hiçbir ders çıkarmamıştır.”
Son günlerin en kritik kararlarından biri de bu yeni yönetmelik oldu.
İ
Almanya Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na birlikte girdiler. Önde Dr. Özlem Türeci ve Prof. Uğur Şahin.
Arkalarında, üç adım gerilerinde, Almanya Başbakanı Angela Merkel.
Koronavirüse karşı ilk aşıyı geliştiren bilim insanları Özlem Türeci ile Uğur Şahin’e Almanya’nın en yüksek devlet madalyası veriliyordu. Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier kısa törende dedi ki:
“Çin’in Vuhan kentindeki virüs salgınından bir pandemi oluşacağını erkenden görmekle kalmadınız. İleri görüşlülüğünüzü, bilgi ve keşif ruhuyla birleştirerek on yıllardır sürdürdüğünüz araştırmanın deneysel yönünün bir aşıya dönüşebileceğini gördünüz.
Henüz Avrupa’ya ulaşmadan virüsün önünü kesecek ve hayat kurtaracak bir aşı geliştirmek için Işık Hızı adlı projeyi hayata geçirdiniz. Yol açıcı keşfiniz insan hayatı kurtarıyor, yaşamları kurtarıyor, toplumsal, ekonomik, kültürel olarak hayatta kalmamızı güvence altına alıyor.”
Türeci ve Şahin,