Aydın Boysan ağabeyimle seyahate çıkıyoruz... Yıl 1992... Uçakla Helsinki... Helsinki’den Letonya’nın başkenti Riga.. Oradan Leningrad... Finlandiya Havayolları Finnair, Aydın ağabeyim için iki kişilik seyahat programı yapmış, o da refakatçi olarak beni davet etti, birlikte yollardayız...
***
Helsinki’de havaalanından otele giderken otobüste önümüzde iki hanım oturuyor. 50’li yaşlarda sempatik kadınlar. Aynı otele giriyoruz... Ertesi gün otelden çıkıp havaalanına giderken otobüste yine bu hanımlar var. Üstelik bizimle birlikte aynı uçağa biniyorlar. Letonya’nın başkenti Riga’ya birlikte iniyoruz. Adeta birbirimizi takip ediyoruz. Ertesi gün bir kafede Aydın Ağabey ile otururken kadınlardan biri önümüzden geçiyor. Artık dayanamıyor sesleniyoruz. Kadın dönüyor. Bize gülüyor. Kahve davetimizi geri çevirmeyerek masamıza geliyor... Arkadaşı otelde kalmış, o yalnız başına gezintiye çıkmış. Adının İngrid olduğunu öğreniyoruz... Arkadaşı Betty ile birlikte Letonya’ya eski akrabalarını görmek için geldiğini söylüyor. Sonra da kendi acı hikayesini anlatıyor.
***
İkinci Dünya Savaşı’nda Ruslar Letonya’yı işgal ettiğinde İngrid 4 yaşındadır. Babası işgale karşı çıkan aydınlar arasındadır. Bu nedenle Ruslar tarafından tutuklanıyor, yargılanıyor, ailesiyle birlikte Sibirya’ya sürgüne gönderilmesine karar veriliyor. Adam eşi ve 4 yaşındaki kızının kendisiyle birlikte sürgüne gönderilmesine razı değildir. Onları sürgünden kurtarmanın tek yolu vardır. O tek yolu deniyor. Hapishanede kendini asarak intihar ediyor. İngrid babasının cenaze töreni resimlerini çantasından çıkarıp gösterdi. İyi giyimli, asil görünüşlü insanlar görünüyor cenaze töreninde. İngrid o zamanlar ne olup bittiğini tam anlamıyor. Annesi alıyor kızını, birlikte İngiltere’ye göçüyorlar. Kederli anne yıllarca terzilik yaparak İngrid’i okutuyor, ona yeni bir hayat sağlıyor. İngrid büyümüş, okumuş, çalıştığı işlerde başarı kazanmış, çok iyi yerlere gelmiştir.
***
Yıl, dediğimiz gibi 1992... Berlin Duvarı yıkılmış, Letonya gibi ülkelere seyahat kısa süre önce serbest bırakılmıştır... İngrid bu fırsattan istifade yaklaşık 50 yıldır görmediği kimi akrabalarını aramak için Riga’ya gelmiştir. Ertesi gün onları aramaya başlayacağını söylüyor.
Bu dramatik hikâye bizi de etkiliyor. Söyleyecek laf bulamıyoruz...
O gün bizim programda Jurmela var. Jurmela, komünist parti büyüklerinin tatil yaptığı, Baltık kıyısında bir ormanlık bölge. Kiraladığımız araçla gidip orayı gezeceğiz. İngrid ve arkadaşı Betty’yi de davet ediyoruz. Kabul ediyorlar. Araç bizi Baltık kıyısına Jurmela ormanlarına götürüyor. Komünist Parti üyelerinin tatil yaptığı orman evlerini görüyoruz. Aslında gecekondu bile sayılmaz. Bizim orta halli ailelerin tatil evleri kadar bile lüks değil… Ama yağmur ormanları hayli güzel. Birlikte dolaşıyoruz. Aydın Ağabey ile İngrid iyi anlaşıyorlar. Bir ara ormanda kovalamaca bile oynuyorlar. Aydın Ağabey, İngrid’i yakalamaya çalışıyor. Bende bir kamera var. Bütün bu geziyi videoya çekiyorum. İngrid bir ara gözümüzün önünde kıvrılarak uzayan bir nehrin kıyısında duruyor, dakikalarca nehrin kaybolduğu ufka doğru bakıyor... Gözleri dalıyor. Akşam birlikte kentin en lüks lokantasına gidiyoruz. Letonya büyük bir sefalet yaşıyor o günlerde. Caddelerde bütün telefon kulübeleri kırılmış. Benzin kuyrukları oluşmuş. En lüks dedikleri lokanta bile çok ucuz. Üstelik pek kimseler yok masalarda. Aydın Ağabey, İngrid ile dans ediyor. Gece neşeli bitiyor...
Ertesi sabah erkenden Leningrad’a gideceğiz. İngrid ve Betty otelin önüne inip bizi yolcu ettiler. Dostluğumuz kısa sürmüştü.
***
Leningrad gezisini de bitirip yurda dönüşümüzün üzerinden birkaç ay geçmişti. Bir gün Aydın Ağabey ve eşi Suzan Hanım evimize misafirliğe gelmişti. Hoşbeş ederken aklıma Aydın Ağabey ile gezimizin videosu geldi. Kamerayı televizyona bağladım. Gezimizin görüntüleri ekrana yansıdı. Görüntüler güzel güzel giderken birden ekrana Aydın Ağabey ile İngrid’in Jurmela ormanlarındaki koşmaca oyunu gelmesin mi?
Suzan Hanım kalender insandı. Aydın Ağabey’in yaptığı hiçbir şeyi garipsemez, yargılamazdı. O sahneleri de gülümseyerek izledi. Başını iki yana sallayarak çocuk azarlar gibi şakadan “Ah Aydın, ah Aydın” dediği kalmış aklımda.
***
Sonraki yıllarda Aydın Ağabey’e zaman zaman iki hanımla yarım kalan dostluğumuzu hatırlatıp şaka yollu sorardım:
- Acaba Riga’da birkaç gün daha kalıp İngiliz hanımlarla arkadaşlığı sürdürse miydik?
Aydın Ağabey o filozof tavrıyla:
- Güzel anlar yarım kaldığı için akılda kalır, demişti, eğer tamamına erse şimdi çoktan unutmuş olurduk...
***
Riga’nın orta yerinde bir büyük park vardı. Bu parkın kapısında Romanlar çiçek satıyordu. Küçük menekşe buketleri falan. Parkın içinde yerlere ağaç gövdesi şeklinde metal kitabeler konulmuştu. Bu kitabelere o ülkenin ünlü yazarları, yönetmenleri, sanatçılarının isimleri, meslekleri, doğum ve ölüm yılları kazınmıştı. Küçük çocuklarıyla parkı gezen aileler kapıdan satın aldıkları çiçekleri bu kitabelerin üzerine bırakıyordu. Evet Letonya kriz hatta sefalet içindeydi o yıl. Ama bir buket çiçeğe para verip ülkenin değerli insanlarına saygı ifade etmeyi de ihmal etmiyor, bunu adeta görev biliyorlardı. Çocuklar da böylece öğreniyordu sanata ve atalarına saygıyı...
***
Letonya’yı bugün göz ucuyla izliyorum. O günlerin dökülen Letonyası gelişti, Avrupa’nın refah devletleri arasına girdi.
Riga’nın da Avrupa’nın en şık başkentlerinden biri haline geldiğini gidip görenler anlatıyor.
Günün birinde Riga’ya yolunuz düşerse o parka mutlaka uğrayın, Letonyalı sanatçıların kitabeleri üzerine birkaç buket çiçek koyun... Bilvesile bizleri de anmış olursunuz...
ALBÜMDEN
Çiçek Pasajı’nda bir dostluk gecesi.. Soldan sağa Aydın Boysan, Varlık Özmenek, ben ve Nejat Borel... Opera sanatçısı Nejat Borel, böyle gecelerde bize aryalar söylerdi.. Ama böyle küçük kapalı yerlerde değil. Ancak bir meydana çıkmamız gerekirdi. Çünkü Nejat arya söylediği zaman her taraf zangır zangır titrerdi... Öyle muazzam bir ses...