Mustafa Kemal Atatürk, 30 Ağustos 1924’te Dumlupınar’da, Meçhul Asker Anıtı’nın temel atma töreninde yaptığı konuşmayı şu sözlerle bitirir:
“... Uygarlığın yeni buluşları, olağanüstü teknik başarıları, dünyayı değişmeden değişmeye sürükleyip durduğu bir evrede, yüzyılların eskittiği davranış ve düşünüşlerle, geçmişe saplanıp kalmakla, varlığımızı korumak olanaksızdır…
Gençler! Geleceğe güvenimizi güçlendiren ve sürdüren sizsiniz. Siz, almakta olduğunuz eğitimle, bilgiyle, insanlıktaki üstünlüğün, yurt sevgisinin, düşünce özgürlüğünün en değerli örneği olacaksınız.
Ey yükselen yeni kuşak! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek, yüceltecek ve yaşatacak olan sizsiniz.”
Ne güzel sözler ne yüce bir sesleniş…
***
Son yıllarda yeni bir moda çıktı. 30 Ağustos zaferini bin yıl önceki Malazgirt zaferiyle eşitlemek, Atatürk ile Alparslan’ı aynı kefeye koymak! İki farklı kahramanı aynı resim karesinde gösteren
Hafta sonu sabah vakti Kısıklı’ya çıktım. Benim çocukluk yıllarımın bir bölümü Çamlıca’da geçti. Kısıklı’da, Bulgurlu’da, Ümraniye’de oturduk. Üsküdar’dan gelen tramvay son durak Kısıklı’nın meydanında büyük bir gacırtıyla yarım daire çizerek durağa gelirdi. Vatman bir süre soluklanır, ardından Üsküdar veya Kadıköy yolcusunu alıp, aracı yokuş aşağı koyuverirdi. Tramvay durağı ile caminin arasında Setüstü kahvesi vardı. Sette yazlık portatif sandalye ve masalarda oturulur, çay, kahve eşliğinde meydan seyredilirdi. Aynı sırada yolun ötesinde İzmir Gazinosu yer alırdı. Orada kâh İsmail Dümbüllü’nün orta oyunlarını, kâh Ahmet Üstün veya Abdullah Yüce gibi ünlü şarkıcıların konserini izlerdik. Dümbüllü, orta oyununu sahnede değil seyircilerin ortasında oynardı. Adı üstünde, orta oyunu idi. Oyun icabı bir ara kenardan ortaya bir salatalık atılır, Dümbüllü o tarafa dönerek, “Beyefendi kartvizitinizi
Seher vakti toplar gümbürdüyor. Büyük Taarruz başlıyor.
Tarih 26 Ağustos 1922. Başkumandan Mustafa Kemal komutasındaki ordumuz işgalci Yunan ordusuna karşı büyük taarruzu başlatıyor. Şiddetli muhabereler Başkumandanlık Meydan Muharebesiyle 30 Ağustos’ta sonuca ulaşacak, kazanılan zafer tarihe altın harflerle kazınacaktır.
Zafer Mustafa Kemal’in strateji dehası, komutanların ustalığı, ordumuzun kahramanlığı, halkın büyük özveriyle sağladığı mali ve manevi destekle kazanılmıştır.
Büyük Taarruz’dan sonra Yunan orduları İzmir’e kadar takip edildi. 9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtarılmasıyla Anadolu işgalcilerden temizlenmiş oldu.
Biz, Birinci Dünya Savaşı’nın yenik devletleri arasında olup da esarete boyun eğmeyen ve istiklalini tekrar kazanan tek devletiz.
Almanya Türkiye’yi ilk ve son kez o dönemde kıskanmış, Alman basını Türkiye’nin bağımsızlık savaşını alkışlarken, savaşta teslim olan ancak böyle bir refleks göstermeyen Alman halkını ve yöneticilerini eleştirmiştir.
Bu ülke halkı Birinci Dünya Savaşı’nı yenik bitirmiş,
Hemen her gün yeni bir anket yayımlanıyor. Millet İttifakı yüzde şu kadar, Cumhur İttifakı yüzde bu kadar... Falanca partinin oyu düştü, filanca partinin oyu yükseldi...
Aynı akşam televizyonlarda tartışmalar, seçime yönelik geyik muhabbetleri izleniyor.
Peki, seçimden sonra ne olacak?
Bunu tartışana pek rastlamıyoruz.
Diyelim ki bugünün muhalefet partileri yarın seçimi kazandı.
Hangi sorunu, nasıl çözecekler?
Formülleri nedir?
Eğitim konusunda ne düşünüyorlar?
28 Şubat davasında müebbet hapis cezası alan, yaşları 70 ile 84 arasında değişen 14 general birer ikişer tutuklanıyor.
Yüklenen suç: “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini cebren devirmeye, düşürmeye iştirak”...
Milli Güvenlik Kurulu’nda 28 Şubat 1997 tarihinde alınan 18 maddelik karar sonradan darbe sayılmış, bu bağlamda Genelkurmay’da kurulan Batı Çalışma Gurubu cunta olarak nitelenmiştir.
Kararlar genelde laikliğin korunmasına, tarikatların takibine, imam hatip okullarının orta bölümlerinin kapatılmasına, vs. yöneliktir.
Kararlar darbe sayılsa da, Başbakan Erbakan dört ay daha görevde kalmış, koltuktan darbeyle değil kendi iradesiyle istifa ederek ayrılmıştır.
Kararların altında onun imzası da vardır.
28 Şubat davasının açılması için Erbakan’ın vefatı beklenmiştir. Dava süreci 28 Şubat toplantısından 14 yıl sonra yani 2011 yılında başlatılmıştır.
Erbakan sağlığında tek kez olsun darbeden söz etmemiş, askerlerden şikâyetçi olmamıştır. Dava sağlığında açılsa yine 28 Şubat’ın darbe olmadığını söyleyecekti.
Afganistan’dan yeni bir göç dalgası gelir mi? Gelmez. Eğer biz davetiye çıkarmazsak, gelmemesi gerekir. Çünkü Kabil ile Van şehirleri arası 3 bin 30 kilometredir. Arada İran toprakları var. İran sınıra yakın üç merkezde göçmen kampları kuracağını, buraya geri dönüşüne söz veren göçmenleri alacağını açıkladı. Ayrıca, Afganistan’ın Özbekistan, Türkmenistan ve Tacikistan gibi sınır komşuları var. Suriye bize yakındı. Afganistan’dan aileler çoluk çocuk ve taşınabilir yükleriyle kalkıp Türkiye’ye gelmezler. Gelemezler. Tabii eğer biz davetiye çıkarmaz, özel olarak taşınmalarına yardımcı olmazsak.
Peki, geçenlerde sınırımızdan kafileler halinde gelen genç erkekler kimlerdi diyeceksiniz. Tahminimizi yazdık. ABD vize için başvuracak Afganlara güvenli ülkelere gidip, oradan başvurmalarını bildirmiş, Türkiye’yi de bu ülkeler arasında saymıştı. İran sınırından giren erkekler ABD’ye başvuru yapacak kitlelerdi. Ya da NATO tarafından eğitilecek bireyler. Öyle tahmin
ABD bundan 20 yıl önce İkiz Kuleler’in saldırıya uğramasından Bin Ladin’i sorumlu tutarak Afganistan’a çöktü.
Oraya demokrasi ve özgürlük götürecek, Taliban’ı yok edecek ve böylece Afganistan’ı bir terör üssü olmaktan çıkaracaktı.
Kabil’de yönetimi kendi adamlarının eline verdi. Aynı zamanda Afgan düzenli ordusunu eğitmek ve donatmak için milyarlarca dolar harcadı.
Amerikan ordusu 20 yıl sonra Afganistan’dan kaçıyor. Çekilmiyor, kaçıyor. Bagram başta olmak üzere kurduğu üslerden malzemeyi alıp götüremiyor, orada bırakıyor. Büyükelçilik personelini kaçırırken, binayı ve içindekileri olduğu gibi bıraktı. Saldırıda bulunmaması için Taliban’a ricada bulundu. Bunun adı kaçmak.
20 yılda milyarlarca dolar masrafa rağmen, bırakın ordu oluşturmayı, Kabil Havaalanı’nı işletecek ve koruyacak 600 kişilik bir Afgan personel kadrosu bile yetiştiremediler. Bu iş hâlâ Türk askerinin üzerinde. Paralar ne mi oldu? İktidar ve yandaşları tarafından
CHP Orman yangınları konusunda Meclis’e araştırma önergesi vermiş.
CHP’nin hemen her önemli konuda araştırma önergesi verdiğini görüyoruz. Ancak iktidar bu önergelerin hemen tamamını reddediyor. Böylece çok önemli konular kısa sürede gündemden çıkıyor.
Eski milletvekillerinden Yılmaz Ateş bu noktada diyor ki:
“CHP önerge verdik kabul etmediler diyerek sorumluluktan kurtulamaz. Partinin yalnızca Meclis Gurubuna bağlı çalışan 50 dolayında danışmanı var. Genel Merkez danışmanları var. Parti yöneticileri önemli konularda araştırma gurupları kurarak gerçeği araştırabilir. Kendi maaşlı uzmanları yanında üniversitelerden, sivil toplum kuruluşlarından da destek alabilir. Kritik konularda ayrıntılı raporlar hazırlayabilir. Bu raporlar hem kamuoyunu aydınlatmak hem partinin geleceğe dönük politikalarını oluşturmak açısından faydalı olur.”
CHP’yi böyle bir görev bekliyor. Biraz daha çalışmaları gerekiyor.
RIFAT ILGAZ
Sansaryan Han, Tophane Askeri Cezaevi, Toptaşı Cezaevi, Davutpaşa Askeri Cezaevi, Sultanahmet Cezaevi, Kuleli Askeri