Ekranlarda Türk askerini Afganistan’a göndermek konusunda alıştırmalar yapılıyor. Kabil havaalanını devralmamızın faydaları sayılıyor! Mesela:
- Efendim tarihi bağlarımız var... Tarih bize görev veriyor...
- Masaya oturmak için sahada bulunmamız lazım…
Bir emekli korgeneral ağzımızın suyunu akıtan bilgiler veriyor:
- Afganistan’da çok kıymetli madenler var. Amerikalılar bunun haritasını çıkardılar. Bu harita bizde de var.
(İnsan sormadan edemiyor. Kabil havaalanını korursak bu madenleri bize mi verecekler? Bu kadar değerli madenler varken ABD orayı neden terk ediyor?)
Afganistan’da 2003- 2006 yıllarında üst düzey görev yapan Hikmet Çetin Hürriyet’te şunları söylüyor:
- Türkiye Afganistan’ı yalnız bırakmamalıdır. Mutlaka orada olmalıdır... Ancak bunun önemli bir şartı var. O da Taliban’la bir görüşme olmalı ve anlaşılmalıdır...
Temmuz ayı ayrılıklar ayıdır bir bakıma. Güzel dostların ayrılışı nedense bu aylara rastlar. Misal mi?
Cağaloğlu Milliyet yılları... 90’lar... Kadim dostum, sütun komşum Teoman Erel Ankara’dan gelmiş. Akşamı zor ediyoruz. Gazetenin yurt haberleri şefi Ankaralı Erdal Çetin’i de yanımıza alıyoruz. Güneş batmadan Kumkapı’nın yolunu tutuyoruz. Orası eskiden kendi halinde bir Ermeni balıkçı köyüydü. 50’lerde bir yıl orada Ermeni komşularla yan yana yaşadık. Güzel zamanlardı. Giderek balıkçı kahvelerinin yerini özenti meyhaneler aldı. Balıkçılar başka semtlere dağıldı.
***
Sandal Restoran’a oturduk üçümüz birlikte. Rakılar geliyor, mezeler diziliyor, Ankara muhabbeti başlıyor. Ne çok şey var konuşacak. Ankara’nın Babıali’si sayılan Rüzgârlı Sokak’tan geçmişiz birlikte. Rotatiflerin ninnisini dinlemişiz. Kâğıt bobinlerin tozunu yutmuşuz. Teoman’la televizyonda birlikte programlar yapmış, siyasetçileri ifrit etmiş, deli dolu günler geçirmişiz. Geçen günleri hatırlıyor, kahkahaları
Televizyon ekranında alkol bardağı göründüğü anda buzlanma yapılıyor.
Böylece resim bulandırılarak bardaktaki alkolün görünmesi önleniyor.
Neden?
Çünkü alkol ekranda görünürse gençler özenecek, “Biz de tadına bakalım, neymiş görelim” diye bardağa sarılacak.
Böylece, her gördüğüne özenen bir gençliğimiz var farz ediliyor.
İyi de... Televizyonlarda her gece mafya filmleri oynuyor. Her boydan cins cins silahlar patlıyor. Bu silahlar sahiplerine güç kazandırıyor, silah güç sembolü olarak takdim ediliyor.
Peki, siz hiç silah sahnelerinin kısıtlandığını gördünüz mü?
Silah görüntüleri buzlanıyor mu?
HDP’li Ömer Faruk Gergerlioğlu üç ayı aşkın süre yattığı cezaevinden birkaç gün önce tahliye edildi
Milletvekili Gergerlioğlu, 5 yıl önce paylaştığı bir tweet yüzünden yargılanmış, 2 yıl 6 ay hapse mahkûm edilmişti.
Savcının hapis talebini önce alt mahkeme, ardından istinaf mahkemesi, ardından Yargıtay onaylamış, Meclis Gergerlioğlu’nun milletvekilliğini düşürmüş, polis kendisini Meclis’ten zorla çıkarmış, evinden alarak tutuklamıştı.
Meclis, Anayasa Mahkemesi kararını beklemesi taleplerini kabul etmemişti.
Gergerlioğlu bütün bunların üzerine Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Yüksek Mahkeme’nin 15 yargıcı oy birliğiyle davada hak ihlali olduğu kararına vardı. Tahliye böylece zorunlu hale geldi.
Davaya konu olan haber mi?
T24 sitesinde 5 yıl önce yayımlanan ve Gergerlioğlu’nun paylaştığı haber PKK liderlerinden Karayılan’ın, “Devlet adım atarsa, barış 1 ayda gelir” sözleriydi.
Anayasa Mahkemesi bu haberin hiçbir yerinde suç unsuru görmedi.
Bir efsanedir yıllardır dile dile anlatılır.
Şudur: Atatürk Dolmabahçe Sarayı’nda bir gece edebiyatçılarla ve şairlerle sohbet etmektedir. Genç şair Nâzım Hikmet’ten söz edilince, “Çağıralım, onu da dinleyelim” der. Nâzım’ın evine gecenin ilerleyen saatinde iki polis gönderilir. Nâzım Hikmet kendisine daveti ileten polislere sözde:
- Paşa’ya benden selam söyleyin, ben Deniz Kızı Eftelya değilim der.
Eftelya malum, devrin en ünlü şarkıcısıdır.
Yine efsaneye göre, Nâzım’ın cevabını duyunca Mustafa Kemal şöyle der:
- Aferin çocuğa. İşte şair dediğin böyle olur.
Anlatılan budur. Peki, acaba böyle bir olay var mıdır?
1960 yılında bir kongre izlemek için Moskova’ya giden gazeteciler;
Adıyaman’da tütün üreticileri bir haftadır eylem yapıyor. Karayolunu trafiğe kapatıp dertlerini anlatmaya çalışıyor.
Dertleri ne mi?
Üç yıl önce bir yasa çıktı. Tütün üretimi ve ticareti yapanlar yetki belgesi alacaktı.
Bu yasanın uygulama yönetmeliği ise ancak altı ay önce yayımlandı.
Bu yönetmeliğin zor koşulları vardı. Örneğin, en az 250 üreticinin bir araya gelip kooperatif kurması şart koşuluyordu. Kişi ve firmalar tek tek hareket etmeyecek, satış kurallara bağlanacaktı. Bu kurallara uymayana üç yıldan başlayan hapis cezası uygulanacaktı.
Adıyaman ve çevre iller sarmalık tütün yetiştiriyor. Sigara fiyatlarının büyük zam görmesi sonucu sarmalık tütüne talep artıyor. Adıyaman ve çevre illerden yurdun dört bir yanına postayla veya sevkiyatla giderek daha büyük miktarda tütün satılıyordu.
CHP Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere diyor ki:
“Sigara fiyatları çok artınca insanlar daha ucuz diye sarmal sigaraya yöneldi. Bugün sadece İstanbul’da binlerce sarmal sigara bayii var. Bu da
Kadıköy’de Haydarpaşa Garı’nın karşısına yerleştirilen Umuda Yolculuk adlı heykelin iki hafta önce açılışı yapıldı.
Elinde tahta bavuluyla ana yurda el sallayan bir gariban işçiyi gösteriyor heykel.
Göçün 60. yılı nedeniyle önce Sirkeci Garı’na yerleştirilmiş. Ancak Fatih Belediyesi’nin heykeli kaldırması üzerine İBB devreye girmiş, Ekrem İmamoğlu’nun aracılığıyla Kadıköy, Haydarpaşa’ya taşınmış.
Hollanda Sosyal Dernekler Federasyonu’nun (DSDF) girişimiyle ısmarlanan heykeli İzmir’den üç sanatçı (Derya Ersoy, Zafer Dağdeviren ve Ali Yaldır) tasarlamış.
Anıtın açılışına Hollanda Büyükelçisi Marjanne de Kwaasteniet Ankara’dan gelmişti. Törene İstanbul’un Hollanda, Belçika, Almanya ve İsveç başkonsolosları da katıldı.
Hükümetten, valilikten, kaymakamlıktan, muhalefetten, siyasilerden kimse gelmemişti.
İBB Başkanı İmamoğlu’nun Gaziantep’teki belediye başkanları toplantısında olduğu söylendi.
İBB adına Park ve Bahçeler Daire Başkanı Çağatay Seçkin konuştu.
Anadolu’nun çeşitli il ve ilçelerinde heykel niyetine yapılan figürlerin bir sanat değeri taşımadığını ve yer yer komik karşılandığını yazdık. Anadolu’nun sanat dışı bırakıldığını kaydettik.
Cumhuriyet yıllarında resim ve heykel sanatına devletçe destek verilmişti.
Sonraki yıllarda bu destek kayboldu.
Peki, devlet desteği sanatın gelişmesi için yeterli mi?
1937 yılında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Müdürlüğü’ne getirilen Fransız sanatçı Leopold Levy o günlerde diyor ki:
“Sanatkârı himaye etmek hiçbir zaman kâfi gelemez. O sanatkârı anlayacak, sevecek, eserlerini satın alacak bir muhit yaratmak lazımdır.”
Fransız sanatçı sanat müzesi kurulması, daimi sergi ve galerilerin açılması, konferans ve yayınlar yapılmasını önerir.
Cumhuriyet yönetimi 1939-43 yılları arasında ressamlar için yurt gezileri düzenler. Abidin Dino’dan Avni Arbaş’a, İbrahim Çallı’dan Cemal Tollu’ya zamanın ünlü resim hocaları ve ressamları dört yıl boyunca her yaz Anadolu’ya gönderilir.