Manisa’ya yolu düşenler, orada, eski bir binanın önündeki mütevazı tabelayı görmüşlerdir:
“Moris Şinasi Uluslararası Çocuk Hastanesi.”
Hastanenin ibret verici öyküsü adeta film konusudur.
Musa Eskenazi, 1855 yılında Manisa’da çok fakir bir Yahudi ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Küçüklüğünde ağır bir difteri hastalığı geçirdi. Ailenin doktor ve ilaç parası yoktu. Manisa’da Vakıf hastanesinde ücretsiz tedavi edildi, Şinasi adlı bir doktor küçüğü hayata döndürdü. Musa çocukluğunda bir ara mezarlık bekçiliği yaptı. Okuma yazma bilmediği için işten atıldı. Tütün işçiliği yaptı. 1870 yılında 15 yaşında iken kardeşi Salamon ile birlikte gizlice sığır taşıyan bir gemiye binip İskenderiye’ye gitti, limanda gemilere yükleme boşaltma işlerinde çalıştı. Garafollo adında, tütün ticareti yapan zengin bir Yunanlı, Musa’yı sevdi, onun hamiliğini üstlendi. Musa otuz yaşına kadar orada kaldı, tütün ticaretini öğrendi. Otuz
Sezen Aksu’nun beş yıldır piyasada olan “Şahane bir şey yaşamak” adlı şarkısı Youtube kanalı üzerinden paylaşılınca fırtınalar koptu. Şarkıda geçen “Selam söyleyin, o cahil Havva ve Adem’e” sözleriyle İslamiyet’in kutsalları Hazreti Adem ve Hazreti Havva’ya hakaret edildiği iddia edildi. Bir dernek Sezen Aksu’nun evinin önünde gösteri yaptı. Diyanet İşleri ve kimi ilahiyatçılar şarkı sözlerini dine hakaret sayarak, eleştirdiler.
Bizim bildiğimiz Adem ve Havva evrensel iki figürdür. İlk insanları temsil ederler. İslamiyet’in kutsal saydığı “Hazreti Adem ve Hazreti Havva” farklıdır. Mesela, toplumda Muhammet adında yığınla vatandaşımız vardır. Vatandaş Muhammet’e yakışıksız bir sözle hitap ederseniz Hazreti Muhammet’e hakaret etmiş olmazsınız. Çünkü Muhammet sadece o vatandaşın adıdır. Peygamberin adı ayrıdır, “Hazreti Muhammet”tir.
Bir bardak suda fırtına koparılırken Diyanet İşleri’nin yatıştırıcı değil kapıştırıcı bir tavır alması hazindir. Bu arada laik kesimde birçok kişinin Sezen Aksu’ya
Muhalefetteki altı parti; CHP, İYİ Parti, Demokrat Parti, Saadet, DEVA ve Gelecek Partisi’nin katıldığı Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem çalışması tamamlandı. Çalışmanın ay sonuna doğru altı liderin katılacağı ortak bir toplantıyla açıklanması bekleniyor.
Bir internet sitesinde yer alan haber göre, ortak açıklamanın tarihi ile birlikte oturma düzeni de konuşuluyormuş. Kemal Kılıçdaroğlu altı liderin katılacağı programda lider veya partilerin alfabetik sırayla oturmasını öneriyormuş. Öneri kabul görürse parti sıralaması CHP, DEVA, Demokrat Parti, Gelecek Partisi, İYİ Parti ve Saadet Partisi şeklinde olurken, liderlerin isimlerine göre sıralama Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’dan başlayacak. Bir öneri de liderlerin yaş sıralamasına göre dizilmesi. Bu takdirde Karamollaoğlu en başta yer alacak.
***
Gelecek Parti Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Kılıçdaroğlu ve Akşener ile yaptığı görüşmelerde yeni bir ittifak modeli önermiş. Eğer bu model kabul edilirse ittifaka katılabileceklerini bildirmiş. Halen Gelecek Partisi ve DEVA ittifak dışı malum. Davutoğlu, mevcut
Altı muhalefet partisi parlamenter sisteme dönüş protokolünü hazırladılar. Önümüzdeki günlerde açıklayacaklar.
Şimdi sıra geçiş süreci (yani seçimin yapılmasından parlamenter sisteme dönüşe kadar geçecek (1-2 yıllık süre) şartlarını ve aday ismini mutabakata bağlamakta.
DEVA partisi Genel Başkanı Ali Babacan BBC’ye geçen hafta uzun bir röportaj verdi. Partisinin koşullarını anlattı. Özetle şöyle:
- Aday ortaklaşa seçilecekse altı parti aralarında bir mutabakat yapmalı,
- Ortak aday altı partiyle danışarak hareket edeceğine söz vermeli,
- Ortak adayın yetkileri önceden mutabakata bağlanmalı, aday onların dışına çıkmamalı,
- Partiler bu koşullara uygun ve onları kabul eden bir isim seçmeli,
- Seçilecek aday güvenilir biri olmalı, seçildikten sonra sözlerinden sapmamalı.
Biz kahvemizi yudumlarken yan masadaki hanım telefonun öbür ucundaki arkadaşına yeni yıl temennilerini bildiriyor:
“Önümüzdeki yıl inşallah hayat daha normal olur da daha normal günlerde buluşuruz.”
Artık önceliğimiz bu sanırız.
Normal günler yaşamak, normal günlerde buluşmak.
Tabii yeni yılda insancıl dileklerimiz de olacak.
İşte Yahya Sezai Tezel’in kutlaması:
“Yeni yılın cinsiyetleri, ırkları, etnik kökenleri, dindar olup olmamaları, o dinden ya da bu dinden olmaları, cinsel yönelişlerine bakılmaksızın insanlar insan oldukları için eşit değerdedir diyebilen herkese sevgi, sağlık, keyif ve neşe dolu günler getirmesini diliyorum. Dünya ve hayat her şeye rağmen güzel.”
Bunlar da
Yıllardır İsveç'te yaşayan eski arkadaşımız Yusuf Küpeli'nin geçen pazar gecesi hayata veda ettiği haberi geldi. Anılardan birkaç hüzünlü sayfa koptu, düştü önümüze...
Yusuf'la Mülkiye'nin birinci sınıfını birlikte okuduk. Bir süre E. Büyükelçi Daryal Batıbay, Yusuf ve ben yurdun aynı odasını da paylaştık. Saf, iyi niyetli, sevecen bir arkadaştı. Ancak özellikle haksızlık karşısında çabuk öfkelenir, adeta kendini kaybederdi. Bir başka sınıf arkadaşımız olan Mahir Çayan'a takıldı. Giderek sol eylemlerde görülür oldu. Yollarımız ayrıldı.
Yusuf'la bir akşam tiyatroya gidelim dedik. Ulus'ta Küçük Tiyatro'da Gogol'ün Palto adlı oyununu izledik. Çıkışta oyunu nasıl bulduğumu sordu. Sıkıcı buldum, dedim. Birden kızdı:
- Sen hiç paltosuz kış geçirdin mi? diye sordu.
Geçirmemiştim. Ailemiz varlıklı değildi ama bizi hiç paltosuz bırakmamıştı. Çok uzun anlatmadı ama... Anladım ki o paltosuz kışlar geçirmiş, soğuk havalarda bir paltonun özlemini çekmişti.
Yazın evine gittim. Kartal'da,
Eski CHP Milletvekili Mustafa Balbay CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile sohbet etmiş. Sohbet sırasında söz cumhurbaşkanı adaylığına geliyor. Kemal Bey, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’na kapıyı bir kez daha kapatıyor, şöyle diyor:
“Cumhurbaşkanı devlet deneyimi olan bir kişi olmalı, çünkü kritik bir süreci yönetecek. Sayın Yavaş ve İmamoğlu’nun ismi öne çıkarılıyor ama İstanbul ve Ankara’nın yönetimini bırakamayız. Seçmenimize anlatamayız.”
Balbay yazının sonunu şöyle bağlıyor:
“Kemal Bey’in anlatımlarından bizim çıkardığımız sonuç şu:
Kılıçdaroğlu, cumhurbaşkanı adayını, kendi adını önde tutarak perdeliyor!”
Balbay güçlü bir işaret görmemiş olsa böyle bir yorum yapmaz.
Demek ki Kemal Bey’den seçime doğru geri çekilip bir başka ismi öne süreceği izlenimi almış.
***
Telefondaki arkadaşımız diyor ki:
“Dolar 18 liraya çıktığında bunun daha ileri gitmeyeceğini, ekonominin fazlasını kaldırmayacağını düşünmüştüm. Devlet bir biçimde bu çıkışa dur diyecekti. Aklım, dolardan çık, TL’ye dön diyordu. Ama elim bir türlü doları bozdurmaya gitmedi. Akılsızlık işte.”
Benzeri sözleri pek çok kimseden duyabilirsiniz.
Bu tür davranış gerçekten akılsızlık mı? Ne derseniz deyin. İnsanoğlunun beyni böyle çalışıyor.
Nedenini Psikolog Acar Baltaş’ın “Akılsız Duyguların Cezasını Kararlar Çeker” adlı kitabında bulabilirsiniz. Diyor ki kitap:
“İnsan beyni verdiği tepkileri ve aldığı kararları iki ayrı bölgede işlemden geçirir. Bunlardan biri ‘düşünen beyin’dir. Düşünen beyin, akıllı, planlayan, yönlendiren, uzun vadeye odaklanan, kontrollü ama zayıf ve yavaştır.
Diğer bölge ise ‘hisseden beyin’dir. Hisseden beyin kısa vadeye odaklı, heyecanlı, düşüncesiz ancak güçlü ve hızlıdır. Haz, çıkar, tehlike ve tehdit içeren