Eski CHP Milletvekili Mustafa Balbay CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile sohbet etmiş. Sohbet sırasında söz cumhurbaşkanı adaylığına geliyor. Kemal Bey, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’na kapıyı bir kez daha kapatıyor, şöyle diyor:
“Cumhurbaşkanı devlet deneyimi olan bir kişi olmalı, çünkü kritik bir süreci yönetecek. Sayın Yavaş ve İmamoğlu’nun ismi öne çıkarılıyor ama İstanbul ve Ankara’nın yönetimini bırakamayız. Seçmenimize anlatamayız.”
Balbay yazının sonunu şöyle bağlıyor:
“Kemal Bey’in anlatımlarından bizim çıkardığımız sonuç şu:
Kılıçdaroğlu, cumhurbaşkanı adayını, kendi adını önde tutarak perdeliyor!”
Balbay güçlü bir işaret görmemiş olsa böyle bir yorum yapmaz.
Demek ki Kemal Bey’den seçime doğru geri çekilip bir başka ismi öne süreceği izlenimi almış.
***
Bir yandan da siyasette ve kamuoyunda erken seçim konuşuluyor. Şu dönem, başkan adayları üzerinde isim jimnastiği yapmak yerine yeni dönemin ilk 100 gün ve beş yıl programlarının oluşturulması zamanı değil midir?
CHP adayı cumhurbaşkanı olursa neyi nasıl yapacak, nasıl bir fark yaratacak? Herhalde şu sırada en çok merak edilen konu isimden ziyade yeni dönemde izlenecek yeni politikalar olmalı.
BOTAŞ
CHP Milletvekili ve KİT Komisyonu üyesi Atila Sertel anlattı.
Türkiye’nin en kârlı kuruluşlarından biri olan BOTAŞ’ta yöneticiler başarılı elemanları ödüllendirmiş.
Bu kuruluşta yönetici ve işçi olarak 2 bin 991 kişi çalışıyor.
Yöneticiler 171 çalışana para ödülü vermişler.
Bazı personele başarı belgesi verilmiş.
2559 işçiye ise hiçbir şey verilmemiş.
Para ödülleri kişi başı
3 bin ile 12 bin arasındaymış.
Geliyoruz en ilginç noktaya...
Sayıştay’ın tespitlerine göre...
Ödül komisyonunda bulunan üyelerin (komisyon başkanı hariç) tamamı kendi kendilerine para ödülü vermiş.
İşçiler arasında ise para ödülüne layık görülen bir kişi bile yokmuş. Duvarlara “Adaletin bu mu dünya?” diye yazmışlar.
OMICRON
Omicron varyantı henüz Türkiye’ye gelmediği halde rakamlar endişe verici. Son tespitlere göre... Yeni vaka sayısında dünyada beşinci, ölüm sayısında dünyada dördüncü, Avrupa’da Rusya’dan sonra ikinci durumdayız.
Alarm zilleri çalıyor. Biz ise pek rahatımızı bozacak gibi görünmüyoruz.
TALİHSİZ MİRAS
- Sen kaç yaşındasın yavrum?
- 7 yaşındayım.
- Senin annen baban kim?
- Benim annem babam yok.
- Annen niye yok?
- Babam öldürmüş.
- Ah ah... Peki, baban şimdi nerede?
- O da kendini öldürmüş.
- Nasıl oldu yavrum, anlatsana...
- Ben 6 aylıkken annem beni sağlık ocağına aşı yaptırmaya götürmüş.
O sırada babam da oraya gelmiş. Söylenmiş anneme. Bahçede kavga etmişler. Babam kızmış, tabancasını çekip onu vurmuş. Sonra da tabancayı kafasına dayamış, kendini vurup öldürmüş.
- Vah vah!
***
Bu haber iki gün önce gazetelerde küçücük yer almıştı. Şanlıurfa’da sağlık ocağına altı aylık bebeğini aşı yaptırmaya götüren kadını kocasının öldürüp sonra da intihar etmesi birkaç satır habere sığmıştı.
Bebek altı aylıkken öksüz ve yetim kaldı. Bir biçimde büyüyecek ve soranlara hayat hikâyesini bizim yukarıda kurguladığımıza benzer sözcüklerle anlatacak.
Kendisi de ömür boyu
bu talihsiz mirasın altında ezilip duracak. Kendi kaderine şaşıp kalacak.
Sağımızda solumuzda hak edilmemiş acılarla sarmaş dolaş bir yığın insan... Ve içimizde bitmeyen bir mutlu yarın beklentisi...