Küba devriminin lideri, tarihin en büyük devrimcilerinden olan Fidel Castro 90 yaşında hayata gözlerini yumdu.
ABD’nin burnu dibinde komünist bir devlet kuran Fidel Castro, uygulanan ambargoya rağmen o devleti 50 yıldan fazla yaşatmayı başardı, bu sürede 9 ABD Başkanı göreve geldi gitti... Küba fakir bir ülke olarak kaldı ancak fakirliği herkes paylaştığı için isyan çıkmadı.
Eğitim ve sağlıkta standart, gelişmiş ülkeler düzeyindeydi.
Onun kayıtlara geçen sözleri kimliğini ve kişiliğini bize açıkça anlatıyor:
“Kapitalizmi iğrenç buluyorum... Kirli, hantal ve yabancı... Çünkü savaşlara, iki yüzlülüğe ve rekabete yol açıyor.”
“Devrim, gelecek ile geçmiş arasında ölümüne mücadeledir.”
“Küba devlet kuruluşlarının tamamı onların sahibi olan halk için kullanılacaktır.”
“Kapitalist sistem ne ABD, ne de dünyanın iyiliği için çalışmaktadır. Dünyayı krizden krize sürüklüyor ve krizler gittikçe ağırlaşıyor.”
Dünyada Türkiye kadar mutena yere oturmuş başka bir ülke daha var mı?
Bakınız şu tabloya...
Türkiye bir Avrupa ülkesidir. Nitekim AB üyeliğine aday olmuştur.
Türkiye bir Asya ülkesidir. Topraklarının büyük bölümü Asya’dadır
Türkiye bir Karadeniz ülkesidir... Karadeniz İşbirliği Teşkilatı üyesi olup Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerle komşuluk ilişkisi içindedir
Türkiye bir Ortadoğu ülkesidir... Avrupa’nın Ortadoğu’ya açılan kapısıdır.
Türkiye bir Akdeniz ülkesidir... Büyük bölümü Akdeniz iklim kuşağında olup Akdeniz’e kıyısı olan devletlerin deniz komşusudur.
Türkiye bir NATO ülkesidir. Dünyanın güçlü ülkeleriyle aynı askeri ittifak içinde yer almaktadır
Artık sabahları saat ziliyle uyanmak yok... Genelde patlamayla uyanıyoruz...
Dün sabah da Adana’daki patlamayla uyandık... Valilik otoparkındaki patlamada 2 ölü, 31 yaralı..
Peşinden El Bab’dan haber geldi:
“3 asker şehit, 10 yaralı”
Yüzümüzü yıkarken kulağımız radyoya gitti: “Dolarda yeni rekor; 3.42”
Rekoru hazmetmeye çalışırken ekrandan alt yazı geçti:
“Şırnak’ta terör: 1 şehit 5 yaralı”
Avrupa Parlamentosu bugün Türkiye ile üyelik sürecini dondurma kararı alacak. AB üyesi tüm partiler bu konuda anlaşıyor. Karar bağlayıcı olmasa da etkileri büyük olacak ve Türkiye’yi Batı’dan uzaklaştırıp biraz daha Ortadoğu’ya itecek.
Onur Öymen geçen yıllar içinde AB’nin hatalarını anlatıyor...
“Türkiye’den başka bu kadar uzun süre bekleme odasında tutulan ülke yok. Terörizmle mücadele dahil hiçbir milli meselemizde AB’yi yanımızda göremedik. Ergenekon davasında AB komplocuların yanında yer aldı. Basın özgürlüğündeki tutumları da seçici oldu. Bugün gösterdikleri tepkileri İlhan Selçuk, Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan tutuklandığında göstermediler.”
Peki ya Türkiye’nin kabahatleri?
Yıllar yılı bir türlü Batı standartlarını yakalayamadık. Ne hukuku ne demokrasi ilkelerini AB düzeyine yükseltebildik. 15 Temmuz sonrasında darbeye önlem adı altında hukuka ve insan haklarına taban tabana zıt uygulamalara girişildi. Gazeteciler, yazarlar kasıtlı olarak hapse atıldı. İdam cezası en azından lafta hortlatıldı.
SONUÇ: Batı ile köprüleri atmamız Türkiye’nin 200 yıllık yürüyüşünde bir kırılma noktası olacaktır. Muasır (çağdaş) medeniyetler seviyesine ulaşmayı hedefleyen ve bu çabasıyla
Cumhurbaşkanı Erdoğan dün Türkiye’nin Yeni Güvenlik Konsepti Konferansı’nda konuşurken sözü Lozan Antlaşması’na getirdi, dedi ki:
“..Biz 22 milyon kilometrekarelik toprağı görmüş bir devletin vârisleriyiz. Maalesef bir yerler tırmıklandı 780 bin kilometrekareye kaldık. Burnumuzun dibindeki yerler bile alındı. Anlaşmalarla başarılı çıktık diyenler oldu. Nasıl ya, elindekini veriyorsun, nasıl başarılı çıkıyorsun?
“Lozan, tartışılmaz bir metin değildir, kutsal bir metin asla değildir. Elbette tartışacağız. Daha iyisine sahip olmak için çalışacağız. Bizi hâlâ Lozan’a hapsetmeye çalışıyorlar. Kimse kusura bakmasın. Bizim sözümüz var. 2023 hedeflerine ulaşmak için tüm şartları zorlayacağız...”
? ? ?
Cumhurbaşkanı kamuoyunun hoşuna gidecek sözler sarf ediyor ama..
Osmanlı İmparatorluğu’nun 22 milyon kilometrekarelik toprağını adım adım kaybeden yine Osmanlı imparatorlarıdır.
Son padişah Vahdettin zamanında imzalanan Sevr Antlaşması’yla Osmanlı toprağı 480 bin kilometrekareye düştü.
Gerek Başbakan gerekse Adalet Bakanı’na göre tecavüz ettiği çocukla evlenmesi halinde tecavüzcüyü hapisten kurtaran yasa önerisi son derece masum bir öneri... Bir kere tecavüzcüye af getirmiyor(muş)... İkincisi sadece geçmişe uygulanacak ve topu topu 3 - 4 bin kişiyi kapsıyor(muş.) Muhalefetin ve kadın örgütlerinin isyan etmesinin sebebi tamamen siyasi istismar(mış).
Öneri bu kadar masum! ama her nedense gece yarısı, aniden verilen bir önergeyle Meclis’ten geçirilmek isteniyor. Her nedense! normal yasa yapma prosedürü izlenmiyor, enine boyuna konuşulup tartışılması istenmiyor.
Her nedense! oylama yapılırken AKP’li kadın milletvekillerinin tamamının başı önde... Her biri o sırada başka bir şeyle meşgulmüş gibi yapıp ne “kabul” ne de “ret” yönünde oy kullanmıyorlar... Sanki işlenmekte olan büyük bir ayıba ortak olmak istemiyor gibiler.
Yapılmak istenen değişiklik bu kadar masum! ama her nedense AKP’de pek yaşanmayan bir olay yaşanıyor... Başbakan dün AKP’li kadın milletvekilleriyle bir araya geldi, konuyla ilgili görüş ve önerilerini aldı. Oysa böyle bir şey ilk başta akıllarına bile gelmemişti. Başka yasalarda böyle bir uygulamaya başvurulmamıştı.
Bu durumda artık yapılması gereken tek
Pazar günleri geçmişten anılar yazmaya devam...
1980 öncesi, Demirel’in muhalefete düştüğü ancak iktidara tırmanmak için olağanüstü çaba sarf ettiği yıllar. Bendeniz Günaydın’da siyasi haberler sorumlusuyum. Adalet Partisi Karadeniz’den Trakya’ya uzun bir gezi düzenlemiş. Her gün bir iki ilde miting yapılıyor. Mitingleri acar muhabirimiz Olay Tan izliyor. Fotoğraf yolluyor. Bir gün fotoğrafları gözden geçirirken biri özellikle dikkatimizi çekti. Parti otobüsünün içinde Adalet Partisi yöneticileri kafa kafaya vermiş bir şeyler yazıyorlar... Telefonda Olay’a sorduk:
- Ne yapıyor bu adamlar?
- Ertesi gün yapılacak mitingin sloganlarını konuşuyorlar...
- Yani?
- Mitingde pankartlara yazılacak sloganları parti yönetimi oluşturuyor. Gidilecek il merkezine bildiriyor. Onlar da bu sloganları pankartlara yazıp mitingde vatandaşların eline veriyor...
Oysa biz sanırdık ki vatandaş içinden geçenleri pankartlara yazıp miting meydanına geliyor... Ve o pankartlarla kamuoyuna kendi saf tepkilerini ulaştırılıyor. Meğer pankartları partinin kendisi yazarmış... Genel Yayın Müdürü Rahmi Turan haberi aldı, okudu, ertesi güne şöyle bir başlık attı:
CHP Meclis’te iki gündür, küçük çocukların tecavüze uğramasını meşrulaştıran kanun tasarısına karşı takdire değer bir mücadele veriyor. Hükümete zor anlar yaşatıyor.
Ne var ki aynı CHP demokrasinin tecavüze uğramasıyla ilgili olarak pek aynı duyarlığı göstermiyor.
“Başkanlık” diye gündeme sokulan rejimin üzerinde düşündükçe insanın hayreti artıyor. Başkan olan kişi her türlü kanun gücünde kararnameyi çıkarabiliyor, yargıya, devlete, üniversiteye her türlü atamayı keyfince yapabiliyor. Yasama ve yargı sıkı sıkıya yürütmeye yani Başkan’a bağlanıyor. CHP Milletvekili Muharrem İnce durumu muhalefet açısından şöyle değerlendiriyor:
- Sadece yasama, yürütme, yargı değil, muhalefet de yargı üzerinden “Partili Cumhurbaşkanı”na bağlanıyor. Bu sistemde Meclis’teki partilerin, milletvekillerinin ve genel başkanların yetkileri İçerenköy mahallesinin muhtarından daha fazla olmayacak. Meclis siyasette devre dışı kalacak. Tüm milletvekilleri “etkisiz yetkisiz memur” konumuna düşecek.
? ? ?
CHP 3 Aralık’ta Adana’da miting yapıyor, sloganı:
“Ülkeyi böldürmeyelim”