Doğru, bizim parla- menter sistem kötü..
Doğru, güçler ayrılığı kâğıt üstünde.. Fiilen yasama yürütmeye ram oldu..
Yürütmenin başı, yasama organı da emrindeymiş gibi hareket ediyor.. Yasama da bir dediğini iki etmiyor..
Bu yeni bir durum değil.. 12 Eylül’den beri aynı.. 12 Eylül askeri rejiminin demokrasi anlayışının tezahürü..
Askeri rejim meclisin başına buyruk olmamasını, emir komuta zinciri içinde çalışmasını istemiş.
Askerlerin kurduğu sistemin adı otoriter demokrasi’ydi..
İstedikleri şuydu:
Suudi Kralı Abdullah 90 yaşında öldü..
Ankara bir günlük yas ilan etti.. Bayrakları yarıya indirdi..
Niye?
Suudi Arabistan da yas tuttu mu? Onlar da bayraklarını yarıya indirdi mi?
Yooo.. Onlar yas tutmadıysa biz niye tuttuk? Biz Kral Abdullah’ı onlardan daha çok mu seviyoruz?
Takip etmedim, TRT yayınını ağırlaştırdı mı? Şarkılı türkülü yayınları kaldırdı mı? Komik filmleri yayınlamaktan vazgeçti mi?
Kralın ülkesinden çok kralcı olduk mu?.
Yolsuzluk meselesini yıldırım hızıyla 66’ya bağladık.. İşi uzatmadık, 2015’in ilk ayı dolmadan fişi çektik.. Kendimizi pirüpak eyledik..
Haklıyız!..
G20 denen organizasyonun dönem başkanlığı bizde.. Bir yıl boyunca en gelişmiş 18 ülkeye başkanlık edeceğiz.. (G20’lerden biri Avrupa Birliği Komisyonu)
Bu yılın gündemi ne?
Yolsuzlukla mücadele..
Hem yolsuzlukta mücadeleye başkanlık edeceğiz hem de mahkemelerde yolsuzluk davaları, Yüce Divan’da yolsuzluk yargılamaları olacak..
Olacak iş mi?
Dünün sorusu şuydu: Ne diyorsun?
Neye?
Fireye..
Ne denmeli!..
Meseleye iktidar cephesinden bakarsan; hainler diyebilirsin..
AKP’yi içerden çökertmeye çalışan 48 hain..
İktidar partisini arkadan hançerleyen 48 gizli düşman..
Meclis gün boyu yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasıyla uğraştı.. Muhalefet partilerinin liderleri vicdanlara hitap etti..
Vicdan çağrıları yapıldı ama ne olup ne biteceği çok önceden belirlenmişti..
Aralık ayının son günlerinde karar verildi..
Ocak ayının üçüncü günü iktidarcı medyanın amiral gemisi işaret fişeğini çaktı:
Yüce Divan darbe girişimi olur..
Bu başlık iktidarcı medyaya harekete geçelim çağrısıydı.. Ortak yayına başlayalım anonsuydu.. Ertesi gün beş gazete aşağı yukarı aynı manşetle çıktı..
Büyük puntolarla duyurdukları haber değildi.. Manşetleri algı operasyonuydu..
Büyük ihtimalle.. Dün öğle saatlerinde (13.30) Taksim’de buluştuk.. Binlerce kişi gelmişti.. Pangaltı’ya, Agos gazetesine kadar yürüdük..
Hayır efendim, sadece Hrant Dink’i anlak için yürümedik.. Mesele Dink’i anmak olsaydı, gazetesinin önünde tören düzenlenir, karanfiller atılır; anılırdı..
Yürüyüşün nedeni adalet arayışıydı..
Adalet özlemiydi..
*
Dink vurulalı sekiz yıl oldu.. Sonuç; sıfıra sıfır elde var sıfır.. Haa tetikçileri yakalandı yakalanmasına ama çatapata ekibi zaten ilk günden biliniyordu..
Sekiz yılda ilk gün bilinenlerin üzerine bi gram konulamadı.. Listeye bir kişi daha dahil edilemedi..
Resmi adı; Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi (YDG-H)..
Fırtına Gençlik de deniliyormuş.. Cizre’nin en önemli mahallelerine giden yollarına hendek kazmışlar.. Nüfusun 3’te 2’sinin yaşadığı Sur Nur ve Yasef mahallelerine giriş çıkışı kontrol ediyorlarmış..
Hendekler kürekle açılan basit çukurlar değilmiş.. İş makineleriyle açılan derin hendeklermiş.. İş makinelerini kim vermiş diye soracaksınız?
Kimse vermemiş kendileri almış.. Belediyeye gidiyorlar kimseye sormadan alıp hendek açıyorlarmış..
*
O hendekler kime karşı?
Gençler savunma amaçlı diyor.. HÜDA-PAR, kendilerine karşı olduğunu söylüyor.. Kendilerini bölgeden göçe zorlama amaçlı.. Devlet nerede? Güvenlik güçleri?
Devletin zirvesinde uyum
var mı?
Yokmuş..
Olmadığını Cumhurbaşkanı söylemiş..
Allah’tan Cumhurbaşkanı söylemiş.. Muhalif birisi söyleseydi yanmıştı.. Söylemedikleri laf kalmazdı.. İktidar düşmanı ilan ederlerdi, fitne sokmakla suçlarlardı..
Şimdi ne diyecekler bilmiyorum?
Bu duruma kalem oynatırlar mı? TV’lere çıkıp konuşurlar mı?