Z kuşağının zihnini popüler müzikte belki de en iyi anlatan isim Billie Eilish, bu hafta yeni albümü “Happier Than Ever”ı yayınladı. Albümün adını “her zamankinden daha mutlu” diye çevirmeye çalışalım. Bu albümden şu ana kadar yayınlanan single’lara bakacak olursak Eilish’in albümü için seçtiği adın tamamen ironik olduğunu söyleyebiliriz.
Eilish mutlu değil, öyleyse de müziğinde bunu pek göstermiyor. Ama Eilish bence mutsuz da değil. Bu duruşa mutsuzluk da denmez. Çağımızın ruhu bu; “eh işte”ye razıyız hepimiz artık.
‘Herkes ölüyor, sürpriz!’
Öte yandan hayat sanırım Z kuşağına mutlu olup çevresine neşe saçmak için çok da imkân vermiyor. İklim krizi, göçler, totaliter rejimlerin dünyayı sürüklediği saçma sapan çıkmazlar ve üzerine bir de pandeminin gelmesi mükemmel oldu. Billie Eilish böyle bir dönemin yıldızı ve şarkılarında slogan atmasa da iç dünyasından, düşüncelerini dile getiriş tarzından ve müziğinin tonundan biz her zamankinden daha mutlu ifadesinin nasıl bir alt metni olduğunu çıkarabiliyoruz.
Albümün kapağını ve bu albüm için yapılan promo çekimleri incelerseniz zaten manzara daha da netleşiyor. Billie Eilish, albüme “Getting Older” yani “Yaşlanmak” adlı parçayla başlıyor. 2001 doğumlu, 19 yaşında ve ikinci albümünün ilk şarkısı yaşlanmakla ilgili. “Yaşlanıyorum, güzel yaş alıyorum”. Oysa 19 yaşında biri büyüyorum diyebilirdi. Tercih etmemiş. “My Future”da ise “geleceğimle aşk yaşıyorum, ona kavuşmak için sabırsızlanıyorum” diyor bir yandan da.
“Everybody Dies” ölüm ve yalnız kalmakla ilgili. “Herkes ölüyor, sürpriz! Birbirimize yalan söylüyoruz, yalnız kalmayacağımıza inanmak istiyoruz.” Sanırım geçen bir buçuk yılda hepimizin kafasından daha sık geçen, zihnimizi kurcalayan konular bunlar.
Güçlü bir isyan
Billie Eilish insana dair temel sorunları sormaya, anlamaya ve kendince yorumlamaya, yanıtlar vermeye çalışıyor. Bunu ilk albümde de yapıyordu şimdi de yapmaya devam ediyor. Albüm müzik açısından ilk albüme göre daha minimal, sözleri ve vokali öne çıkaran bir formattaymış gibi geldi ilk dinleyişte.
Kesin olan şu ki Eilish cidden yaşlanıyor ya da büyüyor ya da değişiyor. Düşüncelerini ve şiirini daha da derinleştiriyor. Sıradan bir müzisyen değil. 21. yüzyılın en önemli kültürel sembollerinden biri olma yolunda. 1980’lerin 1990’ların 2000’lerin 2010’ların pek çok büyük starı isyan, enerji ve romantizm yüklüydü. Billie Eilish sanki daha çok kabullenme ve olgunluk demek. Sessiz ama pasif olmayan, güçlü bir isyan mesajı bu. Eilish, yaşıtlarının pek çoğunun ötesinde bir gözlem ve ifade yeteneğine sahip. İnsan beynini ve kalbini çok iyi anladığı da kesin. Bütün bu özellikler ve kardeşi Finneas’ın ustaca çalışılmış düzenlemeleri ve prodüktörlüğü, “Happier Than Ever”ı yılın en özel albümlerinden biri yapıyor.
1986 yazı ve Madonna
Silivri’den Tekirdağ’a doğru devam ettiğinizde yol hafiften sahile yanaşır ve şahane kumsalların olduğu bir bölgeyle karşılaşırsınız. En azından 1980’lerin başlarında böyleydi. O dönem bu bölgede tek tük çiftlik evleri, çiftlikler, ayçiçek tarlaları ve bir de bizim site vardı. Yazlık. Buranın adı Gümüşyaka’dır ve yazları İstanbulluların aileleriyle birlikte taşındığı nice sahil beldesinden biridir. Babalar gündüzleri işe gider, geride ağustos böceklerinin avaz avaz söylediği bitmeyen bir yaz şarkısı, bembeyaz kumlu bir sahil, pırıl bir deniz ve bu manzarayı ara ara bölen tek tük geçen arabaların motor gürültüsü kalır.
Mükemmel bir albüm
Böyle günlerde bir tür yaz kampına mecbur edilmiş biz ergenlerin eğlenmek için yaptığı heyecanlı şeyler de yok değildi. Biri, akşamları kasabaya doğru sahilden az içeride konumlanan yazlık diskoya gitmekti. “Big in Japan”, “Self Control”, “Billie Jean”, “Girls Just Want To Have Fun”, “Like A Virgin” ve daha nicesi art arda dönerdi. Şimdi tarihlere bakınca diskonun pop müziği birkaç yıl geriden takip ettiğini anlayabiliyorum. Ama o zamanlar iki-üç yaşındaki bir pop şarkısı çok da eski sayılmıyordu.
Madonna’nın “True Blue” albümü 35 yaşına girmiş ve bu vesileyle yeniden yayınlanmış. İlk yayın tarihi 20 Haziran 1986. Bu albüm yayınlandığında ne yapıyordum diye düşünmedim bile, anında Gümüşyaka’ya ışınlandım. Kulağıma yazlık diskonun sesleri, sahile vuran dalgalar, ağustos böcekleri, ergenlik dertleri ve yaz sıkıntısı geldi.
“True Blue”, içinde “La Isla Bonita”, “Papa Don’t Preach”, elbette “True Blue” da bulunan mükemmel bir albüm. Ama bence en güzel ve unutulmaz olanı “Live To Tell”.
Yeniden dinlemek, hatırlamak ve iyi pop müziği kutlamak için ne güzel bir fırsat.