Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Üç yıl önce Mart 2017’de kimse gelecek koronavirüs salgınını tahmin dahi edemezdi. O yüzden kimse artık normal olanın evden çalışmak olacağını da bilemezdi. Hepimiz evlere kapanacağız, ofisler boşalacak, salonun bir köşesi ya da evin bir odası ofise dönüştürülecek. Kravatlar, ceketler, gömlekler dolaplarda duracak, tişört, swaetshirt günlük iş görüşmelerinin vazgeçilmezleri olacak. Görüntülü görüşmeler mesainin temelini oluşturacak... 

Bunları henüz bilemediğimiz için Mart 2017’de canlı yayında BBC’ye yorum yapan Robert Kelly’nin çalışma odasının kapısı açılıp önce ilk çocuğu, ardından da ikincisi odaya dalınca çok gülmüştük. Kelly utanıp sıkınıyor gülmekten de kendini alamıyor. Ardından karısı içeri dalıp çocukları toparlıyor. Defalarca izlemiştik bu tatlı görüntüleri. Olan biteni nadir ve hoş bir yayın kazası olarak görmüştük. Ayrıca, bir hoca olan yorumcunun üniversitedeki odasından falan bağlanmadığını görerek de biraz hayret etmiştik. 

Haberin Devamı

Bugün bu tabloya şaşırır mıyız? Hayret edecek bir şey kalmadı. Her gün onlarca video görüşme yapıyor sıradan bir beyaz yakalı evinin salonundan, odasından ve bu görüşmelerde muhakkak ilgi isteyen, bir sorusu olan, elindeki oyuncağıyla ya da çizdiği resmi göstermek için kapıyı açıp içeri dalan çocuklar oluyor.

Eskiden ayda yılda bir olan bu evden görüşmelerde dikkat etmek kolaydı ama şimdi açıkçası ben de dâhil pek umurumuzda değil. Çünkü ev hali artık saklanacak bir şey değil. Kimse kimsenin evine gitmiyor ama herkes herkesin evinin içinde. 

Video görüşmelerde konuştuğum insanlar arasında evlerini artık ezberlediklerim var. Çocuklarıyla tanışıyorum bazen. Çalıştığım kişileri insan yönleriyle de tanımak işime yarıyor, bundan çok memnunum. Onlarla iş dışı sohbet etmekten de memnunum. Bazen bir bitkinin yeri değiştiğinde fark ediyorum. Benim arka planımda bir şey değişirse ya da o gün farklı bir köşeden bağlanırsam hemen muhabbet açılıyor. CD’lerim çok konuşuldu. CD rafları görünüyor arkamda. İnsanların meğer ne çok CD anısı varmış. CD aşırı iyi bir muhabbet açıcı, onu fark ettim. 

Haberin Devamı

Şu ana kadar iş için video görüşmeleri yaptığım dünyanın dört bir yanındaki insanların hemen hepsinin bir adet “eski CD’lerimi ne yaptım, kime verdim, nasıl attım” hikâyesi var. Kimi evden eve yıllarca karton kolide taşımış, en sonunda artık “Ben bunları tavan arasında karton kutuda saklamak için mi yıllardır taşıyorum?” diye öfkelenip bağışlamış. Kimi bir müzik mağazasına gidip, kapıya bırakmış. Bir tanesi de “Geri dönüşüm merkezine götürüp konteynere bizzat kendim atma cesaretini gösterdim” dedi. Onu çok iyi anlıyorum. Ben yapamadım. Arkamdaki raflara dizdim. Bazen bir tanesini alıp inceliyorum. Orasını burasını karıştırıp yerine koyuyorum. Dinlemiyorum çünkü CD player’ım bile yok ama her taşınmada eleye eleye eritmeye çalıştığım ama bir türlü
vedalaşamadığım 2000 kadar CD’m var işte. 

Plak biriktirmek neyse ama CD müzik tarihinin en az sevilen ve en hor görülen formatı olabilir. Kasetler sempatik, plaklar “cool” bulunurken CD artık görüşmek istemediğimiz sevimsiz çocukluk arkadaşı gibi.

Haberin Devamı

Konu dağıldı. Evden iş hayatı çalışanlara olduğu kadar yöneticilere de yeni sorumluluklar yüklüyor. İnsanlar evde çocuklarıyla birlikteler ve çalışmak zorundalar. Konsantre olmak zorundalar. Okulların da çoğu zaman kapanması çocukları eve hapsediyor. Bu durum ortamı bazen tımarhaneye çevirebiliyor. Bunu bile bile hâlâ eski günlerdeki gibi iş isteyen, konsantrasyon bekleyen yöneticilerin çağın şartlarını anlamaları ve çocuklu çalışanlara destek olması lazım. 

Ben değil, Harvard Business Review söylüyor. Yazı orada yayımlandı. Koronavirüsün çalışanlar üzerindeki etkisi sadece hastalığın kendisiyle ilgili değil. Virüsten korunabilirsiniz ama bu yeni dünyada iş hayatı eskisi gibi devam edemez. Çalışanları iş veya çocukları ve ailesi arasında tercih yapmaya daha fazla zorlayamazsınız.

Deadline’ları esnetin. Toplantıları azaltın. Çalışanlara esnek çalışma imkânı sağlayın. Evden çalışıyor diye yan gelip yatıyor sanmayın. O yüzden her saniyesini bir eğitimle, toplantıyla, konferansla şunla bunla doldurmaya çalışmayın. Biraz bırakın da nefes alsın adamcağız, kadıncağız. 

Yeni dünyaya çalışanlar düşe kalka da olsa ayak uydurmaya çalışıyor, yöneticilerin de bunu yapması lazım.