Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Ne zamandır yapılacak işler listemde olan “Sound of Metal”ı sonunda izledim geçen hafta. Çok beğendim. Müzikle değil insanla ilgili olduğu için sevdim. 

Filmde Riz Ahmed, Ruben adlı davulcuyu canlandırıyor. Ruben bir metal davulcusu ve yıllarca yüksek sese maruz kaldığından işitme duyusunu kaybetmeye başlıyor. Bu durum hayatını kökünden değiştirecek. Ama acaba Ruben bu değişime uyum sağlayabilecek mi? Bu soru hepimizin her gün, her gün, her gün kendine sorduğu bir soru değil mi? 

‘Sound of Metal’ notları

Müziği ve müzisyenleri anlatan filmlerden uzak duruyorum. Çünkü müziğini sevdiğim insanları yakından tanımaktan korkuyorum. Müziği seviyorum ama müzisyenleri seviyor muyum, emin değilim. Aslında elbette seviyorum ve saygı duyuyorum. Ve bu saygımı kaybetmek istemiyorum. Çoğu zaman beklediğimden sığ bulmaktan korkuyorum onları ve en önemlisi zihnimde müzikleriyle oluşan imajın gördüklerim ve öğrendiklerim yüzünden değişmesinden korkuyorum.

Haberin Devamı

Woody Allen’ın ya da Roman Polanski’nin filmlerini onlar hakkında bir sürü şey bilmeden izlemek daha keyifli, bilmem anlatabiliyor muyum. 

Film hakkında hiçbir şey bilmeden bu sebepten ön yargılıydım. Ama film müzikle ilgili değil. Böyle bir derdi yok. “Sound of Metal”ın doğrudan insan ile ilgili olması, bir sahne ne de bir türün arka planını açıklamaya girişmemesi hoşuma gitti. Ne gereksiz bir yüceltme ne de boyundan büyük laflar ve fikirler var bu filmde. 

En çok etkilendiğim iki sahneyi anlatmadan geçemem. Spoiler olabilir izlemeyenler dikkat etsin:

Birincisi, Paul Raci’nin canlandırdığı Joe karakterinin Ruben’e (Riz Ahmed) sağırlıkla ilgili konunun özünü anlattığı sahne. Konu burası değil (kulaklarını gösterir), burası (kafasını işaret eder). 

Kaybettiğimiz her şey, geri gelmeyecek şekilde yitip giden insanlar, konumlar, mekânlar, duygular, tatlar hakkında bundan daha güzel ve açık bir anlatım olamaz. Konu giden ve gitmekte olanı, kaybedileni geri getirmeye çalışmakla ilgili değil. 

Joe’nun deyimiyle sağırların sağır olmayı öğrendiği bir terapi grubunda geçiyor bu konuşma ve anladığınız gibi konu duymakla ilgili değil. Ben hayata bu açıdan bakamadığımız zamanlarda cidden büyük mutsuzluklar yaşadığımıza inanıyorum. 

Haberin Devamı

İkincisi Ruben’in Paris’e gidip sevgilisi Lou’yu (Olivia Cook) ziyaret ettiği bölümde geçen bir sahne. Bu bölüm başlı başına müthiş zaten. Evin bahçesinde verilen partide Ruben’in yalnızlığı mesela müthiş ve sadece duymamakla ilgili değil. O yabancılaşma bambaşka katmanlarda incelenebilir. Kültürel, sosyal ve en nihayetinde elbette sağırlığa bağlı fiziksel nedenleri var bu durumun ve ancak bu kadar şahane bir metafor haline gelebilir sağırlık. Ruben Paris’te hayatındaki gerçeklerle yüzleşir neticede ve bu yüzleşmenin her anı çok etkileyiciydi.

Darius Marder’ın yönetmeni olduğu “Sound Of Metal”, bu yıl en iyi erkek, en iyi yardımcı erkek, en iyi film, en iyi senaryo, en iyi editing ve en iyi sound dallarında Oscar adayı. Başka bir sürü ödül de almış ve alacaktır eminim. Aslında hangi ödüllere aday olduğu, 25 Nisan gecesi Oscar ödül töreninde neler yaşanacağı falan hiç ilgimi çekmiyor. Çünkü bu bilgiler filmin iyi ya da kötü olmasıyla ilgili değil hiçbir zaman. Sıradan filmler ve performanslar da ödül alıyor. Bundan bağımsız olarak filmi denk getirip izlemenizi tavsiye ederim.

Haberin Devamı

Pandemi ve krizler çağında çok fazla itilip kakılan “birey”e dair özel bir film.