Ministry of Sound, Thames’in güney kıyısında bulunan Elephant & Castle’da, Gaunt Street’te 1991’de açıldı. O dönem New York’ta çoğalan hangar tipi büyük, yüksek tavanlı endüstriyel gece kulüplerinden ilham alınmış. Açık bir alanı da mevcut. Aynı dönemde 1993’te mesela 2019 açılmıştı İstanbul Maslak’ta. Biraz daha sonra 90’ların sonlarına doğru Beyoğlu’nda Mısır Apartmanı’nın arka tarafında gene hangar tipi Magma’yı bilmem kaç kişi hatırlar. Hippro (Alev ve Ateş Tezer) sanırım 2000’de ya da öncesinde devretmişti burayı. Sonra Milk adını aldı. Ardından da bir performans sahnesi ve club olarak İndigo hayat geçirildi burada...
Ministry of Sound aynı dönemin öncü kulüplerinden. Dünyada ve İstanbul’da da gece hayatının hızlandığı, hayli değiştiği bir dönemin mekanlarından. Bu mekanların isimlerini telaffuz etmek dahi (sonrasında Hip ekibi Switch’i açtı ve bir süreliğine burası İstanbul’un en popüler gece mekânı oldu) kaçınılmaz bir şekilde nostalji hissi yaratıyor. O dönemin gece hayatının çeşitliliğini şu an düşündüğümde nasıl bir altın çağ yaşanmış olduğunu daha iyi anlıyorum. Bu da bir not olarak burada dursun.
Yükselen club dalgasının İstanbul’da en güçlü şekilde hissedilmeye başlandığı 90’lar sonu 2000’ler döneminde bu mekanlara girmek için can atılırdı. Kapılarda kuyruklar, bir tanıdık bulup kapıyı yararak içeri girme çabaları...
Ministry of Sound’da sıkça çalmış DJ’leri hatırlayalım, mesela Roger Sanchez, David Morales, Paul Oakenfold... Bu isimler clubbing DJ’liğinin, rave’lerin ilk dalga emekçileri. Bugün 60’larına merdiven dayayan ilk nesil DJ’ler. Oakenfold mesela 1998’de DJ Magazin en iyi DJ’ler listesinde bir numaraymış. (Bu DJ dünya sıralaması aynı tenisteki gibi ve sanırım başka hiçbir müzikte bu tip bir uygulama yok. Dünya en iyi solistler sıralaması, ya da gitaristler sıralaması yok ama işte DJ’likte var.)
Ministry of Sound yıllar içinde giderek popülerleşti. Label kurdu, yeni sanatçılara imza attırdı. Müzikseverler bunları zaten biliyor. Bir kültürün ve müziğin önemli merkezlerinden biri oldu burası.
Ancak zamanla giderek popülerliğini yitirdi. 2009-2014 arasında bölgede gelişen konut projeleri arasına sıkıştı ve yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Sonunda inşaat şirketiyle anlaşmaya varıldı ve Londra Belediyesi’nin de desteğiyle kurtuldu (o dönem belediye başkanı Boris Johnson’dı).
Açıkçası club kültürü ve müziği de o günden bugüne çok değişti. Çeşitlendi ve farklı katmanlara, alt türlere yayıldı. Ministry of Sound hala yoluna devam etse de bugün adı daha çok (en azından bende) nostalji hisleri yaratıyor. “A orası hala var mı” gibisinden bir his. Düşünsenize Magma hala açık. Ya da 2019, ya da Swithc. Öyle bir şey, nasıl nostaljik olmasın?
Önceki hafta kapanmanın da sona ermesiyle internette dolanıp şehirde neler var diye bakınırken sevdiğim DJ’lerden Eclair Fifi’nin burada çalacağını öğrendim. Kapanma öncesinde 2020’nin başında yaptığım son gece çıkması da yine tesadüfen Eclair Fifi’nin çaldığı Shoreditch’teki bir kulüp açılışıydı. E tabii gitmeden edemedik bu kozmik tesadüf karşısında.
Efsane mekân yerinde duruyor. Kapanmanın ardından canlanmaya çalışıyor ama eski enerjiyi yakalamasına daha zaman var bence. Bahçede çeşitli kokteylleri ile toplaşmış eğlenceye aç bir topluluk vardı. Eclair Fifi, Secretsandaze, Marhmello, Liv Ayers, Jonny Rock, Manuel Darquart dinlendi. Dans eden insan görmeyeli bayağı olmuş dans figürlerine bön bön bakarken yakaladım kendimi. İnşallah kimseye ayıp olmamıştır. Gerçi kimsenin kimseyi gördüğü de pek yoktu.
Kalabalığa karışmayı hele hele bir kulüp ortamına (bahçede de olsa) girmeyi hala çok garipsiyorum. İnsanların hali tavrına bakılırsa hiçbir şey olmamış gibi eğlenceye kaldığı yerden devam etmek herkesin birinci gündemi. Ve sanırım herkese bir kaçış noktası lazım. Her dakika bir felaket haberi, siyasal bir skandal ya da savaş ve şiddet görmek ve bir buçuk yıla yakın eve kapalı kalmak insan psikolojisinin kaldıracağı bir şey değil.
Bir yandan ortamı süzüp eski günlerdeki gibi ritimle hafifçe sağa sola sallanmaya çalışırken bir yandan da pandemi sonrası gece hayatının nasıl değişeceğini kestirmeye çalıştım. Burada, Thames’in güneyinde Elephant & Castle’ın modern blokları arasındaki Ministry of Sound’da, etrafımı saran ve dans eden bu insanlara bakarak ilk aşamada hayli nostaljik olacağını söyleyebilirim.
İzninizle: Türkiye İngiltere’nin kırmızı listesinde olduğundan bu yaz memleketime dönemedim, sevdiklerimi göremedim. Dönüşte bir Avrupa ülkesinde 10 gün takılırsın ne var ki bunda diyenlerin aksine bu mecburiyeti her şeyden önce sıkıcı, anlamsız, işi gücü ve okula giden bir çocuğu olan herkes gibi imkânsız bulduğumdan evde kalıp tatil yapma kararı aldım. Uzun kahvaltılar, yaya yaya okunacak gazeteler, dergiler, kitaplar, bol bol müzik ve bilgisayarsızlık beni bekler. İzninizle 24 Ağustos’ta görüşmek üzere.