Pandemiden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Hayat normale dönmeyecek deniyordu. Bunu ilk dakikadan itibaren ezberlenmiş bir tepkiyle hararetle savunanların dahi neden bahsettiklerini tam olarak bildiklerini sanmıyorum. Çünkü bu durumu kavramak için bugünlere gelmemiz gerekiyordu.
Hayat normale döndü ama yeni bir normal inşa olundu artık ve o ‘yeni normal’e dönüldü. Pandemi öncesindeki psikolojimizi kaybettik artık. Başka insanlarız. Tıpa tıp aynı şeyleri yapacak dahi olsak bıraktığımız yere dönmemiz mümkün değil. Yeni bir normal var ve ne dersek diyelim bu normale de daha alışamadık.
İngiltere’de 19 Temmuz itibarıyla hayat normale döndü. Her yer açıldı. Konserler festivaller başladı. Sinemalara gidilebilir. İngilizler için en önemli mekân olan pub’lar açık. Maske zorunluluğu bile tek tük kaldı. Kimse kimseye maske uyarısı dahi yapmıyor. E peki hayat neden normale dönmüyor?
Eğitim bütün dünyada en büyük darbeyi alan kurumlardan biri oldu. Eğitim kısmen ya da tamamen durmuştu şimdi yeniden başlamaması için bir neden pek yok. Ama başlamıyor. Mesela geçen hafta içinde University College London, London School of Economics, Imperial College, Cardiff, Leeds, Glasgow, Warwick, Nottingham, Manchester ve Edinburgh üniversitelerinin bulunduğu pek çok eğitim kurumu, hükümetin Kovid önlemlerinin kaldırılması tavsiyesine rağmen online derslere devam edeceğini açıkladı. Bu üniversitelerin çoğu okulda fiziki eğitime pandeminin seyrine göre en erken 2022’de başlayabileceklerin açıkladı.
Britanya çapında 120 bin akademisyen ve eğitim emekçisini temsil eden Üniversiteler ve Kolejler Sendikası (Universities and Colleges Union) öğrencilerin çift aşılı olmasını ve okullarda sosyal mesafe kurallarının devam etmesini istiyor. Cambridge Üniversitesi online derslerin devam edeceğini ancak eğitimin büyük ölçüde fiziksel olarak sınıflarda devam edeceğini açıkladı. Oxford Üniversitesi’nden yapılan açıklamada da benzer bir şekilde sınıflarda normal eğitime artık geri dönüldüğünü ancak online derslerin ve sınavların da yeni eğitim sistemine eklemlenerek devam edeceği ifade edildi.
Öğrencilerse artık geri dönmek istiyor. Üniversitelerin bu uygulamalarına karşı geri dönme talebiyle dilekçeler imzalanıyor. Onlar için geçen bir buçuk yıl tam bir felaket oldu. Eğitim açısından da sosyal açıdan da bir yıkım yaşandı. İlginçtir, her şeylerini online halletmeye alışmış 20’lerindeki öğrenci kuşağı fiziksel eğitime geri dönmek için can atıyor. Sosyalleşme ihtiyacı ve eğitimin online formatta beklentileri karşılamaması iki önemli etken gibi görülüyor. Pek çok öğretim görevlisine göre de okulda sınıfta verilen eğitimle online eğitim arasında kalite farkı var. Yüz yüze sınıfta eğitimin yerini hiçbir şey tutmuyor. Bu önemli bir bilgi ve keşif.
Eğitimde bunlar olurken iş hayatında durum daha farklı. Eğitim yüz yüze olmalı o anlaşıldı ama iş uzaktan da yapılabilir gibi duruyor. Çalışanlar ofise dönmek istemiyor. Pek çok büyük şirket ofise dönüşü yılbaşına ya da 2022’in ilk çeyreğine öteledi. Ancak hiç dönmeyelim diyenler de hayli fazla, sesleri gür.
Şimdiden “evden çalışma hakkı” bir hukuk mücadelesine dönüşmüş durumda. İngiltere’de sendikalar işçilerin evden çalışma talebine patronun olumsuz yanıt vermesi durumunda makul açıklama getirme zorunluluğu yasalaştırmaya çalışıyor. Evden çalışmanın hak haline gelmesinin en çok kadınların işine yarayacağı belirtiliyor. Araştırmalara göre evden çalışmaya en çok kadınlar devam etmek istiyor. Çünkü bu durum ofise devamda erkeklerin avantajını ortadan kaldırıyor. “Kadın evde çocuklara baksın, adam da işe gitsin”e yeni bir denge getirebilecek önemli bir adım.
Pandemi sırasında bir çoğumuz evde çocuklarımızla vakit geçirme fırsatı bulduk. Evet çok zor oldu, özellikle okulların da kapalı olduğu bir dönemde evlerimiz zaman zaman tımarhaneye döndü ama geri dönüp bakınca ailece bir arada olmak güzeldi. Bunu devam ettirmek istiyoruz galiba. (Şahsen emin değilim, ofisi özleyenlerdenim. Ama işe dönüp iki hafta sonra ‘ne yaptım ben ev gayet iyiydi aslında’ demeyeceğimin bir garantisi yok).
Son olarak eğlence hayatı, partiler, konserler, festivaller aleminden bir iki bilgi ve gözlem aktarayım. Hayat normale buralarda da pek dönmüyor. Pek çok mekân, pandemi öncesindeki ivmeyi ve kalabalıkları yakalayamadı. 2020 Mart’a göre yüzde 10 ile 30 arasında küçülme olduğu ifade ediliyor. Özellikle iş yerleri ve ofislerin yoğun olduğu bölgelerde yer alan yeme, içme, eğlence mekânları kan ağlıyor. Bu tip iş merkezi yoğun mahalleler bugün hayalet şehir durumunda.
Son 10 günde iki konsere, bir müzikale, bir de festivale gittim. The Vaccines konseri şahaneydi. Müzikal tıklım tıklımdı. Ama bu tecrübem anlaşılan geneli yansıtmıyor. Festival parti gece hayatı ortamları hâlâ zayıf. Belli yerlerde kapıda kuyruklar oluşuyor belki ama genel olarak insanlar bu ortamlara katılmaktan hâlâ çekiniyorlar. Hastalıktan korkuyorlar. Her şeyden önemlisi “Biz eskiden ne kadar çok konsere, partiye, kulübe gidiyormuşuz, o kadarına ne gerek varmış ki” hissiyatı var ki hayli önemli bir yenilik.
Geçen cumartesi öğleden sonra sevdiğimiz DJ’lerden Éclair Fifi’yi izlemeye Ministry of Sound’daki Secretsundaze partisine gittik. Buradan da izlenimlerim benzer. Ayrıca hafta sonu için yazacağım bugünü ama burada da yeri geldiği için bahsetmek istedim.
Genel anlamda olan biten şu: Kapama tedbirleri kalktı, neredeyse görüntüde her şey normal. Ama hiçbir şey normal değil. Her şey serbest dahi olsa eski alışkanlıklar ve en önemlisi psikolojik bir bariyer var. Son bir buçuk yılda alışkanlıklarımız değişti. “Normale dönelim” cümlesindeki “normal” bize bayağı anormal geliyor artık. Yeni normalin en acı tarafı da seyahat kısıtlaması. Şehirlerde her şey normal gibi görünse de turizm bitti. Kimse olduğu yerden başka bir yere gidemiyor. Memlekete dönülemiyor, tatile gidilemiyor, iş seyahati zaten artık tarih oldu. Bakalım altı ay sonra bu konulara tekrar baktığımızda neler düşüneceğiz. Nasıl bir dünyada yaşıyor olacağız.
Neye normal diyor olacağız?