Londra’da Westminster Sarayı’nın tam karşısında Embankment’ta, Westminster köprüsünün güney sahiline bağlandığı yerde, St Thomas Hastanesi’nin hemen yanındaki sahile paralel uzunca bir duvar var. Burası eskiden öyle sıradan bir yürüyüş yolunun yanındaki sıradan bir duvarken bugün üzerinde 150 binden fazla kalp resmi olan bir anma duvarı. Her kalp Kovid’de kaybedilen bir insan ya da aileyi temsil ediyor. Anne babalar, anneanneler, dedeler, kardeşler, akrabalar, arkadaşlar. O kadar çok insan kaybedildi ki pandemide. İnsan kalplerden kıpkırmızı olmuş bu duvara bakarken geçen bir yılda neler olduğunu daha iyi anlıyor. Hepimiz sevdiklerimizi kaybettik. Gerektiği şekilde hatırlıyor muyuz onları?
“Covid Memorial Wall” anıtı hatırlamak için. Yakınlarını kaybedenlerin bir kalp resmi çizip, sevdiklerine, duyulması ümidiyle son bir mesaj gönderdikleri bir yer.
İngilizler hatırlamayı iyi biliyor. Toplumsal belleklerinin en azından bizimkine göre daha güçlü olduğu kesin. Londra’da veya Londra dışındaki kasabalarda, kentlerde herhangi bir savaşta, hastalıkta kaybedilenler için yapılan anma günlerini, anıtları, anma duvarlarını görebilirsiniz. Hatta kiliselerde, bazı evlerin duvarlarında “Büyük Savaş’ta kaybettiklerimiz” notuyla Birinci Dünya Savaşı’na gidip dönmeyenlerin isimleri mermerlere, kapılara kazılıdır. Duvar da gördüğüm kadarıyla bu geleneğin bir devamı niteliğinde.
Geçen akşam gün batımında hem South Bank’te biraz gezineyim hem de London Bridge’e doğru yürüyüp, gençlik ne yapıyor bakayım istedim. Burası bir nevi Moda-Caddebostan sahil şeridi. Çimlere, banklara yayılan ve biten günü bir içecek ve muhabbetle uğurlayanların alanı. Sahil boyunca irili ufaklı seyyar satıcılar, barlar, pub’lar, kitapçılar, restoranlar ve biraz ileride Modern Sanat Müzesi Moma, ne ararsanız var. En soğuk, tatsız, yağmurun suratınıza tükürür gibi yağdığı kış günlerinde bile burası bir şekilde insanların buluştuğu ve biraz olsun stres attığı bir yer. Nehre ve Londra’nın klasik silüetine bakmak, karşıdaki
St. Paul Katedrali’ni görmek, Tower Bridge’e doğru nehri incelemek insanı dinlendiriyor. Ve bana kalırsa, anma duvarının burada olması çok daha anlamlı. Hayatın içinde ama hayatın gerçekleriyle yüzleşebileceğiniz bir ortam var. Yaşam, ölüm, umutlar ve kaybedilenlerin anıları hepsi bir arada.
İşin ilginç yanı, bu duvar herhangi bir sanatçının projesi değil. Pek planlı, programlı bir iş de değil. Gönüllülerin ve sıradan insanların duvara kalpler çizerek başlattığı, kendiliğinden oluşan ve büyüyen bir tür inisiyatif. Yaklaşık bir kilometre uzunluğundaki duvar henüz tamamlanmış da değil. Halen üzerine kalpler ekleniyor. Yazılar, mesajlar yazılıyor. Bu kendiliğinden oluşan dev grafiti ya da duvar resmi halen değişmeye devam ediyor. İnsanlar da daha büyük bir sıklıkla burayı ziyarete geliyorlar. Hem kaybettiklerini duvara işlemek hem de diğerlerini görüp anlamak için.
Yanından yürürken duvarı okumaya başlayan biri binlerce, on binlerce hikâyeye tank olabilir. Kimisi bir satırlık, iki kelimelik, kimisi biraz daha uzun yazılmış hikâyeler.
Hatırlamanın insanı rahatlatan, hafifleten bir yanı var. Gün batımında South Bank sahilindeki banklarda muhabbet ederken bir yandan kaybettiklerimizi düşündük, bir yandan gelecek güzel günlerin hayalini kurduk.