İsrail halkı Netan- yahu’nun gidişini köpük partisi yaparak kutlamış. Görüntülere bakarken, eski Türkiye’nin güneyinde yer alan eski Ege kıyısındaki meşhur tatil beldelerinden eski Bodrum aklıma geldi. Burada eski coşkulu günlerde, eski barlar sokağının sonunda (ya da başladığı yerde) eski eğlence hayatının merkezindeki mekânlardan pek meşhur Halikarnas diye bir yer vardı. Burada ha bire köpük partileri olurdu. Magazin basını bunları yazmaya doyamazdı. İngiliz turistlerin sırılsıklam, çılgınca eğlenen fotoları ve bizim meşhurların enteresanlıkları bu haberlerde birbirine karışırdı.
Normal kıyafetlerle girilir, sırılsıklam çıkılırdı. İçeride tişörtünü, gömleğini kaybedenler olurdu. Zaten yaz günü Bodrum’da, pardon eski Bodrum’da tişörtü ne yapacaksınız?
Gündemden o denli bunaldım ve Türkiye’nin güney sahillerini o kadar özledim ki Netanyahu’nun gitmesi şerefine sanki 1986 yılındaymışız gibi köpük partisi yapan İsraillilerin gündeminden bir eski Bodrum tatlılığı yarattım kendime. Herkes aşılanınca bunun şerefine bir köpük partisi de biz mi yapsak ülkece?
Referandum
İsviçre’de yapılan referandumdan şok sonuç çıkmış. Haber böyle diyor. İsviçreliler iklim değişikliğine karşı alınması gereken önlemlerin yer aldığı yasalara hayır oyu vermişler. Hükümet karbon salımını 2030 itibarıyla 1990’ların yarı seviyesine indirecek programı hayata geçirmek için benzine ve uçak biletlerine ek vergiler koymak isteyince “Yok, biz almayalım” olmuş İsviçreliler. Yani çevre kirlensin, iklim değişsin, yeter ki biz ucuza bilet alabilelim, arabaya ucuza benzin koyalım yeter ki. Bu uygulamalara hayır diyen kampanyanın ana fikri, “Biz zaten global kirlenmeye en az katkısı olan ülkeyiz, başkaları düşünsün”. Bir diğer konu da içme suyuna karışan böcek ilaçları. Çiftçiler bunları kullandıkça sular bozuluyor, şuna bir sınırlama getirelim denmiş ama bu da hayır yemiş. Çünkü hayır’cı kampanyaya destek veren çiftçiler “Ekmeğimizle oynamayın. Pestisit olmazsa biz nasıl tarım yapacağız?” demiş. Ha, bu arada, tanıdık bir detay daha var. Hayır’lar yüzde 51, evet’ler yüzde 49. Ya arkadaş, nasıl bir dengedir, nasıl bir demografidir, nasıl bir insanlık standardıdır ki her yerde evet-hayır arasındaki denge tıpatıp aynı?
İster İsviçre, ister İngiltere, ister başka bir ülke... Herhangi bir referandumdan hayırlı bir sonuç çıkmışlığı ve bu sonucun insanları mutlu etmişliği yok. En azından günümüzde yok. Acaba bu referandumu olayını bir daha mı düşünsek?
Kapanma sonrası müzik karşılaşmaları
Geçen akşam dostlarımızla bir restorana yemeğe gittik. Londra’nın merkezindeki bu mekân normalde sessiz sakin bir yer. En fazla fonda hafif bir müzik çalar. Ancak içeri girer girmez, müzik ortamı ele geçirdi. “Allah Allah, bayağı da açmışlar sesi. Parti mi var acaba? Yanlış bir günde mi geldik?” derken, bir baktık bir DJ masası, masanın yanında tumba, saksafon, gitar... Bayağı canlı müzik var. Oturduk, yemeği sipariş ettik, bir anda müzik arttı. Yanımda bir müzisyen belirdi. Müzisyenlerin enstrümanlarla masaların arasında dolaşmaya başlamasıyla ortam iyice acayipleşti. Herkeste bir dans etme coşkusu. Restoran bir adet düşük yoğunluklu gece kulübüne dönüştü. Öğrendik ki bundan sonra böyle canlı müzikli olacakmış yemekler bazı akşamlar. Beyoğlu’nda otururken yanınıza zurnayla gelen sokak müzisyenlerine maruz kalmış gibi bir durumdu.
Sanırım kapanmada herkes o kadar sıkıldı ki artık normal restoranlarda bile canlı müzik standarda bağlandı. Londra’da bu tip bir restoran için bayağı alışılmadık bir durum. Benim de hoşlandığım bir şey değil ama bu sefer inanılmaz hoşuma gitti. Kapanmanın ardından sahalara dönerken sanırım bu tip coşkuları normal karşılamak lazım.