Neredeyse bir buçuk yıl kapalı kalan canlı müzik mekânları açılırken konser izlemek neymiş hatırlamaya çalıştım
Geçen hafta Kuzey Londra’nın belli başlı konser mekânlarından O2 Forum Kentish Town, İngiltere’nin en enerjik indie rock ekiplerinden The Vaccines’i ağırladı. Önden bir başka alt rock ekibi The Snuts çıktı. Normal şartlarda da heyecanla gideceğim bu konserin anlamı çok daha başkaydı benim için. Yaklaşık 1000 kişilik bir kalabalık bir buçuk yılın ardından konser izlemek neymiş hatırlamaya çalıştık.
2020 Şubat’ında biri bana, bir yıl sürecek bir pandemi kapanması, evde geçirilen sayısız eşofmanlı şortlu bezgin gün, yüzlerce Zoom buluşması, binlerce Whatsapp call, sıfır etkinlik/performans ve iki aşının ardından gideceğin ilk konser The Vaccines (Vaccine İngilizcede aşı anlamına geliyor) grubunun performansı olacak deselerdi gülüp geçerdim. Hatta hemen gülüp geçmezdim bir süre daha acı acı gülmeye devam ederdim. Suratımı buruşturup hiç komik değil derdim. “Olmaz öyle şey saçmalama” derdim. “O kadar da değil” derdim.
Ama artık hiçbir şeye şaşırmıyorum. Çünkü hayat sanırım hepimize olabilecek en acayip kombinasyonların gerçekleşmesinin an meselesi olduğunu ve bütün “o kadar da değil abi”lerin o kadar ve fazlası olabileceğini gösterdi.
Kafamız çok karışık
“Konsere gitmeden yemek yemeyelim, şişkinlik olmasın. 2003’ten kalan Roskilde Festivali tişörtümü gördün mü? 2003’ten beri kimse görmedi o tişörtü! Bu ayakkabıyla konsere gidilir mi? Manic Street Preachers tişörtü olur mu? 2003’te gidilmiş bir festivalin tişörtüyle hava atmaya çalışmaktan daha “cool”. Önce bir şeyler içiyorduk değil mi konsere girmeden? Bu pantolon beni sıktı. Kapılar kaçta açılıyormuş? Uber mi, metro mu?”
Kafamız karışık ve konsere gitmeye hazır değiliz. Unutmuşuz. Ama bir şekilde başardık o akşam. Konsere gitmek bisiklete binmek gibi hemen hatırlıyor insan.
Önce bir pub’a çoktük. Bugünlerde Londra’da bir pub’a girip bara yaklaşarak “hey dostum iki bira diyemiyorsunuz” havalı havalı. Çünkü önce kapıda NHS app’inizi açıp mekanın QR Code’unu okutmanız, içeri girip boş bir masaya yerleşmeniz, mekânın app’ini indirip masa numarasıyla siparişi online vermeniz gerekiyor. Bunları yaptıktan sonra kibar kibar biranızı getiriyorlar. Ama gördüğünüz gibi bu süreç hiç cool değil.
O2 Forum’un kapısı kalabalık değildi. Erken gitmemize rağmen kapıda bir yığınlaşma, birikme görmedik. Herkes erkenden gelip içeri girmiş heyecandan olsa gerek. Oysa bir 2010 yılı Babylon kapı önü olabilirdi ortam, kapı önünde konserden daha fazla insan olan enteresan günlerdi.
Kapa parantez, kapıda çift aşı kontrolü yapılıyor. NHS uygulamanızı açıp, ilgili yerden iki aşımı oldum konulu QR code’unuzu yaratmanız ve bunu girişteki güvenliklerin elindeki cihaza okutmanız gerekiyor. Eskiden tipinize ve biletinize bakıp alırlardı içeri, şimdi tip, bilet ve aşı QR Code’una bakıp alıyorlar. Bu arada ekran resmi kabul etmiyorlar. İlla app’i açıp o anda yaratmak gerekiyormuş. Gerçi adam bana “Sen aşılı birine benziyorsun, geç” dedi. Yani sıkı gibi görünse de pek de sıkı değildi kapı. Herhangi bir QR code ekran resmiyle de girebilirdim gayet güzel.
The Vaccines birkaç gün önce The Latitude Festival’da çalmıştı. Bu festival uzun zaman sonra yapılan ilk açık hava festivaliydi ve bununla ilgili izlenimler bütün gazetelerde yer almıştı. Hatta başlıklardan biri “Testival”dı. Açıkçası, mükemmel bir başlık. Gerçekten de test ve aşı her yerde muhabbetlerde başrolde. Herkes bundan bahsediyor. “Sen hangi aşıyı oldun, senin memleket sarı listede mi, kırmızı listede mi?”, falan...
Öte yandan, her şey aşı değil. İnanılmaz bir açlık var dans etmek ve eğlenmek için. Konser öncesinde medya sponsorlarından Radio X DJ’leri indie rock klasiklerini bir bir çalmaya başladılar. The Killers’dan Mr Brightside çaldığındaki coşkuyu anlatamam, daha konser başlamadan DJ’ler çalarken zirveyi yakaladık biz.
Normalde sahnedeki insanın grubu anons etmeden hemen önce “Eğleniyor muyuuuuz!” tarzı gaza getirmelerine alışığız. Ama “Eveeeet, Astra Zeneca’ları göreliiiim!” “Biontech’ler, ses veriiiiiin!” “Sinovac var mııııııı?” yeni bir tarz. Ama bayağı eğlenceli olduğunu söyleyebilirim. Salondan edindiğim izlenime göre en Londra Kentish Town’da sırayla ilk sırada Astra Zeneca var, Biontech ikinci. Sinovac olan sadece üç dört kişi ses verdi. Herkes “Yuuuuuuuu!” çekti. Diyorum ya cidden çok absürt durumlar.
Enerji hiç azalmadı
The Vaccines’in sahneye gelmesiyle inmesi arasında salonda en ufak bir enerji azalması yaşanmadı desem inanır mısınız? İnanın. Normalde konserlerde ön taraftaki bir grup ha bire coşar ve elbette hit şarkılar hep bir ağızdan söylenir ama bütün şarkılar aynı coşkuyla bütün salon tarafından söylenir mi? Bu bir kapanma sonrası ilk konser açlığı mı yoksa The Vaccines’in kemik kitlesine mi denk geldim bilmiyorum. İzlediğim en yüksek enerjili konserlerden biriydi.
Maske falan olmadan dip dibe dans edilip coşulan, insanların crowd-surf yaptığı, birbirlerinin omuzlarından inmediği bir akşamdı. Hep birlikte Kovid olmadıysak da şu anda olduk hadi hayırlı olsun diyerek durumumuzu idrak ettik, birbirimizi tebrik ettik ve tadını çıkardık.
Konser çıkışı eve yürürken canlı müziği ne kadar özlediğimizi konuştuk. Kapanma sırasında stream servisleri coştu ve insanlar evlerinde her zamankinden çok müzik dinlediler. Ama canlı müzik izlemek, bir araya gelmek, heyecanlanmak, coşmak gibisi yok. Gerçekten bu başka bir şey. İnsanı yenileyen, kafasını açan mutlu eden bir deneyim. Müzisyenler kadar olmasa da dinleyiciler olarak çok şey kaybetmişiz bu dönemde onu anladım. Kondisyonumuz yerlerde de olsa önümüzde eskisi gibi coşacağımız ve canlı müziğin değerini daha iyi anlayacağımız şahane bir dönem var.
Pozitif sonlara bayılıyorum.