"Geçmişten bahsederek Z kuşağıyla iletişim kuramazsınız çünkü genç kuşaklar şimdi ve gelecek dururken geçmişle ilgilenmezler” yazmıştım pazar günü (“Z kuşağına geçmişi değil geleceği anlatın", 31 Ocak).
Bir sürü mesaj aldım. Ama yazının Z kuşağından bahseden kısmıyla ilgili değil, geçmişle bugünü kıyaslayan satırlarıyla ilgiliydi bu mesajlar. Yazıda da belirttiğim gibi, Z’lerin yapacak hali yok elbette bu kıyası, olsa olsa biz yapıyoruz.
İnsanlar o kadar çok özlemişler ki geçmişi inanamadım. 10-15 yıl öncesinden dahi bahsederken yüz yıl önceymiş gibi bahsediyoruz bugün.
30’larındaki insanlar bile kendilerini yaşlı ve yorgun hissediyor. Çünkü değişim ve kırılma çok büyük. O gün olan, bugün olmayan o kadar çok şey var ki sayısını dahi unuttuğumuz. Küçücük detaylar. Gündelik hayattaki sıradan şeyler. Tatlar, kokular, duygular. Onları kaybetmişiz. Yok olmuşlar. Yok edilmişler.
Geçmişten bahseden yazıma doğal olarak geçmişte orada olanlar yanıt verdi. Ve ben bu durumu düşünürken, geçmişi kullanarak iletişim kurma örneklerine dün bir tane daha eklendi.
Pazar günü bir reklam viral oldu. Önce Whatsapp gruplarından hızla mesajlar gelmeye başladı. “Dikkat ağlatabilir” uyarısıyla paylaşılan bu reklam gerçekten de izleyince boğazımıza yumruk gibi oturdu.
Teknik olarak, yurt dışında yaşayan genç bir Türk’ün, bir lokantada artık adını yazılarımızda rahatça anamadığımız devamlı zam yapılan bir milli içeceğimizle karşılaşınca hatırladıkları.
Bazı içeceklerin böyle bir süper gücü var. Anında bir yere, bir ruh haline ışınlayabiliyorlar. Nerede olursanız olun, kendinizi geçici bir süre için de olsa evde hissediyorsunuz.
Viral reklamda memleket İstanbul. İstanbul’un bir (sanırım) 10 yıl öncesini hatırlıyoruz. Ama 10 yılda neler değişmiş ufacık, kısacık bir videoda bile gözlerimize, kulaklarımıza inanamıyoruz.
Önceki yazıda “Geçmiş yabancı bir ülkedir” sözüne atıfta bulunmuştum. Bu söz bu filmde tam anlamıyla doğrulanıyor. 10 yıl öncesi dahi başka bir devir, başka bir uygarlık, başka bir ülke.
Bu reklam neden bu kadar büyük ilgi gördü, neden paylaşılıyor, neden insanlar bu reklama kayıtsız kalamıyor? Herkese dersler var.
İşin ilginci, bu reklam yurt dışından şehri, İstanbul’u özleyen birinin gözünden, zihninden geçiyor ama elbette alt metinler çok.
Bir defa o genç neden çok sevdiği şehri bırakıp da gitti o ülkeye? Ne yapmaya gitti? Kendi ülkesinde neyi bulamıyor da başka bir yerde arıyor?
Daha da ilginci, bu reklama en büyük ilginin yurt dışında yaşayan Türklerden değil kendi memleketinde yaşayan Türklerden geliyor olması.
Hiçbir yere gitmediği halde kendi şehrini özleyen bir kuşak var. Gencecik, daha hayatta yapacağı çok şey olan ama buruk bir kuşak. Fikirleri, değerleri kabul görmeyen hep itilip kakılan bir kuşak. İstanbul’da yaşayan insanlar neden başka bir ülkeden memleketini özleyen biri gibi özlüyorlar kendi şehirlerini?
Pek çok yanıt verilebilir. Ama görünen o ki hatırı sayılır bir kesim bu ülkede maalesef kendi ülkesinde gibi değil sürgünde gibi yaşıyor. Bir yerlere sıkışmış, kendi içine kapanmış, yaşam alanı daraldıkça daralan, nesli tükenmekte olan türler gibi.
Bu yabancılaşmaya neden olan nedir? Bu sorunun tek ve kesin bir yanıtı yok elbette. Ancak çok bariz bazı yanıtlar verilebilir. Dedim ya, herkese çok ciddi dersler var bu reklamda.