Şu lounge’a giriş kuyruğunu gören biri önceden uçuşumuzu beklerken duvar diplerine oturup açlıktan kıvrandığımızı, susadığımızda ağzımızı tuvalet musluğuna dayayarak klorlu sulardan içtiğimizi, acıkınca da bir kuru tost için birbirimizi çiğnediğimizi sanabilir.
Israr, kıyamet, “Parası neyse verelim”ler, “Ama biraz anlayış gösterin”ler havada uçuşuyor. Günümüz insanı için lounge’a girmek çok önemli. Önemliden de öte, bir ölüm kalım meselesi.
Hatırladığım en eski dış hat uçak yolculuğumda Paris’e gidiyordum. Tek havaalanı vardı. Yeni terminal yoktu. Körüklü kapı yoktu. Lounge yoktu. İnternet yoktu. Cep telefonu yoktu. Gazete, dergi, kitap, kalem, kâğıt vardı. Walkman ve kaset vardı. Biniş kapısının yakınındaki bir koltuğa oturup uçuş saatimi beklemiştim. Kitap okuyordum.
Bugün dünya çok modern, teknoloji hayatımızı kolaylaştırıyor şu bu. Ama işte şöyle sakin bir uçuş artık yok ya da hiç popüler değil. Hatta bugünün şartlarında hayli sıkıcı. Kimse sadece bir tek şeyi yapamıyor. Hepimiz “multitask” özelliğimizi sonuna kadar kullanmalıyız. Bunu yapmayanlara ya aptal ya da beceriksiz gözüyle bakılıyor artık.
Kimse sadece uçuşunu bekleyemiyor. Sanki havaalanına uçağa binip bir yere gitmeye değil aktivitelere katılmaya gelmişiz. İlla lounge’a gireceğiz. Günler öncesinden hazırlıklar. Şu kartla hangi lounge’a girliyor. Hangi telefon aboneliği hangi lounge’ın cennet kapılarını ardına kadar açıyor. Hangi kredi kartıyla kafamı bir lounge’a sokar, bedavaya peynirli sandviç ve domates suyu içebilirim. Hangi lounge’da daha fazla sayıda ekrana bakarak beynimi daha güzel yıkatabilirim? Hangi lounge’da kaliteli kırmızı şarabımdan içerek Instagram ya da Twitter’da takılabilirim?
THY’nin CIP Lounge’ında pide kuyruğuna girdiniz mi hiç? Ben girdim. İşte o anda bu yazıyı yazmayı düşündüm. Ne yapıyoruz biz bu kuyrukta, kimiz biz? Nasıl bir cazibe ve statü alanıdır bu lounge ki insanlar uçuşlarından saatler önce buraya gelmek istiyor? “Erken gidelim, Lounge’da takılırız.” Uçuş bir saat 20 dakika. Lounge’da takılma süresi iki saat.
İşin ilginci ve güzeli şu ki lounge’larda kimse kimseyle tartışmıyor. Herkes sakin, huzurlu. Kimsenin acelesi yok. Kimse kaba değil. Kimse kimseye yan gözle bakmıyor. Kimse kimseyi hor görmüyor. Düşüncemiz, görüşümüz, siyasi ya da etnik kimliğimiz ne olursa olsun işte bu pide kuyruğunda hepimiz medeniyiz. Önümüzdekinin tabağını kıymalı, peynirli ve patatesli pidelerle doldurmasını sabırla bekliyoruz. Kahvaltılıklar büfesinde beyaz peynir mi yoksa kaşar mı alsam diye kararsız kaldığımızda kimse arkadan kornaya basmıyor, “Hadi birader” diye oflayıp puflamıyor. Çünkü burası lounge. Aceleye, terbiyesizliğe gerek yok. Farklı olabiliriz ama burada hepimiz aynı lounge’ın çocuğuyuz. Gerçek dünyada başaramadığımız ortam burada gerçek.
Lounge’lar gerçek dünyamıza tezat, birer vaha gibi. Burada hepimizin duyduğu bir iç ses “Her şey güzel, her şey yolunda. Hayat güzel. Merak etme, acele etme. Kim olursan ol, ne düşünürsen düşün, özelsin. Tadını çıkar” diyor.
Belki bu her şeyi bu açıklıyor. Birkaç saatliğine de olsa yaşanan bir ütopyanın huzuru. Biraz sükûnete ve medeniyete duyulan özlem ve ihtiyaç.