"Caz popüler olmak için doğmadı" diye bir cümle kurdu konuşmacılardan biri. Galiba cazla ilgili söylenebilecek en anlamlı sözlerden biri bu. Caz popüler olmak için doğmadı. Küçük kulüpler, mütevazı ustalar, anlık performanslar...
Tesadüflere, doğaçlamalara, şartların getirdiğine her zaman hazır olmak demek biraz da caz. Ve içinde bulunduğum mekân ve dinlediğim konuşma tam da bu söylediklerimle örtüşüyor. Hampstead Jazz Club küçücük basık bir bodrum katı. Sahnesine bir kuyruklu piyano, davul ve belki iki kişi daha ancak sığabilir.
Caz teknik olarak dünyadaki en popüler müziklerden biri ama çoğu zaman arenalardansa böyle küçücük samimi mekânlarda daha heyecan verici olmasının nedeni belki de başta bahsedilen saptamadır.
Başucu plağım
Cazla ilgim dinleyici düzeyinde. Profesyonel olarak çok yakından takip ettiğim bir sahne değil ama kalpten bağlı olduğum sanatçıların, sound’ların, büyülü anların ve albümlerin müziği benim için caz. Hayran olduğum, bir şekilde kalbime inen sanatçılardan biri de Bill Evans. Onun piyanosunu duyduğumda hemen anlıyorum. Farklı bir anlatımı, duygusu var. Zamanlamasından ve ‘swing’inden hemen ayırt etmeyi başardığım isimlerden.
1957 tarihli “New Jazz Conceptions” albümü başucu plaklarımdan biridir. Nasıl her zaman bir Dostoyevski, Dickens, Tolstoy, Oğuz Atay ya da Sait Faik bulunduruyorsam elimin altında her zaman, bu albümü de bulunduruyorum. Ne zaman hava değişikliği istesem ne zaman “bilgisayarı aç kapa” gelse başvurduğum temel eserlerimden biri bu albüm.
Cazın anlık büyüsü
Hampstead Jazz Club’da 1975 tarihli “The Tony Bennett, Bill Evans Album” ile ilgili özel bir gece olacağını duyunca hemen ilgilenmemin nedeni Tony Bennett’ten ziyade Bill Evans’tı. Bu albümün özelliği iki sanatçıyı çok kısa bir süre için bir araya getirmiş olması. Bir stüdyoda saatler süren çalma pratiğinin ardından bu kayıtların belli bir kısmını albüme almışlar. Bu albüm 1975 yılına ait ve yayınlandığı döneme göre biraz eski kaçıyor. Cazın rock ve popla tanışıp farklı kulvarlara girmeye başladığı, klasik caz anlayışının eski kabul edildiği bir dönem. Bu ikilinin bir araya gelip artık eski kabul edilen trend olmayan Amerikan caz klasiklerini yorumlaması o dönem için şaşırtıcı kabul ediliyor. Ama klasik albümleri klasik yapan da budur. Zamanın modasıyla alakası olmaması bu albümü günümüze klasik olarak taşıyor. Yıllar içinde giderek değeri anlaşılıyor. Her iki sanatçı bu albümü kaydettiklerinde kişisel olarak hayatlarının en kötü dönemindeler. Bill Evans ciddi şekilde eroin bağımlılığının pençesinde. Tony Bennett’in ise hayatında ilk kez herhangi bir firmayla anlaşması yok. İkisi de çabalıyorlar, ikisi de hayatlarında yeni arayışlar içinde mevcut şartlara sıkışmış durumdalar. Ama işte o gün bir araya geliyorlar, birkaç saatliğine de olsa ve bu klasik ortaya çıkıyor. Cazın anlık büyüsünün kanıtı bu albüm. Belki o gün değil bir hafta sonra buluşsalar başka bir kafada olacaklardı. Ama işte bu bir denk gelme meselesi. Denk gelmişler.
Bu bir düet albümü. Her ne kadar düetin taraflarından biri piyano, diğeri vokal de olsa albümü dinleyen herkes konuştuklarını anlayabilir. Bill Evans’ın piyanoyla hazırladığı ortamı Bennett vokaliyle tamamlıyor. Bazen tam tersi.
Londra’nın gözde solisti
Hampstead Jazz Club, Kuzey Londra’da kendine has bir tatil kasabası tadındaki Hampstead’de Hampstead Heat Parkı’na komşu kuzey tepelerinden birinde bulunan The Duke of Hamilton adlı pub’ın zemin katında yer alıyor. Küçük ve basık bir yer ama mekân her zaman hareketli ve rağbet gören bir yer. Benim katıldığım geceyi Londra’nın seçkin istasyonlarından Jazz FM’in organize etmişti. Moderatör Jonathan Wingate uzun yıllar David Bowie’nin ve Bob Geldof’un basın sözcülüğünü yapmış, ardından müzik gazetecisi olarak The Times, Daily Telegraf, Mojo, Rolling Stone gibi yayınlarda yazıları yayınlanmış, Bennett’le de röportaj yapmış bir isim. Jo Harrop, Londra caz sahnesinde klasik anlamda en gözde solistlerden biri. Yanında piyanist Alex Webb ve müzik yazarı Stephen Graham vardı.
Muhabbet arasında plaktan albümden parçalar dinlendi. İkinci kısımda ise Harrop ve Webb’i albümdeki parçalardan bazılarını yorumlarken dinledik.
Sansürsüz ve samimi
Küçücük bir masada caz dinlerken bir yandan da bir sürü not aldım.
Gündemi takip ediyorum adı altında, her gün haber adı altında önümüze düşen sosyal medya postlarıyla yatıp kalkmak, laf yetiştirmek, çemkirmek, sinir krizleri geçirmek kadar insanı yoksullaştıran, bitiren yavaş yavaş içini boşaltan bir şey yok.
Bill Evans ve Tony Bennett müziği bırakıp siyaseten doğruluk adına Vietnam, petrol krizi, soğuk savaş, nükleer silahlanma diye slogan atmaya başlasalardı bu albüm olmayacaktı.
Nice büyük sanatçı işlerine her şeye rağmen devam etmeyi becerebildikleri ve kendilerini bu gündem denen tuzaktan koruyabildikleri için bugün bir sürü güzel şey var. Romanlar, filmler, şarkılar, resimler… Kendimizi “bize lüks, şimdi sırası değil” diye mahrum ettiğimiz her güzel şeyin aslında bizden çalındığını unutmayın.
Bu gönüllü, giderek daha fazla dayatılan ve siyaseten doğrucu mahrumiyet hayatımızı ve dünyayı daha da berbat, yoksul, çorak, dümdüz, herkesin bir şeylere çemkirdiği standart tatsız tuzsuz büyüsüz bir yer haline getiriyor.
Sizi bilmem ama ben bundan çok sıkıldım. Bir akşam, iki saat, her şeyden uzak, 1975 yılında kaydedilmiş bir albümün hikâyeleri ve melodilerine daldım. Dışarı çıktığımda sansürsüz ve samimi duygularım bunlardı.