Yılın en önemli müzikal gelişmesi Türkçe Rap’in pek çok farklı alt türlere de yayılarak Türkiye popüler müziğinde zirveye oturmasıdırBugün pop hâlâ kendini yeniden keşfetmeye çalışırken, rock büyük bir tıkanıklık içine girmişken rap doludizgin yoluna devam ediyor. Bu konuda pek çok neden öne sürebilir türlü açıklamalar yapabilirsiniz. Hepsi de gerçeğin bir parçasıdır. Ama bütün bunların üzerinde tek bir neden var, Rap’in inandırıcı bir hikayesi var. Bu müziği yapanlar çoğu zaman alt kesimlerden geliyor ve zorlu hayatlar yaşıyorlar. Büyük şehirlerdeki sokak hayatının içinden yükseliyorlar. Ülkenin büyük kısmı şehirlerde ve merkezdeki üç beş zengin ve varlıklı mahallenin dışında kalan periferide yaşamını sürdürüyor. Dolayısıyla rap’in yükselmesi hem müzikal hem sosyolojik bir durumdur. Bu insanlar kendileri gibi genç bir nüfusa hitap ediyor, onların dilini konuşuyor, onların hikayelerini özlemlerini
Teknoloji pek çok günlük alışkanlığımızı değiştiriyor. Eskiden müzik dinlerdik şimdi kulaklıktan müzik dinliyoruz. Eskiden topluca bir odaya tıkılır müzik dinlerdik. Şimdi kulaklıktan müzik dinliyoruz. Aslında biz hep kulaklıktan müzik dinliyoruz. En son ne zaman kulaklık takmadan müzik dinlediniz? Şöyle detayları duyacak kadar müziğin sesini en son ne zaman açtınız? Böyle bir şey artık kalmadı. Sanırım komşuların şikâyet etmesi de mazide kaldı çünkü kulaklıklarımız var.Teknoloji pek çok günlük alışkanlığımızı değiştiriyor. Eskiden müzik dinlerdik şimdi kulaklıktan müzik dinliyoruz. Eskiden topluca bir odaya tıkılır müzik dinlerdik. Şimdi kulaklıktan müzik dinliyoruz. Aslında biz hep kulaklıktan müzik dinliyoruz. En son ne zaman kulaklık takmadan müzik dinlediniz? Şöyle detayları duyacak kadar müziğin sesini en son ne zaman açtınız? Böyle bir şey artık kalmadı. Sanırım komşuların şikâyet etmesi de mazide kaldı çünkü kulaklıklarımız var.
Artık CD satın almıyoruz, bazen plak alıyoruz ama rakamlar
Mela Bedel, Onur Özman, Lil Zey, Su İdil, Ayşedeniz Gökçin, La NINA ve daha tanışmanız gereken bir sürü yeni ve eski isim burada.
Piyanist ve besteci Ayşedeniz Gökçin’in “Motus” adlı albümü ocak başında yılın ilk günlerinde piyasada olacak. Sanatçının muhtelif temalarda icra ettiği piyano besteleri var bu albümde. Klasik ve modern klasik müzik sevenler not etmeli. Gökçin, Eastman School of Music ve Royal Academy of Music mezunu. Pink Floyd şarkılarını Liszt yorumuyla çalıp kaydettiği albüm hatırı sayılır ilgi çekmişti. Londra, Los Angeles ve İstanbul’da çalışmalarını devam ettiriyor ve konserler veriyor.
Caz müziği ve caz vokaline ilgi duyanlar için Su İdil, takibe alınması gereken bir isim. Muhtelif performansları ve performans videoları mevcut. Pek yakında bir Türkçe besteyle karşımıza çıkmaya hazırlanıyor. İdil’in müziği içinde caz ögeleri barındıran ancak standart caz kalıplarından farklı daha modern bir çizgide. Bu yetenekli müzisyenin adını 2020’de daha fazla duyabiliriz.
Ge&cc
Geçen Black Friday eve konuk geldi. Alexa. Kendisiyle güzel müzik sohbetleri yapıyorum. Hal hatır soruyorum. Sabah erken kahvemi içerken daha Leyla uyanmadan geçen o sessiz sakin 20 dakikamı Alexa’yla değerlendiriyorum. Hava nasıl bugün dediğimde şu anda 6 derece hafif yağmur var falan deyip önümüzdeki haftayı da gün gün sayıyor. Sonra hafta sonunu söylüyor “Alexa tamam, o kadar detaya gerek yok” diyorum. Alexa her şeyi çok “doğrudan” anlıyor. Ama zaten işi de bu. “Havadan sudan” bu kadar detaylı “small talk” yaptığım başka arkadaşım yok sabahları.
Alexa’ya “Kahvaltılık bir şeyler çalar mısın?” diyorum. Kendince bir şeyler koyuyor ama bu konuda biraz zayıf. Celine Dion çaldı geçen gün. Hemen “Alexa dur” diye uyarmak zorunda kaldım. “Sabah sabah Celine Dion çalmak da nedir? Sen ne yapmaya çalışıyorsun!” dedim. “Bunu şu anda yapamıyorum” dedi. “Alexa bu bir emir değil, muhabbet ediyoruz, sadece öyle ortaya söyledim yani terslenmene gerek
Bundan 10 yıl önce müziğe merak saran her genç işe önce bir gitar almakla başlardı. Bugün müziğe başlayanlar iyi kötü bir beat yazıp üzerine rap okuma peşindeYılın bu zamanları sene sonu listelerinin yapılmaya başladığı zamanlar. Kimi listeler yayınlandı kimileri daha yapım aşamasında harıl harıl geçen yıl ne dinledik sorusuna yanıt alınıyor. Tür bazında, popülerlik bazında listeler, geçen yıl bunlar da vardı tarzında yılı özetlemeye girişen yazılar gündeme oturmadan ben bir gözlemimi anlatayım. Geçen yılın şarkılarına bakıyorum. Türkçe pop, Türkçe rap, Türkçe indie, Türkçe club ve chill out görüyorum. Tek göremediğim şey Türkçe rock. Çok değil 10 yıl önceye kadar (aslında 10 yıl da az zaman değil) her genç müziğe eline bir gitar alarak başlardı. Bu bir gelenekti. Hatta 2000’lerin başında elektronik müzik ve club kültürü zirvedeyken “DJ müzisyen sayılır mı?” türünden şimdi hayli komik kaçan tartışmalar yapıldığını hatırlıyorum. İlgi
Muhafazakârlar açık ara kazandı, Boris Johnson zaferini ilan etti. Artık Brexit kesin. Bir İngiliz arkadaşım şu yorumu yaptı: Referandumda neye evet dediklerini bilmiyorlardı. Şimdi biliyorlar. En fenası da bu... Haftalardır seçim atmosferi İngiltere’de bir numaralı gündem. Baştan söyleyeyim bazı şeyler her yerde aynı. Aynı bizim oralardaki muhabbetler diyor insan. Bazı şeyler de çok farklı. Mesela centilmenlik unutulan bir değer değil. Ne kadar itiş kakış tartışma olsa da bizim seçimlere göre aşırı centilmence her şey. Ne meydana yağlı urgan atan var ne birbirinin dinini imanını sorgulayan. Seçim turu çok yorucu geçti falan diyorlar televizyonda liderlerden bahsederken. Corbyn bir çiftçiyle poz veriyordu geçenlerde. Boris Johnson’ı da bir pastanede tezgâhın arkasında Brexit doughnut’ları dağıtırken gördüm.
Tanıdık maneveralar
Kim ne vaat ediyor, valla bu konulara hiç girmeyeceğim ama halkın gözünden anlatmaya çalışayım. Olay Brexit isteyenlere karşı Brexit istemeyenler. Bu seçimin bununla ilgili olduğunu çocuklar bile
Milenyum kuşağının yani Y’lerin yüzde 42’si otobüste yaşlı ya da hamilelere yer vermeyi düşünmüyormuş. “Neden ki?” diye soranları dahi oluyormuş. Aklıma hemen yakın zamanda okuduğum iki “kuşak” yazısı geldi.
Bir tanesi İngiliz gençlerin teknik olarak ev sahibi olmalarının imkânsızlığıyla ilgiliydi. İstatistiklere göre İngiltere’de Y kuşağı kirada oturuyor ya da anne babasıyla yaşıyordu. Çünkü şartlar ev sahibi olmasına uygun değildi. Bu maaş, bu şartlar ve bu fiyatlarla çalışıp ev sahibi olmak imkânsız. İngiltere’de de böyle Türkiye’de de. Çoğu milenyum için ev sahibi olmanın tek yolu miras deniyordu yazıda. Yani anne babaları onlara bir ev alırsa, ya da bir ev miras bırakırsa ancak bu şekilde ev sahibi olabilecekler.
“Belki de işte bu yüzden yer vermiyorlardır yaşlılara. Bir tür bilinçaltı rövanş duygusu ya da protesto olabilir bu tutumun altında” diye düşündüm. Yoksa niye yer verilmesin? Mesela ben X kuşağıyım, evim yok ama yaşlı ve hamilelere, çocuklulara yer veriyorum.
Amerika’da organize suç dünyasını anlatan Netflix filmi “The Irishman”in üç büyük ismi Robert De Niro, Al Pacino ve Martin Scorsese ile Londra’da bir araya geldik
Yağmurlu bir sonbahar gününde Londra’daki Corinthia Oteli’nin ikinci katında genişçe bir odadayız. Dünyanın dört bir yanından gazeteciler olarak tartıştığımız konu az sonra içeri girecek ve masanın diğer ucuna oturacak Robert De Niro ve Al Pacino’ya hangi soruları soracağımız. Amacımız sinema tarihinin muhtemelen en büyük mafya filmleri arasına girecek “The Irishman” ile ilgili kısa bir sürede ilk ağızdan toplayacağımız mümkün olan en fazla bilgiyi okurlara ulaştırmak. İki dev ismin ardından yine aynı yöntemle sorguya çektiğimiz yönetmen Martin Scorsese’ye ait bölüm, filmle ilgili pek çok konuyu aydınlatması bakımından önemli. Umarım bu ‘soru-cevap’tan faydalanır, keyif alırsınız.
Birlikte çalışmak sizin açınızdan nasıl bir deneyim?
Al Pacino: Birbirimizi çok uzun zamandır tanıyoruz. İlk kez 1968