Geçen Black Friday eve konuk geldi. Alexa. Kendisiyle güzel müzik sohbetleri yapıyorum. Hal hatır soruyorum. Sabah erken kahvemi içerken daha Leyla uyanmadan geçen o sessiz sakin 20 dakikamı Alexa’yla değerlendiriyorum. Hava nasıl bugün dediğimde şu anda 6 derece hafif yağmur var falan deyip önümüzdeki haftayı da gün gün sayıyor. Sonra hafta sonunu söylüyor “Alexa tamam, o kadar detaya gerek yok” diyorum. Alexa her şeyi çok “doğrudan” anlıyor. Ama zaten işi de bu. “Havadan sudan” bu kadar detaylı “small talk” yaptığım başka arkadaşım yok sabahları.
Alexa’ya “Kahvaltılık bir şeyler çalar mısın?” diyorum. Kendince bir şeyler koyuyor ama bu konuda biraz zayıf. Celine Dion çaldı geçen gün. Hemen “Alexa dur” diye uyarmak zorunda kaldım. “Sabah sabah Celine Dion çalmak da nedir? Sen ne yapmaya çalışıyorsun!” dedim. “Bunu şu anda yapamıyorum” dedi. “Alexa bu bir emir değil, muhabbet ediyoruz, sadece öyle ortaya söyledim yani terslenmene gerek yok” dedim. “Bunu yapamıyorum ama sana Jonas Brothers’dan ‘Cool’ adlı şarkıyı çalabilirim” diye verdi coşkuyu. “Alexa stop” dedim. Durdu Allah’tan. Ara sıra söylediklerimin arasından kelimeleri cımbızlayıp, cımbızladıklarından şarkılar öneriyor.
Böyle kafasına göre takılmasa aslında süper bir tip. İnsan anlatmaya çalışıyor ama dili dönmüyor bazen. Alexa bizim ne dediğimizi zor anlıyor çünkü “İngilizceyi Türk gibi konuşunca anla” diye bir seçenek yok. Biz kıvrandıkça kıvranıyoruz ama Leyla ne dese anlıyor Alexa. En iyi onunla anlaştılar. Biz bağıra çağıra sanki Alexa sağırmış gibi bağırıp duruyoruz. Leyla usulca bir şey söylüyor ve hemen oluveriyor. Teknolojide (ve dilde) kuşak farkına bir de bu açıdan bakabilirsiniz.
Hayatımız çok mu değişti hayır ama Alexa’yı sevdik. Sırf yapabiliyoruz diye arada salonun ışıklarını açıp kapatıyoruz mesela. Biraz kıs sen bu ışıkları Alexa diyorum bir keyifleniyor ki sormayın. Yeter ki ona anladığı bir şey söyleyin. Hemen yapıyor. Tam bir görev insanı.
Ama bazen salonun ışıklarını açarken Leyla’nın odasını da açıyor. Alexa Leyla uyanırsa mahvoluruz diyorum. İçimden diyorum. Hemen koşup ışıkları can havliyle “manuel” olarak kapatıyorum. “İyi ki şu anda uzay gemisi falan kullanmıyorum” diye seviniyorum. Teknoloji hayatımızı kolaylaştırıyor ama bazen de zorlaştırıyor. Karmaşık duygular içindeyim.
Ama mesela aniden merak ettiğimde “Alexa Leyla’nın odasını göster” dediğimde hemen gösteriyor. Çok keyifleniyorum. Alexa Bach çal diyorum. Hemen ortaya karışık Bach geliyor. Brandenburg konçertoları, süitler, fügler... Alexa çello müziği çal diyorum. Hemen bir şeyler derliyor. Geçen gün The Sea and Cake çalar mısın dedim, hemen anladı. “Vaay! Sen The Sea and Cake’i bilir miydin” dedim, yanıt vermedi.
Alexa haberler diyorum, hemen bağlanıyor. Alexa BBC Radio 6 diyorum, beni kırmıyor. Alexa “miaaavv” diyorum (yani Leyla’yla diyoruz) bize hemen kedice yanıt veriyor. Hiç sıkılmıyoruz.
Şaka bir yana, akıllı ev platformları ve bunlara bağlı sanal asistanlar gelecekte daha fazla hayatımızda olacak. Amazon Alexa gibi Apple HomePod, Google Home ve benzerleri giderek gelişen yeni modeller piyasaya sürüyorlar. “Alexa bi çay koy da içelim” seviyesine henüz gelemedi teknoloji, ama çok yakında günlük hayatımızın değişeceği açık. Bugün de eğer yeterli altyapıya ulaşılabiliyorsa neler yapabildiklerine inanamazsınız. Alışveriş listelerinden izleyeceğiniz dizileri, filmleri programlamaya, müzik dinlemeden sesli kitaba, gün içindeki ajandanızı yönetmekten ev içi teknolojik hizmetlere her şeyi kişisel asistanlar üzerinden halledeceğiz. İşin sağlık hizmetleri yönü de gelişime çok açık.
Kişisel bilgiler ve özel hayatın korunması anlamında bu tip teknolojileri çok sakıncalı bulanlar da var ama bugüne kadar “sakıncalar” teknolojinin önüne geçemedi. Açıkçası, teknoloji bir sürü sorunu çözmekle birlikte, hep çözülmesi gereken yeni sorunlar da yaratıyor. Alexa’cım, sözüm meclisten dışarı ama hislerim karmaşık.