Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Birleşik Krallık’taki sinema salonlarının gözü James Bond filminde.

Bu film geçen bahar vizyona girecekken Kovid -19 salgınının patlak vermesiyle sonbahara ertelenmişti. İtiraf edelim, çoğumuzda “Sonbahara kadar ohooo çoktan biter bu iş” havası hâkimdi. Ama bitmediği gibi, ikinci dalga da geldi çattı. Pek çok uzmana göre Temmuz 2021 hatta Ekim 2021’den önce hayatın normale dönmesi (eğer hâlâ böyle bir şey mümkünse) olası değil.

Sinema salonları bütün dünyada pek çok konser salonu ve benzeri eğlence sektörü mekânları gibi büyük bir sıkıntı içinde. Bu filmin beklenildiği gibi vizyona girmesiyle bir hareket gelmesi ve bunun ardından işlerin normale dönmesi hayal edilirken James Bond serisinin 25’inci filmi “No Time To Die/Ölmek İçin Zaman Yok”un Nisan 2021’de vizyona gireceği açıklandı. Bunun üzerine dünyanın en büyük ikinci sinema salonları zinciri Cineworld 128 salonunu kapatma kararı aldı.

Haberin Devamı

Sinemalar gerçekten çok büyük bir gişe filmi gösterilmeyecekse salonları açık tutmanın bir anlamının olmadığını düşünüyor. Gişe yapacak filmler ise ancak şartlar uygun olduğunda salonlara girmek istiyor. Yani hadise kilitlenmiş durumda.

Beni düşündüren şey acaba bir daha sinemaya gidebilecek miyiz? Konser izleyebilecek miyiz? Festivale gidecek miyiz? Kalabalık bir yere gidip sevdiğimiz insanlarla eğlenebilecek miyiz?

Her şeyi online yapmaktan aşırı sıkıldık. (Yani sıkıldım). Ama tabii bu anormal durum bir sonraki kuşak için yeni normal olacak. O zaman herkes evde oturmayı ve her şeyi online yapmayı normal kabul edecek. Yani hayatımızın en güzel anılarını barındırmış ortamlar geri gelmemek üzere kaybedilmiş olacak. Bunun olmaması için elimizden geleni yapmalıyız. Kültürel kıyamet en az küresel ısınma kadar büyük bir sorun ve bireylerin ve özel alanın inisiyatifine terk edilemez. Kültürel miras ve bunun geleceğe taşınması hükümetlerce ele alınması gereken birincil öncelikli bir alandır. Olsa olur olmasa da diye düşünülecek bir konu değildir. Bunu erken fark eden medeni ülkelerdeki hükümetler gerekeni şimdiden yapıyor.

Haberin Devamı

O kadar maske nereye atılıyor?

Dünya plastik atıkları azaltma peşinde. Bunun için alınan önlemler günlük     hayata çoktan yansımış durumda. Pek çok medeni  ülkenin şehirlerinde insanlar artık bakkaldan bir şişe su alıp içtikten sonra çöpe atmak yerine kendi su şişelerini yanlarında taşıyor. Kâğıt kahve/çay bardakları yerine bambudan yapılan versiyonları kullanılıyor.

Herkesin kendi kahve bardağı var. Plastik bardak artık neredeyse yok. Poşet neredeyse tamamen kalktı. Muhtelif geri dönüşebilen malzemelerden market torbaları ya da file kullanılıyor. Ama bu gidişat bozuldu. Geçen marttan bu yana Kovid-19 salgınıyla milyarlarca maske devreye girdi. Bu maskelerin bir kısmı kâğıt, bir kısmı siperlik şeklinde plastik. Pek çoğu da kâğıt ve farklı maddelerin bileşimiyle üretiliyor. Geri dönüşüm özelliği taşıyan maskeler henüz ortalıkta değil. Reuters’in haberine göre, 2020’de maske üretimi önceki yıla göre 200 kat artmış. Pazarın büyüklüğü 116 milyar dolara çıkmış. Maske üreticileri altın çağını yaşıyor diyebiliriz. Öte yandan, bu maskeler yüzünden dünyadaki plastik ve geri dönüşümsüz atık oranı da geçen marttan bu yana artmış durumda. Özellikle salgının ilk günlerinde karaborsa olan maskeler etrafında yasa dışı bir ekonominin döndüğü de belirtiliyor.

Haberin Devamı

Salgın bağlantılı plastik atıkların (yani bu durumda maskeler ve siperlikler) yüzde 75’inin toprağa gömüldüğü veya nehir ve denizlere atıldığı belirtiliyor. Geçen nisanda Çin’de günde bir milyar maske kullanılıp atıldığını düşünerek atık plastiğin büyüklüğünü hayal edebilirsiniz.

Kovid tam olarak kontrol altına alınsa ve aşı da çıksa dünya artık daha fazla maske kullanılan bir yer olacak. Sanırım gelecekte hükümetlerin düzenlemesi gereken konulardan biri de maskeler olacak. Tabii sorumlu hükümetlerin. Dünyanın derdi bitmiyor gördüğünüz gibi.

Yeni dünyanın başlama vuruşu

Katolik Kilisesi lideri Papa Francis serbest pazar ekonomisinin insanlığın ihtiyaçlarına çare bulamadığının pandemi sırasında anlaşıldığını söyledi geçenlerde. Kapitalizmin yönettiği dünyanın salgında ne kadar kırılgan olduğu ortaya çıktı gerçekten ve bunu hepimiz yaşadık.

Günlük alışkanlıklardan kıtlıklara, dolaşım kısıtlamalarından sosyal haklara sistem iflas etti. Bu iflasın etkileri halen daha günlük hayatta yeteri kadar hissedilmiyor. Önümüzdeki iki yılda aslında ne kadar büyük bir çöküş olduğu daha iyi anlaşılacak. Çalışma biçiminden iş modellerine, günlük hayatta seyahate her değişim farklı noktaları tetikliyor ve büyük bir zincirleme reaksiyon geliyor. Papa’nın bile bunu ifade etme ihtiyacı duymasına gelince, serbest piyasaya dayalı mevcut düzenin kendini yeniden düzenleyeceği neredeyse kaçınılmaz.

Gene altta kalanlar mı ezilecek yoksa bu dünya çapında daha fazla sosyal hak elde edilmesine mi yarayacak göreceğiz. Kesin olan şu: Pandemi ekonomi ve siyaseti yeniden inşa ediyor. Yeni bir dünyanın başlama noktasındayız.