Bir insan en fazla kaç sosyal ağda var olabilir? Facebook, Twitter, Last FM, MySpace? Şimdi buna Ping’i de ekliyorsunuz. Şimdi değil ama trend olunca yapacaksınız muhakkak. Apple CEO’su Steve Jobs gene rahat duramamış. iPod ile müzik dünyasını değiştirdi, yüzyılın bu alandaki en önemli devrimine imza attı, şimdi de Ping diye bir şey icat etti. Bu defa sosyal ağda yaşayan insanların hayatına
(kendi tarzında) müziği sokacak.
Ping “Facebook ile Twitter arası” diye tanımlanabilecek bir müzik temelli sosyal iletişim ağı.
Dilediğiniz kişileri takip ediyor, dinledikleri müzikleri izleyebiliyor, şarkı paylaşabiliyor, mesajlaşabliyor, listeler oluşturabiliyorsunuz. Ping eğer tutarsa şarkı popülerliği konusunda karşımızda yeni bir sınır, yeni bir kriter var demektir. Ping’in starları, en fazla dinlenenleri (tıpkı Twitter’ın “trending topics”i gibi) olacak, burada kendi müziğini yapan sanatçılar da yer alabilecek. Ve elbette daha onlarca bilgi ve ayrıntı var. Ancak buraya katılarak çözebilirsiniz. Bir sosyal iletişim ağının nasıl ortamlar yaratabileceğini onu tasarlayanlar da bilemiyor. Her şey kullanıcıda bitiyor.
O yüzden Ping neye benzeyecek zamanla anlayacağız.
Benim anladığım;
Şehir merkezi gayet modern. Biraz İzmir gibi havası suyu. Alışveriş de yapabilirsiniz (H&M de var kızlar), kafelerde de oturabilirsiniz, sahilde de yürüyebilirsiniz. Burası club aleminin gözdesi. DJ dedin mi, dans dedin mi, sabaha kadar eğlence dedin mi Beyrut. İstanbul-Beyrut uçuşu 1 saat 20 dakika sürüyor. Vize yok. At gözlüğünü çıkarıp her yıl aynı yere gideceğimize aynı bütçeyle yeni yerler keşfetmek lazım
Çocukluğumuz haberlerde Beyrut ve Lübnan ile ilgili haberleri dinleyerek geçti. Her gün bölgeden gelen bir çatışma ya da patlama haber olmadan geçmezdi günler. Bekaa Vadisi burada, Yeşil Hat burada, Hıristiyan milisler burada, Hizbullah burada, Şiiler burada. Yok yok. Zihnimde Beyrut geri dönülmeyecek şekilde altüst olmuş, dünyanın en talihsiz yeriydi. Dünyada hangi şehrin adı “harabeye dönmüş” anlamında kullanılır? Biz Türkçede kullandık. “Beyrut gibi” dedik. İç savaşın 20, Suriye işgalinin beş, İsrail bombardımanının sadece dört yıl ardından al sana Beyrut o zaman.
-Beyrut’a inip havalimanından çıktığınızda ilk izleniminiz şöyle oluyor: Burası deniz kenarında, palmiyelerin olduğu bir adet Bağcılar. Yola devam edip şehir merkezine geldikçe şöyle
Dijital platformlardan müzik satışının gelişmesinin, istediğiniz şarkıya kolayca ulaşmak dışında faydaları da var. Elinizde güvenilir istatistiki bilgiler oluyor. Bakın TTnet Müzik’in verilerine göre Türkiye’de neler oluyor
Bir kere en fazla müzik dinlenen (stream edilen) saatler gündüz 11.00-16.00 arasındaki bölüm. Burada da saat 11.00 ve 14.00 grafikte tavan yapıyor. Siz nasıl yorumlarsınız bilmem ama internete en fazla işyerlerinden girildiğini düşünürsek benim gözümde şöyle bir manzara canlanıyor: İşe geliniyor. Bilgisayar açılıyor. Biraz çalışılıyormuş gibi yalandan ekrana bakılıyor. Ardından çay-kahve ile birlikte afyon patladıktan sonra hemen bir şeyler dinleniyor. Saat 14.00 ise öğle yemeğinden dönüş saati. Eh yemek dönüşü dosyalara falan dalmadan bir-iki şarkı stream etmek fena olmaz...
-En fazla dinlenen saatlerde aynı anda yaklaşık 40 bin kişi müzik dinliyor. Hafta sonu ortalaması hafta içine göre daha düşük. Ancak en fazla müzik dinlenen saatler aşağı yukarı aynı. Bunun nedeni insanların cumartesi hatta çoğu zaman pazarları da işe gitmesi olabilir. Hafta sonu 16.00’dan sonra mutlaka bir yerlere gitmek üzere evden çıkılıyor.
-İstatistiklerde cep telefonu /
Dinledikleri müziği beğenmediği için insanlara küfür eden bir piyanist var. Bu kişi piyanist olmuş, notaları öğrenmiş ama müzikle ilgili en önemli şeyi öğrenememiş
Müzik insanları birleştirir. Ayırmaz. Müzik gibi evrensel, insanları birleştiren, beraber dans ettiren, beraber duygulandıran, ağlatan, güldüren, keyiflendiren bir mucizeyi ayırmak, bölmek, hakaret etmek için kullanıyor piyanist. İstediği kadar konser verse, en güzel notaları bir araya getirse kıymeti yok.
Bu piyanist “Bırakın insanlar istediği müziği dinlesin, istediği müziği dilediği gibi icra etsin, hakaret etmek neden, tepeden bakmak neden?” diyenlere yanıt vermek yerine televizyondan yine küfür ve hakarete girişti. Neden? E karşıdaki kendi gibi düşünmüyor, ondan.
“Neden hakaret ediyorsunuz?” diye soruluyor. İlgisiz bir şekilde AKP’den bahsetmeye başlıyor.
“Neden insanları dinledikleri müzikten dolayı hor görüyorsunuz?” diye soruluyor, “Patronuna mektup yazarım” diyor, “Donanımsızsın” diyor, “Salak” diyor. Büyük piyanistin seviyesi bu. Sanki “Yanlış nota bastı” denmiş de ona kızıyor. İnsanları yanıltıyor. Kıvırıyor. Verecek yanıtı yok çünkü.
Meğer sorun bende değilmiş. Meğer tat almayan, dinleme ve takdir etme yeteneğini kaybeden ben değilmişim. Sadece son zamanlarda tatsız tuzsuz şeyler dinlemişim. Benim yerimde olsanız ve her gün maruz kaldığım kötü ve vasat müziğin yarısına maruz kalsanız kulaklarınızı kapayıp koşarak kaçarsınız. Eğer siz de zaman zaman müzikten uzaklaşır gibi hissediyorsanız son zamanlarda piyasaya çıkan şu albümleri bir kenara yazın. Ben beğendim, kendimi tedavi ettim. Belki sizin de hoşunuza gider.
Yeni U2 olabilirler mi?
“The Suburbs” - Arcade FIre
Üçüncü stüdyo albümleri. İlki “Funeral” iyiydi. İkincisi “Neon Bible” daha iyi. “The Suburbs” çok daha iyi. Ve bir grup için bunu yapmak çok zordur. Alternatif müzik kategorisinde kabul ediliyorlardı. Ama o kadar beğenildiler ki artık dev bir kitleleri var. Bana sorarsanız yeni U2 derim. Şu anda tartışılan konu da bu zaten. Arcade Fire son albümüyle de o kadar sattı ki (2 Ağustos’ta çıkan albüm şu anda Amerika, Kanada, İngiltere, İrlanda, Belçika’da bir numara) alternatif olmaktan çıkıp karakterlerini mi kaybedecekler acaba endişesi var dinleyicide... Gördüğünüz gibi insanlar dünyada böyle şeylerden de endişe edebiliyor.
U2 dediysem, Kanadalı
Maç biletleri hariç yılda yaklaşık
50 milyon TL’lik bilet satışı gerçekleştiren Biletix’in verilerine göre her yıl yaklaşık 15 milyon TL değerinde bilet davetiye olarak yollanıyor. Bunun anlamı şu: Kimse bilet almıyor. Sponsorlar alıp millete dağıtıyor.
Ne zamandır Türkiye’deki en büyük dijital bilet satışı gerçekleştiren Biletix ile görüşmek ve memlekette konser ve eğlence sektöründe neler olduğunu rakamlarla görmek istiyordum. Neden? Çünkü onlar en büyük dijital bilet satıcısı ve ellerinde kesin rakamlar var. Türkiye gibi istatistik olmayan, olsa da açıklanmayan bir ülkede paha biçilemez bir şey bu. Denk geldi, geçen hafta genel müdür ve kurucu ortak Ali A. Abhary ile buluştuk. Bakın bu görüşmede Abhary’nin anlattıklarından çıkardığım notlar
ve bilgiler özetle şöyle:
Sezen Aksu referandumda evet diyeceğini açıkladı. “Nabza göre şerbet veriyor” diyen var, “Ama ’Kahvaltı’ya gitmemişti” diyen var. Bence şaşıracak bir şey yok
Şu aralar büyük bir değişim yaşandığı ortada. “evet”ler, “hayır”lar havada uçuşuyor. Bundan çok değil birkaç yıl önce (2005) Aktüel’de sanat dünyasının popüler isimlerine başörtüsü meselesine dair görüşlerini sormuştuk. Neredeyse kimse ağzını açmamıştı. “Benim konuşmam doğru olmaz” diyenler... “Bana düşmez” diyenler... “Ne şiş yansın ne kebap” kafasında bir sürü yanıt almıştık.
Ve Sezen Aksu da yanıt vermek istemeyenlerdendi o zaman. Şimdilerde kendini ifade etme konusunda fikrini değiştirmiş olması beni memnun
ediyor doğrusu.
“Cumartesi Türküsü” hayli cesur bir hareketti
Geçen yıl Roll veda etmişti. Şimdi de Billboard dergisi sessiz sedasız kapandı. Türkiye’de müzik dergiciliği giderek daha sıkıntılı bir hal alıyor ve işlerin bu noktaya gelmesinde herkesin payı var
Geçen yıl Roll kapanmıştı, öncesinde Rolling Stone ve Dream Dergi. Geçenlerde Billboard dergisinin kapandığını duyunca şaşırmadım, üzüldüm. Sektörle ilgili olanların beklediği bir gelişmeydi bu. Yaklaşık 1,5 yıl önce kendi dergim Rolling Stone kapandığında hissettiklerimi hatırlamaya çalıştım. Elbette kızgındım. Hayal kırıklığına uğramıştım. Okurları yüzüstü bıraktığımızı düşünüyordum. Dergiyi kapatmadan önce alınacak bazı tedbirler olduğuna inanıyordum. Falan filan. Karmaşık hisler yani...
Yayın yönetmeni olarak iyi eleştirileri, övgüleri nasıl kabul ettiysem elbette her türlü sonucu da üstlenmem gerekirdi. Dergi kapandığında bunun sorumlusu olarak önce kendimi gördüm. Demek ki bir yerde yanlış yapmıştık.
Basında bir alışkanlık vardır. Başarılı olursanız en uzak müdüründen promosyoncusuna kadar herkes bu başarıyı sahiplenir. Onlar iyi çalıştığı için başarı sağlanmıştır. Ama herhangi bir olumsuz sonuç alındığında fatura muhakkak yazı işlerine kesilir. Reklamından