Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Her üç kişiden biri “davetiyeci”



Maç biletleri hariç yılda yaklaşık
50 milyon TL’lik bilet satışı gerçekleştiren Biletix’in verilerine göre her yıl yaklaşık 15 milyon TL değerinde bilet davetiye olarak yollanıyor. Bunun anlamı şu: Kimse bilet almıyor. Sponsorlar alıp millete dağıtıyor.
Ne zamandır Türkiye’deki en büyük dijital bilet satışı gerçekleştiren Biletix ile görüşmek ve memlekette konser ve eğlence sektöründe neler olduğunu rakamlarla görmek istiyordum. Neden? Çünkü onlar en büyük dijital bilet satıcısı ve ellerinde kesin rakamlar var. Türkiye gibi istatistik olmayan, olsa da açıklanmayan bir ülkede paha biçilemez bir şey bu. Denk geldi, geçen hafta genel müdür ve kurucu ortak Ali A. Abhary ile buluştuk. Bakın bu görüşmede Abhary’nin anlattıklarından çıkardığım notlar
ve bilgiler özetle şöyle:
-2010’da satılan biletlerin yüzde 32’si davetiyeymiş. Yani bir konsere gidin. Etrafınıza bakın. Her üç kişiden biri para vermeden izliyor. Önceki yıllara göre giderek artıyor bu oran. Yakında bilet alan insan kalmayacak. Herkes davetiyeyle konsere girecek neredeyse. Ve davetiye olarak yollanan biletlerin toplam değeri son üç yılda her yıl için ortalama yaklaşık 15 milyon TL’ye denk geliyor. Bu yıl daha tamamlanmadı ama
17 milyon TL değerinde bilet davetiye olarak yollanmış bile. Bu para elbette sponsorların cebinden çıkıyor.
-Amerika’da davetli dendi mi mesela,
U2 konserinde Bono’nun karısı ve çocukları. Konsept bu. Bizde yüzde 32 olan oran, o yüzden dünyada yüzde bir bile değil.
Parası olan davetiye bekliyor, geliri az olan bilet alıyor
-İşin ilginci şu: Bilet alabilecek parası olan herkes davetiye istiyor. Bilet almakta zorlanan herkes parasını verip alıyor. Yani tüm gelirlerin üçte ikisi zar zor para denkleştiren izleyicinin cebinden finanse oluyor. Üçte biri ise doğrudan ya da dolaylı olarak sponsorlardan.
-Davetiyeleri genellikle etkinliğe sponsor olan firmalar dağıtıyor. Davetiyeler genellikle üst düzey yöneticilere gidiyor. Ve elbette onlar aracılığıyla yakınlarına ve yanında çalışanlara gittiğini anlamak zor değil.
-Çoğu yönetici için konsere davetiye almak bir prestij meselesi. Almayan bozuluyor. Halbuki bu insanların hepsi hali vakti yerinde kişiler.
-Durum böyle olunca kimse bilet almıyor. Herkes son ana kadar davetiye bulmaya çalışıyor. Bulamayanlar son gün bilet alıyor. Bir etkinliğin biletlerinin yaklaşık yüzde 50’si son iki haftada satılıyor. Son dakikacıyız yani. Ama programsızlıktan değil, davetiyecilikten.

Prestij konserleri hızlı satılıyor
-En iyi seyirci ve ideal bilet satışı klasik müzik konserlerinde.
-En çabuk bilet satılan etkinlikler, oturarak izlenenler. Bunlarda yer kaygısı erken bilet alımına teşvik ediyor. Ayakta izlenen konserlerde biletler son dakikada satılıyor.
-Leonard Cohen, Bob Dylan gibi isimlerin biletleri çıkar çıkmaz tükeniyor. Nedeni hayran sayısının çok olmasından ziyade, bu tip konserlere gitmenin büyük prestij kabul edilmesi. En iyi satan konser “prestij” konseri.
-Sponsorların bu denli büyük paralar yatırdığı bir sektörde organizatör firmaların etkisi azalıyor. Sponsorun hoşuna giden isimler üzerinde duruluyor. “Nasılsa davetiye sistemi var, doldururuz” deniyor.


Türkiye’de iyi konser salonu yok
-Türkiye’de iyi konser salonu maalesef yok. Türkiye’de belediyeler para harcayıp Haliç Kongre Merkezi gibi salonlar ve kültür merkezleri yaptırıyor. Ama bu işin profesyonellerinden görüş almıyorlar. Sahneler küçük, çoğu zaman uluslararası etkinlikleri taşıyacak teknik donanıma ve mimarı yapıya sahip değiller.
-Açıkhava Tiyatrosu en iyi konser salonu. Kuruçeşme Arena en sorunlu yerlerden biri. Giriş-çıkış zahmetli, alandaki eğimde sorun var. Ve kişisel fikrim; ses düzeni sıkıntılı, akustik kötü ve ayrıca sahne yanlış yerde duruyor. Maçka Küçükçiftlik Parkı biraz daha iyi belki ama o da yetmiyor. Abhary şu anda inşaatı devam eden Ora İstanbul’daki 6 bin kişilik kapalı Arena’nın iyi tasarlanmış bir konser salonuna örnek olduğunu düşünüyor. Bunu anlamak için ekimi beklemek lazım.


Yüksek bilet fiyatlarının nedeni sanatçı kaşeleri
- Bilet fiyatlarının yüksek olmasının nedeni en başta sanatçı kaşeleri. Sanatçılar CD satışından para kazanamadıkları kaybettikleri parayı konserlerden elde etme peşinde. Dijital müzik ve şarkı satışı yükseliyor ancak burada dönen paranın asla 1980’lerdeki CD ve albüm satışları düzeyine ulaşmayacağı görülüyor.
-Türkiye’de gelecekte eğlence alanında en büyük ve gelişen sektör “family entertainment” denen aile eğlencesi işinde olacak. Yani ailenin hep birlikte gidip izleyeceği gösteriler, Disney’in başını çektiği eğlence sektörü anlayışı.


Ortalama bilet fiyatı 52 TL
-2006 yılında 1,2, 2007’de 1,4, 2008’de 1,2 milyon adet bilet satılmış. 2009 kriz yılı. 945 bine düşmüş bu rakam. 2010 ise iyi gidiyor. Şimdiden yıl bitmeden (mayıs itibarıyla) 650 bin bilet satışı gerçekleşmiş durumda. Krizin etkileri azalıyor.
-2009 yılında yaklaşık 3 bin etkinliğe bilet satılmış. Bunlardan ilk 50’si tüm satışların yüzde 38,7’sini oluşturuyor. İlk 100 etkinliğin toplam bilet satışına oranı ise yüzde 52,7.
-Yerli sanatçıların konserlerinde ortalama bilet fiyatı 2008’de 36,59 TL. 2009’da 41,3 TL’ye ykselmiş. 2010’da 34,17 TL. Yabancı konserlerde ise 2010 fiyatların tavan yaptığı yıl. Ortalama 94,85 TL. 2009 ve 2008’de sırayla 66,61 TL ve 53,47 TL bu rakam.
-2009 yılı verilerine göre en fazla (tüm biletlerin yüzde 41,3’ü) 26-50 TL arasındaki biletler satılmış.
25 TL’den ucuz olanların oranı yüzde 25,9. 125 TL’den pahalı biletler ise tüm satışın sadece yüzde 2’si. İstatistiklere göre ortalama bilet fiyatı 52,44 TL.


İtiraf ediyorum
- Bir gün şovmenlerin kapıştığı bir bilgisayar oyunu tasarlanırsa favori oyuncum “Cübbeli” olacak. Okan B., Mehmet Ali, Beyaz... Bunların kendine has özellikleri, güçleri, silahları, zayıf yanları var ama Cübbeli bambaşka.
-Televizyonda Atiye’nin “Dondurma” isimli klibini görünce kitlenip kalıyorum.
-Nokia’nın Ovi isimli müzik platformunun Caffe Nero’larda başlattığı kampanyayı beğendim. Aldığın her içecekle bir şifre alıyorsun. 10 kredilik şarkı bedava. Ben Fuat’ın “Kalbüm”ünü hemen indirdim mesela...
-Canım ne zaman sıkılsa Hayvansaray’ın bir şarkısını dinliyor, anında gülmeye başlıyorum. O nedir derseniz myspace.com/hayvansaray
-Yeniden bir araya gelmiş bir Soundgarden’ı bir yerlerde izleyemezsem gözüm açık gidecek.
-Albümleri hakkında çok iyi yorumlarda bulunduğum bir grubun bile yazdıklarıma illa tepki verecek bir şey bulması canımı sıkıyor. “Müzik güzel, ah bir de şu müzisyenler olmasa” demek üzereyim...
- Şu aralar duyduğum en büyük Türk yalanı şu: “Ben U2 konserine Snow Patrol için gidiyorum.” U2’ya kalmadan döneceksiniz herhalde değil mi?
-O e-mail’i yanlışlıkla sildim. Evet sildim. Klasik müzik dinleyicisi olduğunu belirten, Fazıl Say’ı çocukluğundan beri yurt dışı da dahil her yerde takip ettiğini yazan ve “Fazıl Say konser salonundan çok bir caz barına yakışır” yorumunun yapıldığı Avusturya gazetesinin kupürünü yollayan değerli 80 yaşındaki okurum. Ne olur bana tekrar mesaj atınız. Merak içindeyim.


Hümeyra’nın düşündürdükleri
Ben bu albümü dinleyince “Böyle bir Türkiye varmış” dedim kendi kendime. Bir zamanlar böyle şarkılar yapılırmış, sözler iyiymiş. Şarkılar ne batı özentisi ne de avam popmuş. Sanki yanınızdaki odada çalınıyormuş gibi net ve efekte boğulmamış sesler. Şimdi böyle bir kategori yok. Böyle kayıt da... Artık sanatçı da, menajer de, yapımcı da kısa yoldan “yırtma” peşinde. Kimsenin geleceğe yatırım yapacak zamanı, sabrı ve vizyonu yok. Özgün olmak yerine tutan formüllerin peşinden gidiyorlar, onu tüketene kadar.
Halbuki şarkıcılık, müzisyenlik ömür boyu süren bir iş. Başarı zamanda gizli. Ve bu zamanın her döneminde farklı tatlar var. Almasını, bulmasını, dinlemesini bilene.
1984 yılında yayımlanan ve şimdi Balet Plak’ın yeniden basıp yayımlamaya karar verdiği “Benim Şarkılarım”, “O eski Türkiye” dediğim şeyin son günlerinden bir örnek. “Dıptıs”lı pop çıkmadan önce yapılan son albümlerden biri. Zamanında pek değeri bilinmemiş. Şimdi hakkı verilir belki. Dinlerken aklınızın bir kenarında bulunsun.


CUMARTESİ ALBÜMÜ
Uffie / “Sex Dreams and Denim Jeans”

Tam parti albümü. Zaten Amerikan asıllı Fransa’da ikamet eden Uffie de (Anna-Catherine Hartley) bir nevi parti kızı. Albümünün çıktığını duyunca hemen indirip dinledim, gayet iyi buldum. Uffie adını iki yıldır sık duyuyor dans alemindekiler ama bu ilk stüdyo albümü. Erkek arkadaşı Feadz’in katkısı emeği büyük Uffie’de. Albüm Ed Banger’dan çıktı, Faedz de aynı şirketin sanatçısı. Son dönemin en fazla ilgi çeken alternatif dans müziklerini yayımlıyor Ed Banger. Justice’i çıkararak ilgiyi üzerlerine çekmişlerdi. Ben bu firmaya bağlı Mr. Oizo’yu da hep sevmişimdir. 23 yaşındaki Uffie son iki yıldır Paris gece alemlerinden Avrupa ve Amerika kulüplerine, hatta buralara İstanbul’a kadar uzandı. Kendisi gece geç saatlerin, “Eee şimdi nereye?” kafalarının, tanımadığınız birilerinin evinde uyandığınız gecelerin fon müziği niteliğinde. Bilinçli kullanınız.