Üç harika albüm

12 Mayıs 2012

Yılın ‘yazı sallayacak şarkılar’ mevsimi geldi çattı, pek yakında klasik isimlerden klasik şarkılar ortalığa dökülmeye başlar. Ortalık karışmadan rahat rahat konuşalım, ben size bir-iki yeni şey önereyim

Her şey paylaşınca güzel ya. Dinleyip beğendiğim şeyleri paylaşmadan yapamıyorum. Eski yeni fark etmez bir şeyler hoşuma gittiyse, ilgimi çektiyse muhakkak ondan bahsetmek, birilerine dinletmek ya da anlatmak istiyorum. Adımız her ne kadar “hiçbir şeyi beğenmez”e çıktıysa da kimileri açısından, durum bu.
Geçen hafta üç güzel albüm dinledim. Biri Mira’nın “Ayda Kahvaltı” isimli albümü. Gerçekten de albümün yarattığı his adı gibi. Doğaüstü bir ortamda bir takım hikayeler içinde geziniyor gibi oluyor insan ve bu durumdan büyük zevk alıyor.
Norrda’dan tanıdığımız Miray Kurtuluş ile Portecho’nun iki üyesinden biri olan Tan Tunçağ’dan oluşan Mira’nın “Ayda Kahvaltı”sı müzik zevkiniz ne olursa olsun dinleyip beğenebileceğiniz şarkılarla dolu.
Saykodelik, gitara önceki albümden daha fazla ağırlık veren, arpejler, uzay efektleri ve 123’ten Berke Can Özcan’ın davullarıyla hayli etkileyici bir albüm. Ben bir dinleyici olarak bu albümde iyi bir dans parçası bulunmamasının

Yazının Devamı

Masaüstünden notlar

6 Mayıs 2012

Albümler birikti. Emektar discman’imi çekmeceden çıkarıyorum ve masadaki albümlerin jelatinlerini açıp “CD discman’de dinlenir” sloganıyla bir bir dinlemeye başlıyorum

Bir ara bir jelatin yırtma aletim vardı. Alet dediğim, CD’nin köşesine bir konserve açacağı misali yerleştirdiğiniz ve kapıya gelen pizza dağıtıcısının kredi kartınıza yaptığı gibi yukarıdan aşağı hızla ‘çekerek’ jelatini yırttığınız bir tür özel bıçak. Gazete taşınırken kaybolduğundan ya da henüz açılmayan kolilerden birinde olduğundan bulamadım. Zaten CD’nin düşüş çağında bu alet de modası geçmiş bir köstekli saat gibi duruyordu çekmecede. Şimdi tırnaklarımla kazıyorum CD’leri. Bakın neler kazıdım size bu hafta...

“Alper Cengiz (EP)” / Alper Cengiz
1995’te kurduğu blues grubu Soul Stuff’la rock ve blues dinleyen kitleye neredeyse iki kuşaktır hizmet veriyor. İyi bir vokalist, başarılı bir yorumcu olan Alper Cengiz’in birbirinden farklı özelliklerde beş bestesi var. Öğrenci blues olarak tanımladığı “Yetmiyor” Bulutsuzluk Özlemi tarzı bir sound’a ve “Para yetmiyor baba, öğrenci olmak zor” temasına sahip. Parayı vermeyen babayı Soul Stuff’ın kalesi Hayal Kahvesi’nin müdavimlerinden Engin Günaydın

Yazının Devamı

Yaz konserlerine hazırlık niyetine dinlenecek 5 albüm

5 Mayıs 2012

Yazın pek çok grup ve sanatçı konser vermeye geliyor. Aralarından beşinin albümlerini öneriyorum hazırlık olarak. Ama ana akımdan değil, hafif kıyıdan


“Selah Sue” / Selah Sue
Belçikalı 22 yaşındaki Selah Sue bu kış Babylon’da birkaç yüz kişiye verdiği konserle kendini tanıtmıştı. Avrupa’da yarım milyon albüm satan Sue, reggae ve soul’u süper bir araya getiren, kendi şarkılarını yazıp söyleyen özel biri. Efes Pilsen One Love’ın en güzel performanslarından biri olabilir. İlk ve tek albümü “Selah Sue”yu dinlemeniz lazım. “Piece of Mind, “This World”, “Raggamuffin”, “Summertime”... Kötü şarkı yok. Sue arada güzel cover’lar da yapıyor. Benden söylemesi.

“Metals” / Feist
25 Ağustos’ta Santralistanbul Kıyı Amfi’de gerçekleşecek Feist konseri. Türkiye’ye ilk defa geliyor. Ama kalbimizi daha önce kendi gibi Kanadalı indie’ciler Broken Social Scene’deyken keşfetmişti. Ama ben Türkiye’de dikkat çekmesinin daha ziyade Kings Of Convenience’la ilgisi var. İkilinin “Know How”ında ve tabii şahane “The Build Up”ta yaptığı vokallere borçlu biraz da adını. Feist’ın 1999’dan bu yana dördüncü stüdyo albümü olan “Metals”ı duymadıysanız, dinlemediyseniz işte size fırsat.

Yazının Devamı

Bu hafta dinlediğim en iyi şey

29 Nisan 2012

Yıllardır gitar müziğinin en önemli isimleri arasında bulunan, The White Stripes ile hayatımıza girdikten sonra muhtelif grup ve projelerle 2000’lere damgasını vuran Jack White ilk kez bir solo albüm yayımladı. Adı “Blunderbuss” ve mutlaka dinlemelisiniz

Her zaman söylüyorum. İyi bir şey dinleyince önce görmezden geliyor gibi yapıyorum. Sonra suskunlaşıyorum (‘Vay be’ tadında bir suskunluk). Ardından “Ben bunu kimseye söylemeyeyim” diyorum. Daha sonra gazetede yazdığımı hatırlıyor ve istemeye istemeye paylaşıyorum. Bu hafta Jack White’ın yeni albümünü dinleyince sırayla bunları yaşadım. Beğeninin beş aşaması: Görmezden gel, içine kapan, saklamaya çalış, gazetede yazdığını hatırla ve yaz. Yazayım o zaman.
White 2000’lerin gitar müziğine damga vuran bir numaralı adam. Hem blues, rock’n roll ve hard rock çizgisini ve bu çizginin gitar anlayışını günümüzde devam ettiriyor hem de yeni ve orijinal.
The White Stripes’la özellikle de “Seven Nation Army” ile hayatımıza girdi, The Raconteurs ve The Dead Weather’la farklı yönlere uzandı. İngiliz model ve şarkıcı Karen Elson ile evlenip ona albüm de yaptı (“The Ghost Who Walks”), Jimmy Page ve U2 gitaristi Edge ile gitar belgeseli de

Yazının Devamı

Vatan Şaşmaz’ın metrobüsü gibi pırıl pırıl!

28 Nisan 2012

Diziler, şarkılar, oyunlar, filmler hangi konuları işlemeli bunu tartışıyorlar. Yakında her yer Vatan Şaşmaz’ın oynadığı İETT reklamındaki metrobüs gibi olacak. Pırıl pırıl, rahat ama yalan


Gerçek hayatta metrobüs.


Belediyenin reklamında metrobüs

Diziler toplumun ruh sağlığını kötü etkiliyor. Reklamlar toplumun ruh sağlığını kötü etkiliyor. İnternet komple ruh sağlığını kötü etkiliyor. Yabancı müzik gruplarının şarkılarında yer alan bazı unsurlar toplumun ruh sağlığını kötü etkiliyor. Yerli şarkılarda yer alan bazı sözler toplumun ruh sağlığını kötü etkiliyor. Video kliplerdeki bazı sahneler ruh sağlığımızı kötü etkiliyor. Müzik videolarında bazen kadınlarla erkekler birlikte dans ediyor, ruh sağlığımız kötü etkileniyor kardeşim. Öpüşüyorlar, koklaşıyorlar, ruh sağlığımız bozuluyor.
Dizilerde geylerin olması toplumun ruh sağlığını kötü etkiliyor. Dizilerde içki içen insanlar gösteriyorsunuz, toplumun ruh sağlığı kötü etkileniyor. 1erkek 1kadın’la evlenmiyor, toplumun ruh sağlığı kötü etkileniyor.

Yazının Devamı

Şehirde tek başına

22 Nisan 2012




Kalabalık bir grupla takılmayana, sevgilisi yanında olmayana, ‘yalnız’ takılana şehirde hayat var mı? Yalnız insan gittiği mekanlarda ne tür zorluklarla karşılaşıyor? İşte dev araştırmam...

Mahallede sevdiğim bir restoran-meyhane var. Özellikle son aylarda ara sıra oraya yakın bir-iki arkadaşımla gitmeyi çok seviyorum. Ancak bir süredir çok istediğim halde gidemiyorum. “Sahi, neden gidemiyorum?” diye düşündüm. Basit. Bir türlü boş zaman denk getiremiyoruz. İşim var, projem var, programım var. Benim için de aynısı geçerli. Onlar gitmek istediğinde de bu sefer de ben işten başımı kaşıyamıyorum. Geçenlerde buraya gitmek için bir arkadaşıma resmen çemkirirken buldum kendimi. “Yahu madem seviyorum ben burayı, neden sevdiğim bir yere gitmek için birilerini ikna etmek zorundayım, neden millete eziyet ediyorum? Özgür dünyada, hesabı ödeyecek param da varsa kendim gitmemek neden” dedim. Ve konuyu geliştirmeye karar verdim. Muhtelif yerlere yalnız ziyaretlerde bulundum.

Sevgiliniz, arkadaşlarınız ya da eş dostunuzla değil de tek başına nerelere gidilir nerelere gidilmez konulu dev araştırmamın çarpıcı sonuçları şöyle...

Kafe: Gidilir. Zaten kafe yalnız başınıza gidip bilgisayar,

Yazının Devamı

Jüri kağıdında yazmayanlar

21 Nisan 2012



Vodafone Liselerarası Müzik Yarışması’na bu yıl Türkiye çapında 250’den fazla lise katıldı.Geçen hafta Vodafone Liselerarası Müzik Yarışması’nın finallerini izledim, jüride görev yaptım. Klasik olacak ama karar vermekte çok zorlandım. Jüri kağıdına yazamadıklarımı buraya yazayım bari


Yazının Devamı

Bu yaz kaça çıkarız?

15 Nisan 2012

Festivaller, konserler birbiri ardına açıklanıyor. Peki ama bir yazın belli başlı festivallerine giden birinin ‘konser bütçesi’ ne kadar olur? Bakın ben hesaplamaya çalıştım

Kişi başı mesela 1150 TL, yol ve yarım pansiyon yemek dahil. Nasıl hesapladığımı söyleyeceğim ama önce dinleyin. Güzel bir konser izlemenin bedeli yok. Ciddiyim. Çünkü hayatınız boyunca bir sürü ‘beleş’ an yaşayacak, rutin işlerinize saatler, günler, aylar ayıracak, çalışıp didinecek, yaşamınızı sürdürmek için bir sürü zorluğa katlanacak, hayatınızın bir sürü saatini, gününü çöpe atacaksınız.

Çöp diyorum çünkü çoğunu hatırlamayacaksınız.
12 Aralık 2004’te ne yapıyordum? Muhtemelen kayda değer birşey değil. Çünkü bomboş o gün zihnimde, hatırlamıyorum. Hiç yaşanmamış gibi. Ama 20 Haziran 2010 pazar gününü hatırlıyorum. Santralistanbul’da One Love Festival’daydım. Çok güzel bir gün geçirmiştim. Çimlerde oturup müzik dinlemiş, bir sürü arkadaşımı görmüştüm. Geriye dönüp baktığınızda hatırlanacak şeyler “Metro ne kadar havasızdı bu sabah”, “Printer nasıl da bozulmuştu tam ben çıkış alacakken”, “Nasıl da sabah sabah çalışıyormuş gibi bilgisayara bakıp durmuştum” gibi şeyler olmayacak ki.
O yüzden yaz,

Yazının Devamı