Annem torun resmine bakacağım diye Facebook’ta ona yıllar önce kullanır diye açtığım hesabı aktive etti. İnsanlık için küçük, ailemiz için bu oldukça büyük adımın ardından, annem bununla da kalmadı massenger’ı keşfetti.
Babam geri kalır mı? Gizlice kardeşime telefon açıp onlara massanger’dan attığım resimlere nasıl bakacağını sormuş. İnternette Google Chrome’un nasıl açılacağından başlayarak uzun bir telefon macerası yaşamışlar. Adım adım Facebook massenger’daki resimlere ulaştığında çok duygulanmış. Bana “evlendiğinde ne kadar zayıfmışsın” dedi. Oraya attığım düğün resimlerine de üç yıl sonra ulaşmış oldular torun vesilesiyle.
Geçen gün kardeşimle, hiçbirimiz güvende değiliz, artık her yerdeler, diye konuşuyorduk ki şok şok şoklar ardı ardına geldi. Önce torun resimlerinin yeterli olmadığından bahsedip durdu babam. Ardından video istedi. Sizin telefon video çekmiyor mu, diye de lafı yapıştırdı. Onun da ardından videolardaki ışık kalitesini ya da planları beğenmemiş olacak, “daha hareketli” videolar istemeye başladı. Bununla da yetinmedi şu anda canlı bağlantı peşinde. Her gün arayıp Facetime yok mu sizde, yoksa internet bağlantınız mı yetersiz diye sorguya çekiyor.
Büyüklerimiz çağın gereği olarak dijital iletişimi ve sosyal medya olgusunu yakalarken öte yandan kendi zamanlarının analog iletişim yöntemlerinden de faydalanıyorlar: Telefon.
Bizimkiler dijital iletişimin yetersiz kaldığı notkada telefon edip “Eee hani? Yeni resim atmamışsın” diye ultimatom veriyorlar. İletişimde analog ve dijitalin mükemmel uyumu.
Ve tabii, bir de Youtube hayranlığı var. Baba evinde Youtube dönemine geçildiğini gururla ilan ediyorum. 1975’te siyah beyaz, 1985’te renkli televizyon dönemlerinin ardından uzun süren bir duraklama devrini müteakip 2016’da Youtube dönemi başlamıştır. Artık televizyon değil Youtube başında oturuluyor.
Dahası, artık buluştuğumuzda siyaset gibi sıkıcı konulara bulaşmıyoruz. Youtube övüyoruz: “Bu Youtube bir harika. Ne ararsan var. Geçen gün Gregory Peck’in bir filmini buldum. En son çocukluğumda görmüştüm ben o filmi...”
Prag’a gittiğimiz hafta sonu Youtube’da bir Prag rehberi bulup telefonda gitmemiz gereken yerleri tembihliyordu babam.
“Baba biz iyiyiz geldik, merak etmeyin”
“Saat kulesine gidin, meydanda saat kulesi var!..”
“Baba oraya gitmedik daha, restorandayız biz şimdi.”
“Saat kulesi...”
Babam Youtube evrenini dünyasını keşfededursun annem başka bir atılımı daha gerçekleştirdi. Emojileri keşfetti. Evet, doğru duydunuz annem emoji dünyasına adım attı. Şimdi Facebook’a koyduğum resimlere like basıyor, kalpli emoji koyuyor ya da “yes” anlamındaki başparmak havada işaretini yapıyor. Geçen gün bir resmin altına 12 tane yapmış. Kardeşim yanlışlıkla yaptığını iddia etti ama emin değilim. Sanırım bundan hoşlanıyor. Ve sanırım daha diğer emojileri keşfetmedi. Önünde koca bir evren var. Kardeşimle tedirginiz.
Geçenlerde bir arkadaşım Facebook’a bir kankasıyla rakıda çekilen fotoğraflarını koymuş. Mezelerin arasında kadeh tokuşturan iki adam neticede... Annesi bu resme kalp gözlü gülen surat basmış ve “mutluluklar diliyorum
yavrum” yazmış.
Bizim kuşak anne emojilemelerine alışık değil. Ama alışacağız. Bakalım sırada ne var?
Ben ufaktan Facetime’a giriyorum, yoksa büyük arıza çıkabilir.