Yılın en iyi albümlerini hatırladığımız dizinin üçüncüsünde mutlaka dinlemeniz gereken beş albüm ve bir EP var.
■ “Everything is Alive” – Slowdive
1990’ların shoegaze öncüleri Slowdive, kısa süren bir başarı döneminin ardından dağılmış, 2017’de orijinal kadroyla yeniden bir araya geldiğinde yeni kuşakların ilgisini çekmişti. “Everything is Alive”, bu dönemin ikinci albümü. 1990’lardaki sound’a göre daha fazla elektronik unsur taşıyan müzikleri hâlâ çok etkileyici ve bana kalırsa grup hâlâ kendi alanında öncü. Shoegaze bugün farklı tarzların içinde yoluna devam ediyor. Dream pop ve indie türleri üzerinde büyük etkisi var. Ancak Slowdive gibi bu müziği ve kültürü başka türlü bir boyuta taşıyan az sayıda grup var. Albüm yer yer post-rock klasiklerini hatırlatan enstrümantal bölümlere de sahip. Devam eden turneyle birlikte yılın kesinlikle en dikkat çekici müzik olaylarından biri.
■ “Javelin” – Sufjan Stevens
Sufjan Stevens, müzisyenlerin önceden kolayca tahmin edilebilir işler çıkardığı, şaşırtmadığı bir dönemde, şaşırtmayı başaran az sayıda isimden biri. Alternatif âlem bile formül işleriyle doluyken Stevens albümlerinde bestenin sound’a, içeriğin şekle hâkim olduğu bir dünyanın yansımalarını bulmak mümkün. Javelin, Stevens’ın partnerim ve en yakın arkadaşım dediği Evans Richardson’ın ölümünün ardından yazılan bestelerden oluşuyor.
■ “the record”- boygenius
boygenius adı altında bir araya gelen Amerikalı Julian Baker, Phoebe Bridgers, Kucy Dacus üçlüsünün bir tür indie süper grubu olarak adlandırılan projesi yılın en dikkate değer albümlerinden birine imza attı. Üçlünün güçlü söz ve şarkı yazarlığı, zenginleştirilmiş gitar ve vokal sound’uyla birleşince kendi kulvarında klasik bir albüm ortaya çıkarmış. Klasik tanımı hem ‘70’lerin gitar vokal klasiklerine ve ‘90’ların gitar sound’una gönderme hem de bu sound’u kendine uyarlayarak yeni klasikler üretmeye bir atıf gibi algılanabilir. boygenius’un kerameti, kendinen önce gelmiş büyük müzisyenlerin inşa ettiği eserlere bütünlüğü hiç bozmadan bir tuğla ekleme başarısını ve zarafetini göstermesinde.
■ “This Stupid World” - Yo La Tengo
Amerikan indie rock müziğinin temel direklerinden Yo La Tengo’nun 17’nci stüdyo albümü grubun klasikleşmiş gitar, bas davul müziğini sevenleri memnun edecek dokuz şarkı barındırıyor. Stüdyoda baştan sona konser havasında canlı kaydedilen albümdeki şarkıları bu bilgi ışığında dinlediğinizde taşlar daha da yerine oturuyor. Sözlere gelirsek, 17’nci albüm hiç olmadığı kadar zamana odaklanıyor. Belli bir yaşa gelen insanların hayatının geride kalan kısmına bakmasından çok kalan zamanı nasıl değerlendirmesi gerektiğine dair sorular ve kişisel yanıt denemeleri.
■ “Mid Air” – Romy
The xx’in Romy Madley Croft’unu yeni nesil Tracey Thorn olarak görmek için elimizde pek çok neden var. Birincisi vokal tarzı ve rengi. Bu vokalin elektronik dans altyapılarıyla gelmesi. The xx’ten ayrı düz koşuları sırasında Dua Lipa ve Halsey için şarkı yazdığını biliyoruz Romy’nin ve bu işi çok iyi başardığını mesela “Electricity”den biliyoruz. Dua Lipa, Diplo, Mark Ronson ortak çalışması çoktan dans klasiği oldu bile. Romy, eylülde yayınlanan albümüyle sessiz sedasız ve tarzına uygun bir şekilde henüz listeleri edemese de kalpleri fethetti. Albümün prodüktörleri arasında Brian Eno, Jamie xx, Avalon Emerson, Fred Again, Stuart Price gibi dans âleminin tanıdık markaları var.
Tyla’ya dikkat!
EP olduğundan albüm listesine almadım ama gözden kaçmaması gereken bir çalışma olarak kayıtlara geçireyim. Tyla’nın “Tyla” adlı EP’si en dikkat çekici işlerden biri. Bu EP’de yer alan “Water” şu an yılın en büyük hit’leri arasında. Travis Scott remiksiyle birlikte yılın en çok dinlenen şarkıları arasında da yerini almış durumda. 20 yaşındaki Güney Afrikalı bu genç Amapiano starının global arenada bir pop süperstarı olmaması çok büyük sürpriz olur.