İzm’lerini yıkamayan toplumlara demokrasi gelmiyor. Bağımlı bağımsızlık da olmuyor.
İzm’lerin savaşlarında neler kaybetti bu ülke.
Muhasebesini yapan çıkmıyor.
Yüzleşmekten kaçıyor herkes.
Lakin bu kaçış daha nereye kadar sürecek belli değil.
***
Kimlerin ayaklarında kaç pranga pas tuttu...
Bilmiyoruz ki...
Ve kaç kişi kurşunlara dizildi gece yarılarında...
Kaç kişiye pusu kuruldu sokakların karanlığında...
***
“İzm’ler bizlere giydirilmek istenen deli gömlekleridir” diyen Cemil Meriç’i hatırlıyorum.
Ve kendisiyle yüzleşiyor Meriç.
Diyor ki:
- Mahkemede Marksist olduğumu söylediğimde fark ettim ki bir tek işçinin elini dahi sıkmış değildim!
Ve ekliyor:
- Batı’dan gelen hiçbir izm masum değil!
***
Avrupa’da faşizm...
Ve Rusya’da komünizm yıkıldığında dünyada birçok şey değişti ama içimizdekilerin yüreğinin bir köşesinde izm’lerin izleri duruyor hâlâ.
Irkçılığın arada bir meydanlara çıkıp halkı yoklaması bu yüzdendir.
İzm kavgalarını artık siyasal bir sorun haline getirmekten kaçınmalıyız.
Farkı fark etmeyenler topluluğuna dönüşmemeliyiz.
***
Ülke olarak yaşadığımız trajediyi, haksızlığı sanatla birleştirip destanlaştıramayan bir durumdayız.
Haliyle gelecek kuşaklara anlatacağımız destan yok.
***
Birileri eşkıyasının, teröristlerinin katliamlarını sanat yoluyla efsaneleştirmeyi başarabiliyor, bizler ise dağlarda, şehirlerin sokaklarında, meydanlarında şehit düşen binlerce askerimize Mehmetçik diyor ve bir gün sonra da unutuveriyoruz.
Daha hiçbir Mehmetçik hikâyesini efsaneleştiremedik...
Ve destanlaştıramadık...
***
“Anne ben geldim, yoruldum artık / Her yol ağzında kendime rastlamaktan” diyen şair Ahmet Erhan gibi, daha yorulmadık mı kendi kendimizi vurmaktan, aşağılamaktan, pusu kurmaktan, incitmekten, kırmaktan ve öldürmekten?
Çocuklarımıza kanlı bir savaş bırakarak gidiyoruz, farkında mıyız?