İçimizdeki sularda sayısını bilemediğimiz kadar yılanların gizli yolculuklarından her geçen gün biraz daha haberdar oluyoruz...
Buz dağının biraz daha altını görebiliyoruz.
Ve yıllardan beri onları hiç tanıyamamışız.
Kısacası, her yerde var imişler perdeli yüzleriyle.
İhanet nöbetlerini tutuyorlarmış.
Sularda dağılmış karıncalar gibiyiz sanki...
***
Bir ülkenin devlet yapısı da buz dağının altına hiç inmemiş bile.
Daha yeni iniliyor...
***
Uyutulmuş gizli bir yapının devleti de nasıl uyuttuğunu her sabah yapılan operasyonlardaki ayrıntıları öğrendikçe anlıyoruz...
Lakin her gece oturup düşünemiyoruz...
Muhasebe fukaraları gibiyiz sanki...
Ve anlıyoruz ki gizli yapı bitmemiş hâlâ...
Sularda dağılmış karıncalar gibiyiz sanki...
***
15 Temmuz akşamından beri yakalanıyorlar ama bir türlü sonu gelmiyor...
Kördüğümleri çözülmeyen gizli bir yapı...
Ve sayılarının son rakamını bilmiyoruz dahi...
***
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içindeki akarsulara sızmayı başaranların bir ülkeyi uçurumların kıyısına nasıl getirdiğini hep birlikte gördük.
Kendi halkını bombalayacak kadar gözlerinin nasıl karardığını da...
Kafdağı’nın ışıksız manastırlarına saklanmış deliler gibiydiler o akşam.
O ihanet akşamını hiç unutmamalıyız.
***
Yaşadığımız iyi ve kötü günleri unutuveriyoruz...
İhanet günlerini ve saatlerini de...
Nereden nereye geldiğimizi oturup düşünemeyecek kadar yorgun düşmüşüz...
Çünkü umursamazlık, arsızlık ve unutkanlık asrın virüsü...
Sahipsiz sularda dağılmış karıncalar gibiyiz sanki...
***
Umutluyuz yine de...
“Bu da gelir, bu da geçer” türküsünü söylemişiz...
Ve aynaların karşısına geçerek “Ağlamak yok” diyerek kendimizi teselli etmişiz...
Bilmeliyiz ki bir yoldur hayat...
Bazen haramiler de çıkabilir, kırklar da...
Sularda dağılmışlığımızı artık sona erdirip hep birlikte karaya çıkmalıyız...